Hedef tahtamız Erdoğanizm!
Mihraç URAL yazdı —
- Kürt sorunu ayrı varlık sorunudur. Bu “Ayrı Varlık” sorunu ekonomik ve siyasal sorunları aşan bir sorundur, ekonomik ve siyasal sorunlar çözülse bile bu sorun kalcıdır ve çözümü mutlaka gereklidir. Kürt sorununun çözümü de sadece Kürtlerin elindedir.
Türkiye’de baş gösteren sorunların temelinde Erdoğan yönetimi bulunmaktadır. Bu durum Erdoğan sisteminin yaratılması uğruna verilen çabaların bir ürünü olmuştur. Türkiye'de sistem olarak Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana bitip tükenmez sorunlar olduğu açıktır. Bunlar arasında iktisadi sorunlar temel role sahiptir. Ancak bu sorunlar zaman zaman çözülse de değişmeyen, bitip tükenmezliğine yeni boyutlar katılan, Kürt sorunu yer almaktadır. Erdoğan bu soruna ısrarla kanlı biçimde saldırmayı seçmiş, "çözüm süreci" adı altında çevirdiği iki yüzlü politikalarıyla da yeni boyutlar kazandırmıştır. 22 yıldır iktidarda kaldığı süre boyunca eli silahlı acımasız yöntemlerle bu derin ve kadim sorunu alevlendirmiştir.
Hiçbir Türkiyeli siyasetçi miras aldığı sorunlar üzerine Erdoğan kadar böylesine ikiyüzlü, böylesine acımasız olmamıştır. Bu süreç Erdoğanizm süreci olarak kendini gösterdi. Bu sistemin kurulması için yaşanan tasfiyeler akıl almaz ölçektedir. Önceki dönemler, Kürt sorununun yanı sıra ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlar karmaşası üzerinden de yürüyordu. Son dönemlerin sorunları ise gittikçe Kürt ağırlıklı olmaya yöneldi. Türkiye her zaman demokrasi ve özgürlük isteğiyle karşı karşıya kalmıştır ancak artık, diğer tüm sorunların yanı sıra Kürt sorunuyla çalkalanmaya ve 40 yıldır Kürt sorunu ülkenin baş sorunu olarak kendini hissettirmeye başladı. Bu yılların yarısından fazlası Erdoğanizm sisteminin baskıları, hoyratlığı, acımasızlığı ve çözümsüzlüğü altında geçti.
Erdoğanizm, kendi iktidarını yerleştirme çabası içinde ilk elden giriştiği reformlar, faşist 12 Eylül anayasasına karşı geliştirdiği göstermelik açılımlarla geniş çevrede oy toplamayı başardı. Bu "açılımlara" ek olarak başlattığı Kürt açılımı “Çözüm Süreci” adı altında kimilerine göre bir umut haline gelmişti. Ancak süreci doğru değerlendiren devrimci güçler yapılanların bir oyun olduğu gerçeğini görüyor ve bu süreci aldatıcı, iki yüzlü süreç olarak değerlendiriyorlardı. Erdoğan’ın tüm çabaları Başkanlık makamını ele geçirene ve diktatörlüğünü kuruncaya kadardı. Yaptığı tüm atılımlar, geliştirdiği tüm tezler birer aldatıcı oyundan ibaretti.
Türkiye içinde yürüttüğü bu iki yüzlü politika aynıyla dışta da sürüyordu. Mısır’la, Yunanistan’la, Irak’la ve Suriye’yle sürdürülen iki yüzlü politikalar tüm çıplaklığıyla ortaya seriliyordu. Mısır için sarf edilen cümleler sindirilmesi zor türdendi. Sonra bu tür ifadeler yutularak Mısır lideri Sisi'yle görüşmelere yöneldi ve görüştü. Yunanistan’la durumlar aynıyla öyleydi. Irak’la yaşanan sorunlar öylesine kapsamlıydı ki iki ülke savaş eşiğine gelip dayanmıştı. Sonradan gündeme gelen "barış" hamleleri, Erdoğan’ın nasıl da iki yüzlü bir politikacı olduğunu gösteriyordu. Suriye ile ilişkisi aynıyla diğer ülkeler gibiydi, hatta çok daha ötesindeydi. Bu iki ülke arasında öyle samimi bağlar kurdu ki ortak parlamento toplamaya kadar işi vardırdılar. Sınırlarda vizeler kaldırıldı, 52 ortak anlaşmayla iki ülke arasında gümrük duvarları bile kaldırılıyordu. İki ülke arasında ilişkiler öylesine had safhaya ulaşmıştı ki iki liderin aileleri arasında ilişkiler de çok samimi bir dostluk noktasına ulaşmıştı. Sonra ne oldu? Erdoğan’ın ikiyüzlü politikası Suriye’ye ölüm kusmaya başlamıştı.
