Ya DEM Parti, ya düzen partileri
Dosya Haberleri —
DEM Parti lehine adaylıktan çekilen Köz’ün desteklediği “İstanbul’da Emekçinin Tarafındayız” kampanyasının İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayı Tunahan Dursun ile konuştuk:
- Kuzey Kurdistan'ı dışarıda bırakırsak Türkiye belediye seçimlerinde ve cumhurbaşkanı seçimlerinde bir sessizlik hakim oldu. Bu sessizlik sonucunda aslında bu alanlar düzen partilerine bırakılmış oldu. Düzen partileri de emekçileri, ezilenleri kendi çıkarlarının peşine takmaya çalıştılar. Biz aslında bu kanıksanmışlığa karşı kampanyayı başlattık.
- DEM Parti’nin tabanı ortada. İşçi sınıfının, proletaryanın en politik militan kesimleri. Tabi ki emekten yana olanlar sosyalistler açısından DEM Parti’nin haricinde diğer adaylar belli zaten düzen partilerinde. DEM Parti’nin adaylarına destek vermemek açıktan veya mahcup bir şekilde düzen partilerine destek vermek demek. Bu zaten kabul edemeyeceğimiz bir şey.
- Demokrasi mücadelesinin bizzat öznesi, bizzat parçasıdır Kürtler. Aynı zamanda işçi sınıfının önemli bir parçasıdır. İstanbul özelinde ise DEM Parti’yi desteklemek demokrasi mücadelesini büyütmenin ön koşuludur. Bu mücadeleyi büyütmenin ön koşuludur çünkü onu yapmadığın koşulda açıktan, örtülü veya mahcup bir şekilde düzen partilerini desteklemiş oluyorsun.
GÜLCAN DERELİ
Köz’ün desteklediği “İstanbul’da Emekçinin Tarafındayız” kampanyasının İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayı Tunahan Dursun, DEM Parti lehine adaylıktan çekilerek dikkatleri çekti. Genç bir üniversiteli olan Tunahan Dursun, bu toprakların kadim halklarından Ermeni kimliğini gizlemek zorunda kalan bir aileden geliyor. Garsonluk, mobilyacılık, tamircilik işlerinde çalışan Dursun, Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyor, bir yandan da göçmen çocuklarına ders veriyor, lise öğrencilerine üniversiteye hazırlık için destek veriyor. Tunahan Dursun ile neden aday olduğunu, neden çekildiğini, DEM Parti desteğinin ne anlama geldiğini, ezilenlerin ve emekçilerin kendi bağımsız hattını nasıl oluşturacağını konuştuk.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
İstanbul Pendik’te doğdum büyüdüm ama babamlar Giresun Görele’den gelmişler. Annemler Ermenistan Abovyan kökenli. Ermeni bir aile aslında ama soy isimlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Soy isimleri Tahmazyan ama yan ekini sildiriyorlar, o dönemki baskıdan dolayı Tahmaz diye devam ettiriliyorlar. Sonrasında onlar da Giresun’dan İstanbul’a geliyor Pendik’e yerleşiyorlar. Hala da orada yaşıyoruz. Bir yandan okuyorum bir yandan da çalışıyorum. 14 yaşından bu yana çeşitli sektörlerde çalıştım. Mobilyacılık, beyaz eşya tamirciliğinde vs. çalıştım. Üniversiteyle birlikte part time işlere yöneldim garsonluk gibi…
Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyumun pençesinde Siyaset Bilimi okuyorum. O dönem kayyum karşıtı eylemlerde yer aldım. Bir yandan Mayısta Yaşam Kooperatifi’nde emekçilerle bir eğitim dayanışmasını büyütmeye çalışıyoruz. Ben daha çok kooperatifin Tarlabaşı ve Okmeydanı’ndaki çalışmasındayım. Tarlabaşı’nda yaklaşık bir yıldır eğitim hakkı olmayan Afrikalı göçmen emekçilerin çocuklarına ders veriyoruz. Kendi imkanlarımızla sınıfın parçası göçmen emekçilerle sınıf dayanışmasını büyütmeye, onları da bu doğrultuda örgütlendirmeye çalışıyoruz. Okmeydanı’nda ise daha çok üniversite sınavlarına hazırlık dersleri veriyoruz.
Aday olma fikri nasıl gelişti?
