CHP basın sözcüsünün açıklamaları ve Kürtler 

Mihraç URAL yazdı —

  • CHP liderinin Kürtler için umut olmasa da Kürt sorununa değinmesi ve çözümü için kendi alanında bir önerme yapması beklenmektedir. Ancak görüldü ki CHP liderinin de diğer liderler gibi Kürt’e sunacağı hiçbir şey yoktur.

Ülkede sorunlar yeniden kendini göstermeye başladı. Seçim sonrası gelişmeler iktidar sahiplerinin sert tutumları ve seçim sonrası galip olan güçlerin taktikleriyle at başı gidiyor. Ülkede dev sorunlar birikmiş erken seçimle çözülebilir halde dururken siyasal taktikler nedeniyle iktidar ile birinci parti arasında görüşmeler sürmektedir. Erdoğan ile Özgür Özel buluşması ve bu buluşmanın halka açıklama gerektiren yönlerinin olmasına rağmen her iki tarafın açıklama yapmaması sorunların derinliğini anlatmaya yeterlidir. Erdoğan'ın açıklama yapmaması normaldir; yenilgiden çıkan bir lider olarak söyleyecek sözü kalmamıştır. CHP’nin, halka açıklama yapmak zorunda olmasına karşın sessizliğine devam etmesi oldukça anlamlıdır. 

CHP basın sözcüsünün 4 Mayıs’ta yaptığı açıklamalar önemliydi ama bu önem iki liderin buluşmasına ve aralarında nelerin koşulduğuna dair bilgi verici değildi. Üstelik dile getirdiği konular ülkenin temel sorunlarına bir açıklama bile değildir. 

Basın sözcüsünün 1 Mayıs etkinliği üzerine dile getirdiği açıklamalar önemliydi. 1 Mayıs örgütlü emeğin gücünü yansıtması, geçmişte 3 yıl boyunca kutlamaların Taksim meydanında yer almasına rağmen ciddi bir sorun çıkmamasına vurgu yapması isabetliydi. Bugünkü 1 Mayıs'ta su bentleri üzerinde Çin seddi gibi dizilen aptal polislerin kimin güvenliğini korudukları belli olmayan davranışlarından söz etmesi de haklıydı. 1 Mayıs’ın Anayasa Mahkemesi’nin açık kararına rağmen yasaklanması bu iktidarın faşist çehresini ortaya koymaktadır. Ülkede hukuk namına hiçbir şeyin geçerli olmaması 1 Mayıs etkinliğinin ayaklar altına alınmasıyla da doğru orantılıdır. Bunları bilmek ve sıralamak doğru olsa da 1 Mayıs etkinliğini sürdürmemesinin anlamlı olmadığı da açıktır. CHP’nin bu etkinliği yarıda bırakarak Taksim alanına girmemesi, girişimci etkinlikleri yarı yolda bırakması ve yaptığı tüm açıklamaların tersine davranması dikkat çekicidir. 

1 Mayıs etkinliği üzerine yapılan bu konuşmanın ardından Diyanet İşleri Başkanlığı konusuna geçmesi de önemliydi. 6 makam aracı olan bu başkanlığın 7. aracı daha alma çabasının bu faşist rejimin görgüsüzce gösteri peşinde oluşu yerinde bir eleştiridir. Yeni makam aracının 16 milyonluk masrafı olan A8 bu iktidarın gerçek çirkin yüzünü göstermektedir. Bu Başkanlığın yaptığı toplantılarda yemek listesi bir o kadar büyük ve israfçıdır. Halkımız açlık çekerken, bu Başkanlığın yeni makam aracı ve yemek listesi başlı başına bir kıyamet tablosudur. 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaya koyduğu yeni plan 10 yıl uğraşılarak ortaya çıkartılmış. Bu 10 yıllık plan 10.000 sayfalıktır. Bunun incelenmesi için halka verilen zaman dilimi ise bir haftadır. Bilimden yoksun, hiçbir üniversitenin müdahil olmadığı, bilim adamlarının haberinin bile olmadığı bu 10.000 sayfalık plan laiklik karşıtı, bilimsel olmayan bir plandır. Bu planlar ülkenin eğitim vasfını tarihin gerilerine sürüklemektedir. Bu planın toptan reddedilmesi halkımızın ve bilimsel verilerin gereğidir. 

Barınma ve geçim sorunları ise öldürücü boyuttadır. Geçim enflasyonunun resmi rakamlara göre %80’e varması, yanı sıra barınma enflasyonunun %200’e ulaşması bu ülkede yaşamın hangi cehennemi boyutlara vardığını göstermektedir. 25 metreküp hava gazının bedava sunumunun artık olmayacağını ilan etmeleri halktan daha nelerin alınacağını bilmez hale geldiklerinin göstergesi olmuştur. Açlık ülkenin kronik sorunu olmuş ve son seçimlerde faşist iktidarın ağır yenilgisinin de ana sebepleri arasında yer almıştır. Halk bu iktidardan 20 sene boyunca çileler çekerek bugüne kadar gelmiştir, bundan sonrası ise devam edemez. Bundan sonrası erken seçimdir ve bu faşist iktidarın sonunu getirecek en önemli hamledir. Basın sözcüsü bu kadar zor bir dönemden geçmekte olan ülkemizin öncelikli gündem maddesi olması gereken erken seçime ilişkin hiçbir ifadede bulunmamıştır. Erken seçim sözü bile edilmemiştir. Tüm eleştirilerinde haklı olmasına karşın şu en temel hakkın kullanılmasına ilişkin hiçbir şey söylememiş olması önemli bir eksikliktir. 