Suriye'yi iç savaş eşiğine getiren de Erdoğan olmuştu. On binlerce azılı cihadçıyı sınırlarından geçirerek Suriye’yi kanlı bir arenaya çevirmişti. Sınırlarını açarak güç dalgasına başvuran da Erdoğan olmuştu. 14 yıldır süren iç savaş Suriye’nin galibiyetiyle noktalandı ama buna rağmen kimi yerlerde hala Erdoğan’ın kanlı izleri sürmektedir. İdlip ilinde olduğu kadar, sınır bölgelerinde giriştiği saldırılarla Türk silahlı kuvvetlerini Suriye topraklarında işgalci güç olarak konuşlandırmıştır. Suriyeli ve diğer milletlerden oluşturduğu askeri birlikler hala terör gücü olarak işlev görmekteler. Bu ve benzeri yüzlerce hadise ortalıkta sürüp giderken, nedensizce iki yüzlü politikasıyla Suriye lideriyle buluşma isteğini gündeme getirdi. Ama Suriye liderliği bu buluşmaya anlam vermedi. Esad buluşmanın koşulu olarak iki ana madde ortaya koydu; birincisi, TSK’nın Suriye topraklarından çekip gitmesi, ikincisi ise terör örgütlerine verdiği desteğe son vermesi. Bu noktada Erdoğan Türkiye tarihinin en madrabaz olan politika cambazlığıyla, olumlu cevap vermedi, askerlerini çekmeye ve terör örgütleriyle bağını kesmeye yanaşmadı. Esad haklıydı ve bu iki yüzlü siyaset adamına güvenmiyordu.
Şimdi iç politikada da Bahçeli’ye verilen görevin tek sorumlusu Erdoğan’dır. Bu ikili birbirinden yetenekli ayak oyunlarıyla başta Kürt halkını aldatmak için çırpınmaktadır. Bahçeli’nin uzattığı el barış eli değildi. Başkan Öcalan’a yapılan çağrı dürüst ve ilkeli değildi. Öncelikle, Başkan Öcalan’ın hakkı olan serbest bırakılmaya şartlar konmaktadır. Başkan Öcalan gelsin şunları konuşsun denilmektedir. Böylesi şartlarla Öcalan’ı bağlamak mümkün değildir. Bu hak 25 yıldır yattığı zindan koşulları sonrası Başkan Öcalan’ın hakkıdır. Ama biliyoruz ki Erdoğanizm sisteminde hak ve hukuk yoktur. Yandaşlıkla ilgili bu kavramlar Türkiye siyasal sahnesinde geçerli tek kanundur. Bu yüzden Başkan Öcalan bunların dayatmalarına karşı 'dur' diyecek güçtedir ve bunu yapmıştır. Bu ikili cambazın yürüttüğü yeni imha politikasına karşı, dik duruşu ve yoldaşlarına güveni tamdır. Buna DEM Parti ve Kandil, gösterdikleri tavırla Başkan Öcalan’ın gücünü ve bu ikili kalpazanın imha planlarına karşı dik duruşunu göstermektedir.
Buradan anlıyoruz ki Erdoğanizm hangi oyunlara baş vurursa vursun kurtuluşu yoktur. Dürüst ve haktan yana olan tüm güçler Erdoğanizmin yıkılışına katkı yapıyor. Buradan da anlıyoruz ki, devletler düzleminde Esad’ın gösterdiği tutum, halkına güveniyle Erdoğan'a karşı aldığı tavır ve Başkan Öcalan’ın örgütü ve çevresiyle aldığı tutum haklı tutum olarak bu aymazların kurmaya çalıştıkları düzeni sona erdirecek tutumdur.
İçte Başkan Öcalan’ın aldığı tavrı desteklemek, tüm zorluklarına karşın kararlıca bu desteği sunmak Erdoğanizmi yıkacak en temel güç olacaktır. Hiç kimse bizleri ekonomik sorunlar diye bu önemli görevden uzak tutmasın. Evet, ekonomik ve siyasi sorunlar Türkiye tarihi boyunca var oldu ve bu sorunlar gelecek Türkiye’sinde de var olacaktır. Ancak Kürt sorunu ayrı varlık sorunudur. Bu “Ayrı Varlık” sorunu ekonomik ve siyasal sorunları aşan bir sorundur, ekonomik ve siyasal sorunlar çözülse bile bu sorun kalcıdır ve çözümü mutlaka gereklidir. Kürt sorununun çözümü de sadece Kürtlerin elindedir.
Kürtler ezilenlerdir, Kürtler horlanandır, ikinci sınıf muamelesi görenlerdir. Ekonomik ve siyasal sorunlar çözülse bile onların sorunu kalıcıdır. Sonuna kadar Özgürlük ve Demokrasi gelip Türkiye siyasal arenasına yerleşse de Kürt sorunu çözülmeden hiçbir anlam taşıyamaz. Bunu anlamak için Kürt olmak gereklidir. Ya da gerçek anlamda demokrat ve özgürlükçü olmak gereklidir. Böyle olmak bile Kürtlerin sorunlarını çözmez, Kürtler kendi bağımsız kararlarıyla hangi yönde nasıl bir tutumla kendi gelecekleri için çözüm oluşturacaklardır? Tam bu noktada demokrat ve özgürlükçü olarak Kürtlerin tercihlerine onay vermemiz gerekmektedir. Bunun için ne Bahçelinin uzattığı sahtekar el ne de Erdoğanizmin egemen kıldığı baskı ve zorbaca yönetime gerek vardır. Beklenen, Kürt halkının haklı taleplerine karşı gösterdiği eylemliliğe destek olmaktır. Bu destek Türkiye halkınca kavrandıkça Erdoğanizm yıkılmaya mahkumdur. Beklentimizin de mücadelede yer alışımızın da taşıdığı tek anlam budur; Erdoğanizm bir hedef tahtası olarak nişanımızın altında kalacaktır.