Normalde her ne kadar en doğru hattı savunsan, en tutarlı davranışı da sergilesen böyle durumlarda düzen partilerine karşı yani egemenlere karşı böyle bir tavır almadığın koşulda özellikle bu seçimlerde aday göstermediğin koşulda söyleyeceklerinin zaten havada kalacağını biliyorduk. O sebeple aslında bu tutum alınmış oldu. Daha detaylı anlatmam gerekirse daha somut örneklerle de…
Daha eskiden 2007 ve 2015 sürecinde bin umut adaylarıyla başlayan parlamentoya girerek işte DTP, BDP sonrasında HDP’nin odak olduğu bir hat vardı. Aynı zamanda bu sürecin sokak hareketi vardı. Kendisini düzen partilerinden bağımsız olduğunu ve ayrı bir çizgi olduğunu vurgulayan bir çizgi vardı. Bu çizgi o dönem emekçiler ve ezilenler arasından çıkan belli başlı politik mevziler kazandı. Sonrasında özellikle 2015 sonrasında bu hat biraz kaybedildi. 2019-23 arasında ilerleyemedi. Hani işte Kuzey Kurdistan'ı dışarıda bırakırsak Türkiye belediye seçimlerinde ve cumhurbaşkanı seçimlerinde bir sessizlik hakim oldu. Bu sessizlik sonucunda aslında bu mevziler bu alanlar düzen partilerine bırakılmış oldu. Düzen partileri de bu arada at koşturmuş oldu. Emekçileri, ezilenleri kendi çıkarlarının peşine takmaya çalıştılar. Bir anlamda bu durum düzen partilerinin emekçileri, ezilenleri peşine takma durumu kabul edilmiş, kanıksanmış gibi oldu. Biz aslında bu kanıksanmışlığı bu kabullenmediğimizi belirtmek ve bu bağımsız hattı, çizgiyi ortaya koymak için bu kampanyayı başlattık.
Kararınızı değiştiren faktör ne oldu?
Sonrasında tabi ki böyle bir tutumu en iyi bizim yapamayacağımızı biliyorduk. Daha fazla imkana sahip olan partiler ve tabanı olan güçler var. Biz 15 Ocak'ta bu durumu ilan ettik ama biz ondan bir ay önce sol kurumlarla görüştük. Hatta bir toplantı çağrısı da yaptık ama genel olarak karşılaştığımız tutumlar bekleyelim, erteleyelim vs. gibi olunca biz de beklemeyelim daha fazla ertelememiz lazım diyerek o tutumu aldık. Sonra 9 Şubat’ta DEM Parti İstanbul için adaylarını açıkladı. Şimdi DEM Parti’nin tabanı ortada. İşçi sınıfının, proletaryanın en politik militan kesimleri, bir yandan çok daha imkanlara sahip böyle bir durum olunca İstanbul’da emekçilerin, ezilenlerin sesi olmalı dedik. Biz yola çıkarken şöyle dedik; İstanbul’da emekçilerin, ezilenlerin sesi yok. Bütün düzen partileri seçime girsin veya girmesin aday göstersin veya göstermesin İstanbul’da hepsinin bir çıkarı var. Hepsinin kendi hesapları var ve bu sermayenin hesapları İstanbul’da düğümlenmiş durumda ama emekçilerin, ezilenlerin burada bir sesi yok. Böyle bir durum vardı o yüzden iki sınıf var, iki aday var dedik. Sonra DEM Parti işin içine girince iki aday olmasındansa böyle bir durumda tek ve ortak bir kampanya olması lazım diye düşündük. DEM Parti o pusulada olduğu sürece ona desteğimizi sürdüreceğimizi belirttik. Bu bağımsız hattı temsil ettiği sürece ve hükümeti destek vermediği koşulda tabi ki o desteğimizi sürdüreceğimizi belirttik.
Şunu da beklememek lazım. 2007 süreçlerine dönemeyeceğimizi biliyoruz. Şimdi arada koşullar farklı, geçtiğimiz sürecin yarattığı bir tahribat var. Ne farklı mesela hükümet kendi içinde büyük bir krizin içinde. Özellikle kendi krizinin içinde cebelleşirken bizim egemenlerin kendi krizinden faydalanarak oradan bir çıkış yaratmamız gerekiyor. O anlamda bizim için önemli ve değerli bir adım.
Komünistler, sosyalistler, emek örgütleri neden DEM'i desteklemeli?
