İran ve İsrail; nereye kadar?

Mihraç URAL yazdı —

  • İran bölge savaşının nerelere kadar uzanacağını biliyor, bu durumda bölgede yıllardır egemen olma çabalarının kaybolup gideceği hesabını yapıyor. İsrail, Gazze ve Lübnan üzerine yoğunlaşıyor. Bu alanlardaki direniş güçlerinin hava gücü olmaması nedeniyle İsrail istediği gibi cirit atmaktadır. Bu ortamda İran’a cevap verip vermeyeceği hala soru olarak gündemde durmaktadır.

İran, büyük bir devlettir. Tarihiyle, işgal edilmemiş varlığıyla hesaplıdır. İran, İsrail'in ABD demek olduğunu da biliyor ve bu nedenle İsrail’e intikam saldırıları yapsa da bölge savaşına yol açacak bir misilleme eylemi içine sürüklenmek istememektedir. Buna rağmen İran, intikam eylemini neden yapmadı sorusu açıkta kalmıştı. Onu da İran lideri Pezeşkiyan şu şekilde açıkladı: “Bizi aldattılar, ABD İsrail’e karşı intikam misillemesi yapmayın, yakında barış anlaşması yapılacak ve esir mübadelesi de geçekleşecektir” diyerek açıkça aldatıldığını belirti. Buradan intikam eyleminin olmamasını anlamak mümkündür. İran'ın hipersonik füze vuruşları İsrail’in Demir Kubbe’sini yarmış ve füzeler hedeflerine ulaşmıştır. 200’ü aşkın füze askeri merkezlere ulaşmıştır. Füzeler hava alanlarını yıkmış, onlarca uçağın tahrip olmasını sağlamıştır. Ama İran, bu başarılı misillemeye rağmen, “İsrail cevap vermez ise bizim cevap hakkımız buraya kadardır, daha ötesine geçmeyiz” diyerek, bölge savaşına açık bir set çekmiştir.

İran, bölgedeki varlığını korumak için, daha dengeli, daha dikkatli olmayı tercih etmiştir. Böylece İran, “Gerçek Vaat 1” ve “Gerçek Vaat 2” eylemlerini tamamladığını, İsrail karşılık vermezse karşı vuruş yapmayacağını ifade etmiştir. İsrail bu misillemeden çok etkilenmiştir. TV ekranlarında konuşurken Netanyahu'nun eli titriyordu, İran’ın bu ölçüde sert vuracağını tahmin etmemişti. İran, “İsrail bize karşılık verirse bu sefer bizim yapacağımız karşılık, İsrail'in tüm alt yapısına yönelik olacaktır, İsrail’in alt yapısını yıkarız” diye açıklama yapan İran Genelkurmay Başkanı İran’ın ciddi tavrını ilan etmiş oluyordu. Bu tepkiye karşı ABD’nin de alacağı tavrı hesap ederek, ABD'nin İran'a karşı herhangi bir saldırıda rol alması halinde “ABD’yi de vuracağını” ilan ediyordu.

İran bu yanıyla, sağlam adımlar atıyordu ama bölge savaşına girmek istemediğini ısrarla izah ediyordu. İran bölge savaşının nerelere kadar uzanacağını biliyor, bu durumda bölgede yıllardır egemen olma çabalarının kaybolup gideceği hesabını yapıyor. İsrail, Gazze ve Lübnan üzerine yoğunlaşıyor. Bu alanlardaki direniş güçlerinin hava gücü olmaması nedeniyle İsrail istediği gibi cirit atmaktadır. Yemen ne yaparsa yapsın uzakta kalıyordu.

Bu arada Netanyahu’nun İran halkına İngilizce yaptığı hitap, İran halkını kışkırtan bir hitaptı. Bu hitapta, İran halkına ve tarihine önem verdiğini, ancak bu yönetimin onu bataklığa sürüklediğini anlatıp durdu. Hitap, İsrail'in İran korkusuyla dolu olduğunu açığa vuruyordu. İsrail, bölgede herkesle çatışabilirdi ama İran denilince kırk kez düşünmek zorundadır. Bu ortamda İran’a cevap verip vermeyeceği hala soru olarak gündemde durmaktadır.

