3T ve 3C söylemi
Mihraç URAL yazdı —
- 3T ve 3 cehennemî söylem tamamıyla dinci geleneğin söylemidir. Haksızların haklı kılındığı, bitip tükenmek bilmeyen tarihi çatışmaların yer aldığı hatta kutsandığı bu söylemler asla çağdaş bir aklın kabullenmeyeceği yaklaşımlardır.
3T ne demek? Kavga büyüdükçe kavramlar da değişip gelişiyor. Düşmanı yargılarken dinsel söylemleri de zorlamak ve yeni icatlarla düşmanı zül içine sokmak gerekiyor. 3T böylesi zorbalık dönemlerinde üretilen bir “hukuk” kavramıdır. İslam aleminde hukuk şeriat demektir. İslam’da hukuk, şeriata dayanan, kaynağını, şahsi tahlili olan yorumlardan alan uyduruk kavramlar bütünüdür.
3T: Tahrim, Tekfir, Tefcir
3T de bu uydurma kavramlardandır: Tahrim, Tekfir ve Tefcir. Bu kavramlar egemen olanın, egemenlik altında olanı suçlama ve mahkum ederek iradesini ayaklar altına almasının araçlarıdır.
Tahrim
Tahrim, dinen haram olandır. Dinen yasaklı olanları kullanmak, normal sosyal hayat içinde onlarla yaşamı düşünmek Tahrim kapsamındadır. Haram kılınan şeyleri helal olarak kabullenmek ve yaşamın bir parçası haline getirmektir. Bu durumda şahsi yorumlarla helal ile haram arasında farkı belirlerken karşındakini suçlamak, şahsi bir boyut da alır. Tarih ve mekan değişiklikleri gündeme geldikçe bu Tahrim tamamıyla şahsi kanaatlere dayalı olur ve suçlanan kişi haksızca mağdur olur. Bu, özellikle ayrıntılarda daha belirgin olarak ortaya çıkar ki, boğazlanan kişiler her zaman haksız suçlamaya, Tahrim’e maruz kalırlar. Bu açıdan ele alınınca Tahrim kıyası çok rahat biçimde istenilen kişilere yapıştırılır ve hüküm giydirilir. Mesela kadının hicap giymesi ya da giymemesi tartışmaları... İnancı tam olsa da hicap giymeyen kadın dinsiz diye hükmedilir ve Tahrim konusunda suçlanır. Buna benzer Tahrim konusuna alet edilecek pek çok veri bulunmaktadır.
Tekfir
Tekfir, kişinin küfür ehline girişini, Müslümanlıktan saptığını anlatır. Bu da ayrıntılarda şahsi kararlara dayalı suçlamalarla kişi küfür ehlinden sayılabilir. Örneğimizde olduğu gibi hicap kullanmayan kadın küfre bulaşmış sayılır. Böylece kadının Müslümanlıktan saptığına hükmedilerek tekfir edilir. Olay şahsi yoruma bağlı olarak istenilen insana “kafir” diyerek saldırılabilir, hüküm verilebilir.
Tefcir
Tefcir, patlatmak, aşırıya kaçmak, olduğundan daha farklı yerlere oturtmak diyebileceğimiz durumlardır. Bu durumda herhangi bir konuyu, herhangi bir söylemi ya da şahsiyeti aşırıya kaçan hallerde anmak tefcire bulaşmaktır. Mesela Hz. Ali’yi övmek Tefcir durumlarını çağrıştırır ve tahkimle birlikte tekfire bulaşılmış olunur.
Kin ve intikamla değil, hukukla…
Tahrim, Tekfir ve Tefcir üçlüsü dinen kullanılan, şahsi boyutuyla kişileri suçlamak ve mahkum etmek gibi cezalara yol açar. Bu 3T halleri asla kutsal olabilecek bir veri değildir, çünkü her üçü de şahısların tarih ve mekan değişikliklerini göz önüne alan özellikleriyle suçlamadır. Bu suçlama geçersizdir ve hiçbir makul dayanağı yoktur. Şahsi gözlemler ve kararlar zamanla değişebilir. Bu yüzden insanların birbirini yargılamasına olanak sağlamazlar. İnsanlar bunun için hukuk denilen kavramı üretti. Hukuk sisteminde bir insanın suçlanması için kanıt belge ve şahitlerin olması gerekir. Kanıtlar olmadan ve şahitler gelip suçlamayı onaylamadan suçlu sayılmazlar. Bu açıdan bakarak ne Tahrim, ne Tekfir ne de Tefcir kimsenin suçlanmasına yol açamaz. Bu uygunsuz söylemler kişileri suçlamak için uydurulmuş söylemler olarak gündeme gelmiş ve tarihler boyunca insanlar yargılanarak mahkum edilmişlerdir. Din bu konuda yorumcuların dini olarak günümüzde de insanları suçsuz günahsız yargılamaya devam etmektedir. Çağdaş hukuk kuralları bu açıdan insanlık adına en önemli kavramları üretmiş ve dinin bu saçma kişisel kin ve intikam işlevlerini yenilgiye uğratmıştır.