Halihazırda bugün 12 Şubat’ta DEM Parti adayından başka bir sol aday yok İstanbul’da. Tabi ki emekten yana olanlar sosyalistler açısından DEM Parti’nin haricinde diğer adaylar belli zaten düzen partilerinde. DEM Parti’nin adaylarına destek vermemek açıktan veya mahcup bir şekilde düzen partilerine destek vermek demek. Bu zaten kabul edemeyeceğimiz bir şey. Bu koşullar altında DEM Parti’nin adaylarına destek vermemek 12 Eylülcülere, sermayeder partilerine destek vermek demek. O anlamda zaten gereken pozisyon bu. Onun haricinde şöyle bir durum var; bugün hükümete karşı bir emekçi seferberliği yaratacaksan bunun ön koşulu tabi ki DEM Parti’yi desteklemek. DEM Parti’yi desteklememek diğer düzen partilerine yedeklenmek demek.
Hem CHP hem de AKP açısından DEM'in aday profilini nasıl görüyorsunuz?
Tabi ki DEM’in adaylığı AKP’nin, CHP’nin adaylığından farklı olacaktır aday profili ama bizim için adayların da çok bir önemi yok. Önemli olan o adayları hareket ettiren halk tabanının, o DEM Parti’nin tabanının politik gücü ve politiklik düzeyi. Önemli olan o kitlenin özgürlük talebi, bizim için demokrasi mücadelesindeki yeri. Örneğin AKP’den, CHP’den DEM Parti aday çıkardığı zaman saldırılar geliyor. Veya AKP ve CHP DEM Parti ile yan yana gözükmek istemiyor, aynı masaya oturmak istemiyor. Onun sebebi de zaten DEMP Parti’nin tabanıyla alakalı bir durum. DEM Parti’nin hitap ettiği kitleyle alakalı bir şey. O kitlenin politik gücü, politikliğiyle alakalı. Orada egemenleri tehdit eden bir gerçeklik var. Dolayısıyla bizim için önemli olan buydu zaten. Asıl önemli olan o kitledir, halktır. İstanbul’da bu kitlenin ihtiyacına uygun bir adım atılınca desteklemek gerekir.
Peki siz Kürtlerle yanyana görünmekten sakınır mısınız?
Sakınmayız. Sadece Kürtlerle hareket etmek anlamında görmüyoruz. Mesela İstanbul’daki Kürtlere, İzmir ya da Mersin olur fark etmez yan yana durarak iki farklı unsur olarak görmüyoruz. Tam tersi buradaki demokrasi mücadelesinin bizzat öznesi, bizzat parçasıdır Kürtler. Aynı zamanda işçi sınıfının önemli bir parçasıdır. Özellikle İstanbul’daki işçi sınıfının önemli bir kesimi Kürtlerden oluşuyor. Dolayısıyla buradaki demokrasi savaşının önemli bir öznesidir bize göre. O yüzden de dışsal ya da yana yana durulmayacak bir faktör olarak görmüyoruz.
Kürtlerle Batıda özellikle İstanbul'da omuz omuza durmak sistem partilerine neleri kaybettirecek?
Mesela 2007’den 2015’e gelen bir süreçten bahsettik. Bu süreçte egemenlerin krizinin daha da derinleştiğini gördük. Daha da güçsüzleştiklerini gördük. Kürtlerin bağımsız hattı ön plana çıktığı koşulda, Kürtler buradaki demokrasi mücadelesinde aslında özneleştiği koşulda o 12 Eylül rejiminin payandalarının çatırdadığını gördük. Ama ona rağmen 7 Haziran’ın sonrasında hala bu halk düşmanı hükümet nasıl egemen olabiliyor sorusuna cevap vereceksek orada da aslında bu mücadelenin iktidar hedefi doğrultusundaki eksikliklerini vurgulamak lazım. Ancak günümüze gelince şu anda başta Kürtlerin ve tüm emekçilerin yeniden İstanbul seçimlerinde kendini var etmesi, bağımsız hattın yeniden ortaya koyulmasının şöyle etkileri olacak: Şimdi hükümet cephesinden iç krizleri daha da derinleşecek, bugünden kendisini belli ediyor. Düzen muhalefeti açısından o da şöyle bir imkanını kaybediyor; kendisini dayatma imkanı elinden alınmış oluyor. Kendisini dayatma imkanının kaybı onlar açısından en büyük kayıp. Böyle bir emekçi, ezilen hareketi kendilerince hizaya getiremiyorlar. O imkanı kaybetmek onlar açısından büyük kayıp, bizim açımızdan da kazanım. Şimdi bu tablo bizim tabi ki böyle bir bağımsız hattı korumamız, devam ettirmemiz gerekiyor. DEM Parti’ye İstanbul Büyükşehir seçiminde verdiğimiz desteğin de temel sebebi bu. Bu seçimlerde ve pusulada DEM Parti varlığını devam ettirdiği sürece ve hükümete destek vermediği sürece biz onlara desteğimizi sürdüreceğiz.
