Antakya’da halk sağlığı tehdit altında
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Depremin altı ay ardından deprem bölgesindeki manzaraya hakim olan moloz yığınları, asbest ve ağır metaller, halihazırda acı kayıplarının yasını tutan halkın sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor.
RUTH MICHAELSON - ÇEVİRİ: SERAP GÜNEŞ
Yol, Türkiye'nin Hatay ilinin güney ucundaki Akdeniz kıyı şeridini dolanırken, ufukta tepe gibi görünen şeylerin ana hatları beliriyor. Ancak yaklaştıkça bunların devasa moloz yığınları olduğu anlaşılıyor, o kadar büyükler ki kendi topografyaları var, çünkü ağır makineler molozları ayıklaya ayıklaya bir sürü yarığın içine giriyor.
Değerli metalleri betondan söküp sıyıran mekanik bir pençenin arkasından ince bir soluk toz bulutu havalanıyor; bu zehirli bulut, yakındaki sahil restoranlarının yanı sıra Şubat ayında meydana gelen ölümcül depremler nedeniyle yerlerinden edilen insanların kaldığı bir kampın üzerine sürükleniyor.
Hala ceset parçaları var
"Bu yığın bir tehdit oluşturuyor. İçinde asbest - ve hala ceset parçaları - var" diyor bir çorbacının sahibi olan Yılmaz Can, yaz ortasındaki nemde pencerelerini açamamaktan duyduğu hayal kırıklığıyla alnını silerek. Moloz yığınına sadece birkaç metre mesafedeki konteyner kampın sakinleri, akşamları enkazı elemek için ekstra makineler geldiğinden artık dışarı çıkmayı bıraktıklarını, tozun tüm kampı sardığını ve beraberinde göz enfeksiyonları ve nefes alma zorlukları getirdiğini söylüyor.
Samandağ, Şubat ayı başında Türkiye'nin güneydoğusu ve Suriye'nin kuzeyinde 60,000'den fazla insanın ölümüne yol açan iki şiddetli depremin ardından yetkililerin Hatay ili genelinde moloz yığdığı en az 18 noktadan biri. Yıkılan evlerin kalıntılarından çıkarılan değerli metallerle dolu kamyonlar il genelinde gelgit yaparken, binlerce hasarlı bina yıkılıyor ve tüm sokakları kaplayan tozlar oluşuyor.
Halk sağlığı tehdit altında
Felaketin üzerinden altı ay geçtikten sonra, Hatay halkı şimdi felaketin ardından yaşananlarla ve temizliğin uzun vadeli çevre ve halk sağlığı etkileriyle uğraşmak zorunda. Hâlâ insani kayıplarının yasını tutan halk, avukatların ve aktivistlerin desteğiyle, özel şirketlerin molozları nehirlere, yaban hayatı koruma alanlarına ve yerleşim bölgelerine dökmesine izin veren yerel yetkililerle çetin bir mücadeleye girişmiş durumda.
Can'ın kanserojen bir madde olan asbestle ilgili korkuları abartılı değil. İki ay önce, Türkiye Çevre Mühendisleri Odası'ndan (ÇMO) bir ekip, Samandağ'daki yığın da dahil olmak üzere Hatay'daki çöplüklerden alınan sekiz numuneyi analiz etti ve hepsinde asbeste dair kanıtlar buldu. Örneklerin dördünde, asbestin en yaygın formlarından biri olan ve 2010 yılında Türkiye'de yasaklanan, ancak deprem bölgesi de dahil olmak üzere yasaktan önce inşa edilen evlerde ve çatı kaplamalarında yaygın olarak kullanılan krizotil tespit edildi.
Molozları kıran ve malzemeleri ayıran şirketlerin tozun yayılmasını engellemek için su püskürtmeleri gerekiyor. Ancak Hatay'da bu tür önlemler nadiren alınıyor. ÇMO, çöplüklerin yakınında yaşayan herkese maske takmalarını tavsiye ederek, "atık yönetimindeki kötü uygulamalar nedeniyle bölge halkının önümüzdeki yıllarda çok ciddi halk sağlığı sorunlarıyla karşı karşıya kalacağı, aynı zamanda kirlilik ve ekolojik yıkım yaşanacağı" uyarısında bulunuyor.
Yetkililer yalan söylüyor
Avukat Ecevit Alkan, Samandağ'daki yığına moloz getiren kamyonların gürültüsünden sesini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalıyor. "Şirketlerin işini kolaylaştırmak için yollara yakın yerleri seçtiler" diyor. "Şurada bir okul var, şu anda faal. Molozların içinde aklınıza gelebilecek her şey var: yağ, tıbbi atıklar, ceset parçaları, ölü hayvanlar. Bir evde olabilecek her şey yıkılmış ve buraya taşınmış."
Alkan, yerel yetkililerin moloz kaldırma işlemlerinde güvenlik yerine hıza öncelik vermesini eleştiriyor ve doğru bir afet yönetiminin çöplük alanlarının depremden önce seçilmiş olması anlamına da gelmesi gerektiğini vurguluyor. "Yetkililer bize önce buranın molozlar için geçici bir alan olduğunu ve bir süre sonra başka bir yere taşıyacaklarını söylediler. Ama bir yere götüreceklermiş gibi görünmüyor. Sorun şu ki, yalan söylemenin hiçbir cezası yok" diyor.