Üç cehennemî söylem: Büyükler, gençler ve küçükler
Üç Cehennemî söyleme gelince, burada da dinin testere gibi yonttuğunu görmekteyiz. Yine din, düşmanlığı sürdürecek, bunun da kuşaklar boyunca hep diri kalmasını sağlayacak söylemlerle doludur. Zamanın, tarihin, bölge ve koşulların değişimi düşmanlıkların da gömülmesini ve artık eski düşmanlığın sürmesinin anlamsızlığını ortaya koymaktadır. Buna rağmen din merkezli algı, kuşaklar boyu sürecek cehennemî söylemlere devam ediyor. Bunlar arasında en önemli söylem üç şık etrafında dolanıyor; “Büyükler, gençler ve küçükler” denilen sarmaldır.
Büyükler
“Büyükler”, tasnif edilirken tarihin derinliklerinden yola çıkarak özelde ve özgün verilerle yaptıkları anlatılır. Büyüklerin nasıl da kendilerine zulmettikleri, mallarını ve servetlerini nasıl çaldıkları, baskıyla zorbalıkla nasıl da işkence ettikleri söylenir durur. Oysa büyükler sadece kendilerine zulüm yapanlar değil, aynı zamanda mazlum olanlardı. Çatışmaların sürdüğü her alanda büyükler iki kesime ayrılır: Hem ezilen hem de ezen; tersi de doğru.
Gençler
“Gençler”, baskı yapanlar, zindana atanlar, yaşam hakkını elinden alanlar, vb. her kötülüğü yapanlar olarak yorumlanıyor. Gençler tek taraflı ele alınıyor ve bu yargıyla gelecek kuşaklara düşmanlıklar ekiliyor. Oysa gençler her iki tarafta da vardı ve her iki tarafta da karşılıklı olarak baskı ve zulüm uyguladılar. Galip gelen kendi gençlerini korumakta, mağlup olan da bunu gelecek kuşaklara miras olarak bırakmaktadır. Silaha kim sarıldı, silahı kim ilk önce ateşledi, bu konuda yorum yapmak ve suçluyu belirlemek gerekir. Yoksa önüne gelen kendi gençlerini suçsuz günahsız sayarak anlayabilir ve bunu miras olarak bırakabilir.
Küçükler
“Küçükler”, hiçbir suç işlememiş olanlar, hiçbir yerde bulunmayanlar, ama “büyükler ve gençlerin” mirasçıları olarak icramı miras edinmiş, kötülüklerle bezenmiş ve her an baskı ve zulmü tekrar edecek olanlar diye lanse edilirler. Bu cehennemî söylem, bu zalim tanıtma işte bu dincilerin geleneğinde yer alan söylemlerin sonuncusu olarak yer alıyor. Bu algıyla tamamlanıyor cehennem söylemi. Bu, gelecek kuşakları, ilgisi olmayanları, geçmiş kavganın hiçbir yanıyla ilgili olmayanları böylesine ön yargıyla suçlamak, tarihsel kin ve intikam duygularıyla beslemek ve böylece sürüp giden kin ve intikam düşüncelerini dayatmaktır.
Emevi İslamcıların Alevi katliamı
İşte bu uydurmalarla temellendirilen saldırılar Alevilerin başına musallat edildi. Oysa Aleviler tarihleri boyunca ezilenler, baskı altında can verenler, büyükleri, gençleri ve gelecek kuşaklarıyla ezilen bir topluluk halinde bugüne geldiler. Bugün de ezilerek katledilmek istenen ve İslâm dini dışına atılarak (tekfir edilerek) soykırımdan geçirilmeye çalışılan Aleviler yaşam savaşı vermeye çalışıyor. Bin yıldır aynı baskı altında yaşayan Aleviler bu çağda bu gibi sahte söylemlere daha fazla katledilmeye izin vermeyecekler. Bu palavra söylemlerin sahibi olan Emevi İslamcıları, kendi kuşaklarına aktarmaya çalıştıkları bu sahte söylemleri tüm geçerliliklerini yitirmiş olacaktır. Bunun başarılması için Aleviler, İslâm dininin barış ve güven dini olduğuna inanan gerçek Sünni kardeşleriyle omuz omuza verecektir.
Sonuçta, 3T ve 3 cehennemî söylem tamamıyla dinci geleneğin söylemidir. Bölgemizde İslam dininin etkisiyle bu söylemin oldukça güçlüsü yer almaktadır. Haksızların haklı kılındığı, bitip tükenmek bilmeyen tarihi çatışmaların yer aldığı hatta kutsandığı bu söylemler asla çağdaş bir aklın kabullenmeyeceği yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlara son vermek, geçerliliğini yok saymak gelecek toplumların olmazsa olmazıdır. Gelecek toplumsal yaşam çizelgesinde barışın ve güvenliğin olması için de bu söylemlere artık son vermek gerekir. Bu sonu hazırlamak için tüm gücümüzle çalışmamız gereklidir.