Kürtler de emekçilerin ve ezilenlerin burada büyük ve önemli bir parçası. O anlamda ezilenler ve emekçiler cephesinden tamamen olumlu bir gelişme. Egemenler cephesinden ise olumsuz bir gelişmeye yol açar ve onların krizini genişletir. Onların kendi iç kavgalarını genişletir. Düzen muhalefetinin kendini dayatma imkanını elinden almış olur. Bu tarz katkıları olur. Önümüzdeki süreçte bunları daha da fazla göreceğiz diye düşünüyorum.
Sahadaki çalışmalarınız nasıl ilerleyecek? Biraz sahayı ve çalışmalarını aktarır mısınız?
Biz zaten çok daha önceden çalışmalarda yerimizi aldık. Daha önce DEM Parti geleneğindeki partilerle de çalışmalarımızı yürüttük. Mesela Selahattin Demirtaş döneminde de birlikte çalıştık. 2019’da biz yine İstanbul’da bağımsız belediye başkan adayı çalışması yürüttük. Sonrasında geçen yıl biz bağımsız cumhurbaşkanı çalışması yürüttük. Çetin Eren aday olamadı ama olsun. Yani bir tecrübemiz var.
Temelde iki hat var ortada ve tabi ki ortaklaşmanın yolları aranır. DEM Parti’nin ya da HDK’nin yapacağı halk toplantıları olur onlara destek verebiliriz. Onlara katılabiliriz, DEM Parti veya HDK bileşini olmamamıza rağmen neden desteklediğimizi orada açıklayabiliriz. Onun haricinde ikinci bir hat olarak kendi çalışmalarımız var. Biz KÖZ olarak daha çok emekçilerin, ezilenlerin işçi sınıfının en ezilenleri arasında faaliyetler yürütüyoruz. Bu kesimlerle adayları buluşturabiliriz. İşçi mahallerine gidebiliriz oralarda yapacağımız halk toplantılarında oralarda düzenleyeceğimiz etkinliklerde DEM Parti’yi ya da bileşenlerin adaylarını oralara getirebiliriz, onlarla buluşturabiliriz. Genel olarak bu hatlarda ilerleriz.
Son olarak tüm sol kesimlere bir çağrınız var mı?
Şu önemli, şimdi hükümete karşı mücadele etmeyenler kendi dar, yerel, kendi küçük hesaplarında, küçük çıkarlarında boğulurlar. Aksine işte en çok benim sesim yükselsin, en çok benim önlüğümün rengi ön plana çıksın diyerek ortak birlikleri bozanlar zaten hükümete karşı bir mücadele yürütemezler. O anlamda bizim için bütün illerden bahsedeceksek her yerde solun ortak bağımsız adaylarının olması gerekiyor. İstanbul büyükşehir özelinde ise DEM Parti’yi desteklemek demokrasi mücadelesini büyütmenin ön koşuludur. O anlamda kırmızı bir çizgi. Ya şunu yapacaksın DEM Parti’den daha büyük imkanlara sahip daha geniş kitlelere hitap eden bir kampanya başlatacaksın o zaman DEM Parti’yi oraya davet edeceksin seni desteklemeye ya da DEM Parti’nin adaylarını destekleyeceksin. İlk söylediğim çok mümkün gözükmediği için ikincisini yani DEM Parti’nin adaylarını desteklemek. Bu demokrat olmanın ön koşuludur çünkü onu yapmadığın koşulda açıktan, örtülü veya mahcup bir şekilde düzen partilerini desteklemiş oluyorsun. O anlamda çağrımız budur, emekten, ezilenden yana olan sosyalistler, komünistler nasıl emekçinin tarafındayız kampanyasını yürütürken Tunahan Dursun’u desteklemeye davet ettiysek şu anda da aynı çağrımız DEM Parti’nin adayları açısından Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni’yi desteklemek yönündedir.