Bir de TRT’nin 60. kuruluş yılıyla ilgili olarak bu kurumun ne kadar taraflı olduğu anlatıldı. TRT iktidarın borazancısıdır, denildi. Bunu yayın saatleriyle de açıkladı. Basın sözcüsü bu konuda son derece doğru şeyler söyledi. TRT tarihi boyunca hep öyle olmuştu. Kim hakimse onun sesi olmuştur. 60 yıl değil, 100 yıl geçse de bu kurum hep öyle olacaktır. Bu kurum gerçek demokrasilerde ancak belli bir denge düzlemine girebilir. Bu da ciddi bir sistem değişikliğini gerektirir. Erdoğan’ın sesi olmaktan çıkıp CHP’nin sesi olmak halkımız açısından ne getirir ki! Halkın sesi olması gereken TRT ne Erdoğan ne de CHP sözcüsü değil, halkın çıkarlarının sesi olmalıdır. Basın sözcüsü, TRT kurumunu haklı olarak eleştirirken ortaya koyduğu çözüm eskinin devamı olmaktadır. Halka ait bir önerme yoktur, halkın sesi olma hedefi yoktur. 

Yukarıda dile getirilen haklı eleştirilere eklenecek çok şey bulunmaktadır. Ama bunlar arasında en önemli olanı, Kürt sorunuyla ilgili hiçbir şeyin söylenmemesi, basın sözcüsünün açıklamalarını birdenbire sıfırlamaktadır. 

Türkiye’nin en temel sorunu ne 1 Mayıs ne de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın makam aracıdır. Türkiye’nin temel sorunu ne 10 bin sayfalık yeni müfredat planı ne de TRT’nin kimin hesabına çalıştığıdır. Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur. CHP Basın sözcüsünün, yaptığı eleştirilerde haklılık payı olsa da yeterli bir eleştiri tutumu içinde değildir. Bu her iki liderin halka açıklanmayan toplantısının içeriğini de ele veren bir zayıflıktır. Bu iki lider yukarıda bizim de ele aldığımız konuları tartışmasına rağmen Türkiye’nin temel sorununa değinmediklerini göstermektedir. CHP, lider değişiminden bu yana Kürtler için olumlu adımlar atmıştır. Onlarla görüşmeler yapmış, Türkiye’de Kürt sorununu daha cesurca ele almıştır. Ama 1 Mayıs süresinde CHP’nin sahayı terk edişine benzer bir terk ediş Kürt sorununda kendini göstermektedir. Basın sözcüsü dile getirdiği eleştirilerde her ne kadar haklılık payı olsa da Kürt sorununa hiç değinmemesi hayati bir hatadır. Dile getirilen tüm sorunlar Kürt sorunu karşısında çok zayıf kalır. Kürt sorununa değinmeyen açıklamalar iki lider toplantısının içeriğinde de aynıyla sürmüştür. Oysa seçim süreci boyunca Kürtler kadar sağlıklı tutum takınan olmamıştır. Onlar CHP’nin oy patlamasına yol açandır. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi Türkiye’nin en önemli kentlerinde bu patlamanın Kürtlerle ilgisi olduğunu bilmeyen yoktur. 

Bir ara “Erdoğan bu ülkenin en güçlüsüdür, dolayısıyla Kürt sorununun çözümünde önemli bir ağırlığa sahiptir” diyenlerin yanıldıklarını görmüş olduk. O Erdoğan iki yüzlü biri olarak kendi çıkarları için Kürtleri kullanmak, onlarla oyun oynamak istedi ama sonunda düşmanlığını açıkça beyan etti. Selahattin Demirtaş gibi yüzlerce Kürt aydınını ve bu halkın yetiştirdiği çok değerli bilim insanlarını içeri atarken intikam almaktadır. PKK gibi tarihi Kürt halkının özbeöz bağrından çıkan bu hareketin on binlerce militanını katleden de aynı Erdoğan’dır. Şimdi, son seçimlerde yenilen Erdoğan yeni oyunlar peşinde ama işe yaramayacaktır. Çünkü Kürt halkı bu faşist karmayı yakından tanımaktadır ve bir daha oyuna gelmeyecektir. İki lider buluşmasında ondan beklenen hiçbir şey yoktur. Ama CHP liderinin Kürtler için umut olmasa da Kürt sorununa değinmesi ve çözümü için kendi alanında bir önerme yapması beklenmektedir. Ancak görüldü ki CHP liderinin de diğer liderler gibi Kürt’e sunacağı hiçbir şey yoktur.

Kürtler kendi öz siyasi güçleriyle kendi haklarını kazanacaktır. Bundan başka yolu da yoktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.