210 milyon ton moloz
BM tarafından yapılan ilk tahminler depremlerin 210 milyon ton moloz ürettiğini öne sürerken, Türk yetkililer en az 200.000 binanın yıkıldığını belirtiyor. Nur dağları ile Akdeniz arasında zeytinlikler ve portakal bahçeleriyle dolu verimli bir il olan Hatay, Şubat ortasında meydana gelen 6.4 büyüklüğündeki üçüncü depremden de kötü etkilendi.
İl halkı uzun zamandır Ankara'daki merkezi hükümet tarafından ihmal edildiklerini düşünüyor; depremlerin ardından Hatay'a gelen yardımlar diğer illere göre daha geç ulaştı. Şimdi yetkililerin moloz kaldırma çalışmalarıyla yerel halkı riske atmasından korkuluyor. Samandağ'da evsiz barksız kalmış insanlar için kurulan geçici kampın yeri, çöplüğün büyümeye başlamasından iki ay sonra, Nisan ayında seçildi.
Yarısı bile temizlenmedi
"Yetkililer Samandağ'daki yıkımın yarısını bile temizlemedi. Korkumuz yığının daha da büyümesi - tüm molozları nereye dökecekler, nereye sığacak?" diyen Can, insanlar çöplüğe karşı protesto gösterileri düzenlediğinde, güvenlik güçlerinin biber gazı da dahil olmak üzere şiddet kullanarak onları dağıttığını ekliyor. "Buradaki hukuka aykırılık çok büyük, kimse kimsenin hakkını tanımıyor."
Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş, depremlerden hemen sonraki günlerde seçildiğini söylediği çöplük alanlarının yerleri için Türkiye'nin afet yönetim kurumu AFAD'ı suçluyor. Savaş, zehirli molozların taşınması sırasında gerekli özenin gösterilmemesinin ve ortaya çıkan tozun toplumu yutmasının, "hızlı çalışıp para kazanmaya" çalışan şirketlerin bir sonucu olduğunu söylüyor.
Bir doktor olan Savaş, enkazın içeriğinin, özellikle de zararlı mikropartiküllerin ve asbestin farkında olduğunu ve endişe duyduğunu söylüyor.
"Bu son derece karmaşık bir mesele. Bir yandan insanlar işlerine geri dönmek istiyor ve yıkılan binalardan hızla kurtulmamız gerekiyor. Öte yandan, molozları dökmek için ideal bir yer yok. Ancak molozların daha dikkatli, çevreye ve canlılara daha az zarar verecek şekilde kaldırılması gerekiyor" diyor.
"Bu dava tarihe düşülmüş bir nottur"
Alkan, Hatay Barosu'ndan diğer avukatlar, çevre mühendisleri ve Türk Tabipler Birliği ile birlikte Hatay belediyesine karşı dava açarak, yerleşim alanlarına, sulak alanlara, zeytinliklere ve yerinden edilmiş kişilerin kaldığı kampların yakınlarına moloz dökülmesinin derhal durdurulmasını talep etti. Davada, Samandağ'daki döküm sahasının asbest, ağır metaller, kanalizasyon ve tıbbi atık içerdiği ve sahanın yetkililerce kabul edilen sınırların çok ötesine genişlediği belirtiliyor.
"Bu dava tarihe düşülmüş bir nottur" diyor Alkan. "İnsanlara asbestle ilgili hastalık teşhisi konulduğunda, mahkemeye ne sunduğumuzu görecekler. Yetkililerin doğru olanı yapmasını istiyoruz. Yapmazlarsa, seçimlerinin sonuçları olacağını anlamalarını istiyoruz."
Kuşlar rotasını değiştirdi
Kamyonlar geldikçe enkaz yığını her geçen saat büyüyor. İnsanlar başka bir nedenden dolayı da yer seçimine kızgın: Yığın, deniz kaplumbağalarının üreme alanı olarak bilinen bir halk plajının yanında kalıyor. Bir zamanlar kuşlar ve kelebekler için gelişen bir vaha olan yer tamamen enkaza boğulmuş durumda.
Samandağ'da veterinerlik yapan Panos Arda Çapar, molozların göçmen kuşların rotasını değiştirdiğini ve çöplüğün yanındaki kampta yaşayanların şikayetlerine benzer şekilde, kirliliğin neden olduğu göz ve solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle hayvanları tedavi ettiğini söylüyor.
Çapar, "Atıklar hava, toprak ve su yoluyla deniz suyuna karışacak" diyor. "Sudaki yosunlar ölürse kıyıdaki yaşam da sona erecek. Deniz kaplumbağaları yosunla beslendikleri için geri dönmeyecek, balıklar derin sulara taşınacak. Atıklar tarımda kullanılan suyu kirletirse ciddi riskler oluşturacak."
Bir tarafı Akdeniz'e, diğer tarafı moloz yığınlarına bakan pencereleri olan bir balık restoranının sahibi olan Fehmiye Miçoğulları, eskiden sulak alana gelen kuşların sayılarının azaldığını gözlemlediğini söylüyor. Rüzgar çöplükten gelen tozu restoranına doğru savurduğunda, çalışanları ve müşterileriyle birlikte düzenli olarak restoranı terk etmek zorunda kaldığını söylüyor.
"İnsanlar alerjik reaksiyonlar gösteriyor, gözleri kızarıyor ve kaşınıyor" diyor. "Bu tür sağlık sorunları daha da kötüleşecek ve insanlar tehlikenin farkında değil. Depremden daha büyük bir tehlike bizi bekliyor."