İran’da Cuma hutbesi çok önem taşır. Ali Hamaney hutbesini Arapça yaptı. Genel değerlendirmesi “Hiç kimse uluslararası hukuka göre Lübnan halkına ve Hizbullah’a itiraz etme hakkına sahip değildir. Kendilerini savundukları ve Filistin direnişine yardım ettikleri için kınayamazlar. Onların vazifesi buydu. Akıl da İslami hukuk da bunu gerektirir. Uluslararası hukuk da bunu gerektirir. Filistinliler kendi topraklarını savunuyorlar. Onların savunması meşrudur ve onlara yardım da meşrudur.

Dolayısıyla Aksa Tufanı operasyonu kusursuz, gerçek ve doğru bir harekettir ve Filistinlilerin hakkıdır.

Lübnanlıların cansiparene Filistinlileri müdafaa etmesi meşrudur, yasaldır, makul ve mantıklıdır ve hiç kimse de onları neden onlara yardımcı oldunuz diye yargılama hakkına sahip değildir. Birkaç gün önce ordumuzun yapmış olduğu saldırı da bu şekildeydi“ şeklinde oldu.

İsrail ise hala “Bana düşman olanın, bu bölgede nerede olursa olsun yakasına yapışacağız ve katledeceğiz“ diyerek Gazze ve Lübnan'daki katliamlarını işaret etmekten çekinmemektedir. Çağrı cihazlarını ve telsizleri patlatmasına dayanarak bu tehditlerini herkese karşı yapmaktadır. Oysa bu yöntemler savaş ortamının yöntemleri değildir ve geçicidir. Düşmanı bir hamlede alt edebilirsin ancak aynı yöntemi bir kez daha gündeme getiremezsin. Üstelik bu yöntemle sonuna kadar gidilemez. Döner, düşmanınla yüz yüze kalırsın, işte o yüz yüze kalışta senin yapacağın şeyler çok aza düşmüş olur.

İsrail askeri birlikleri Lübnan’a karadan girme atılımı yapmıştır. O atılım 35 subay ve eratın imhasıyla sonuçlanmıştır; helikopterler ölülerini geri çekmek üzere akın üzerine akın düzenlemiştir. Karadan geçiş durmuştur. İsrail hala Lübnan karasına girememiştir. İlk kez Netanyahu, ölen askerlerinin ailelerine baş sağlığı dileğinde bulunmuştur. Böylece bu büyük kayıpları açıkça itiraf etmek zorunda kalmıştır.

İsrail demek ABD demektir. Kimin öncelikli olduğu bir yana, ABD İsrail’i korumakta, kollamakta ve tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır. ABD’nin İran’a yaptığı tehdit, onun füzelerine karşı duruşu, füzelerinin vuruluşu yanı sıra İngiltere’yle birlikte Yemenli Husilere füze saldırıları yaptığı görülmüştür. Yani Batılı emperyalistler, bölge savaşı başlamadan, çıkması muhtemel olan bölge savaşının birinci dereceden sorumlusu olduklarını herkese ilan ettiler.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Dr. Condoleezza Rice, zamanında, 28 ülkenin haritası değişecektir, demişti. Bu tezleri Huntington’un “Tarih ve Medeniyetler Savaşı” tezlerinin aynısıydı. Şimdi bu tezleri BM kürsüsünden Netanyahu seslendirmeye başladı; “Hayır ve Şer” ekseni diye tanımladığı haritaları gösteriyor. Bölgemizde şer olarak gördüğü Lübnan, Suriye, Irak ve İran yönetimlerinin değişmesi gerektiğini vurguluyor. Siyahla boyadığı bu ülkeler paramparça edilmelidir, diyor. Konuyu, Condoleezza Rice’ın 28 ülkenin haritaları değişecektir, demesine getiriyor. Aradan zaman geçmesine rağmen bu karanlık tezler yeniden ısıtılarak gündeme getiriliyor. İsrail, ABD desteği ve havadaki üstünlüğüyle bu tezleri ileri sürüyor. İsrail tüm Batının desteğini almış olmanın gücüyle bunları sarf ediyor. Tarih, bu tür temelsiz tezleri ileri sürenlerin nasıl da battığını gösteriyor. Batının bu üstünlüğünü, İsrail’e sunduğu destekle göstermesinin tıkanacağı yer mutlaka olacaktır. O zaman İsrail, gerçek boyutlarına, gerçek çaplarına dönecektir. Bu onun savaş tezleriyle nasıl da boğulacağına önemli bir gösterge olacaktır. O zaman İsrail bölgemizde kalacak mı kalmayacak mı, diye sorgulanacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.