Aysel Tuğluk, hafıza ve direniş
Sara AKTAŞ yazdı —
- Aysel Tuğluk’un ağır sağlık sorunları yaşadığı aylardır kamuoyuna yansımasına rağmen faşist iktidar yetkilileri üç maymunları oynamaya devam etti. Zira Aysel Kürt, Aysel alevi, Aysel a. Zira Aysel “Samuel Beckett’in sözleriyle “Bir kez daha yenil, daha iyi yenil” a kaybedilmiş her muharebeden sonra yeniden girişip bir kez daha yenilmeyi göze almayı bir oyun keyfiyle sürdürmeliyiz. Biraz daha kaybedebiliriz. Ne yapalım, yine-yeniden ve daha iyisi için kaybetmek de buna dahil. Gerçek olan yaşamı üstlenmektir” diyordu.
Kürt Kadın Hareketi her yönüyle direniş üzerinden okunabilecek bir harekettir.
Söz konusu direnişçi kadınlar olduğunda mekanlar ve özellikle de hapishanelerdeki direniş ayrıca anlam kazanmaktadır. Zira Kürt kadınları hapsedildikleri cezaevinden, koca evinden, baba evinden çıkmak için mücadele ediyor, bu mekanları özgürleştirerek evlerden sokaklara, alanlara ve dağlara akıyorlar.
Zira Kürt kadınları ataerkil sistemin dayattığı toplumsal rol ve normlardan erkek egemen iktidarın baskısına kadar, muazzam bir direniş geliştiriyorlar. Üstelik bunu sadece mücadele odağında değil, yaşamın her alanında sürdürüyorlar.
İşte o kadınlardan birisidir Aysel Tuğluk. Aysel Tuğluk’un tutsak edildiği Kandıra F Tipi Cezaevi’nde hafıza kaybı yaşadığı avukatları tarafından açıklandıktan sonra HDP kadın meclisi, “Kadınlar için adalet” kampanyasını, cezaevinde hasta tutsaklar başta olmak üzere siyasi rehine olarak tutulan kadınlar için bir kampanyaya evrilteceklerini açıkladı. Ardından “Aysel Tuğluk için adalet” mücadalesini büyütme çağrısı yaptı. Çünkü Aysel’in hikayesi tüm Kürtlerin ve Kürt kadınlarının yaşadığı zulmün bir özetiydi adeta.
Peki Aysel kimdir? Bir kez daha hatırlatalım:
Aysel Elazığ’da büyümüşse de aslen Dersimli. Tüm Dersimliler gibi belleğinin derinliklerinde Dersim katliamının derin izlerini taşıyor ve ilk büyük travmasını yaşıyor.
Gençlik yıllarında faşist Türk devletinin zulmüne tanıklık ediyor. Elazığ’da ağabeyi gözaltına alındığında günlerce annesiyle beraber işkencehane kapılarında bekliyor. Dahası tutuklanan abisinin cezaevinde öldürülmesine tanık oluyor.
Böylece ikinci büyük travmasını yaşayan Tuğluk için kendi anlatımıyla “bunları yaşayan biri olarak muhalif, solcu ve isyankar olmak dışında bir seçenek” kalmıyor.
Ailesi üzerinde sistematik hale gelen baskılardan dolayı İstanbul’a taşınıyorlar. Orada hukuk fakültesini bitirip avukat olduğunda da yaşanan vahşete tanıklık etmeye devam ediyor.
90’lı yıllarda gözaltına alınan ve ağır işkencelere maruz kalan devrimcilerin davalarına bakmayı kendine görev ediniyor. Ağır hak ihlallerini, işkence iddalarını takip ediyor, TOHAV ve İHD’de görev üstleniyor. Aynı dönemde bir gurup arkadaşı ile beraber Yurtsever Kadınlar Derneğini kurarak kadın özgürlük mücadelesinin bir parçası haline geliyor.
1999 yılında Önder Apo uluslararası bir komployla İmralı’ya getirildiğinde savunma avukatları gurubunda ve Asrın Hukuk Bürosu’nun kuruluşunda yer alıyor. Bu dönemde Önder Apo ile yaptığı her görüşme onda derin izler bırakıyor.
2000’li yıllarla beraber ise siyasal alanda mücadele içinde aktif rol alan Tuğluk, Türkiye’de kadın kimliğiyle DTP içinde ilk eşbaşkanlık deneyimini yaşayan siyasal bir özne haline geliyor. Ardından DTK’nın da eşbaşkanlığını yapıyor.
Aysel siyasal alandaki mücadelesi süresince iki dönem milletvekilliği yapıyor ve HDP eşbaşkan yardımcısı olduğu dönemde, 2016 yılında tutuklanıyor.
Ancak kendisine reva görülen zulüm bitmiyor. Hatırlanırsa savaş ve ölüm siyaseti yürüterek, cinsiyetçi, kutuplaştırıcı, militarist politikalarıyla ayakta durmaya çalışan İktidar; hapsederek, rehin tutarak mücadelesini engelleyemediği tüm tutsaklara uyguladığı işkence yöntemlerinin en acımasız olanlarından birini Aysel’e uygulayarak biat ettirmeye çalışmıştı.
Aysel Tuğluk’un, annesi Hatun Tuğluk’un cenazesinin mezarından çıkartılmasına tanıklık etmesi yaşamında ki üçüncü büyük travma olur ve belleğinde, ruhunda büyük izler bırakır. İşte cezaevlerinde sayısız sağlık sorunlarına rağmen direnen tüm tutsaklar gibi, Aysel Tuğluk’un hafıza kaybı yaşamasını da faşist Türk devletinin yine Aysel’in hayatıyla özetlediğimiz tüm bu işkence politikalarından kopuk ele alamayız.
Tuğluk’un ağır sağlık sorunları yaşadığı aylardır kamuoyuna yansımasına rağmen faşist iktidar yetkilileri üç maymunları oynamaya devam etti. Zira Aysel Kürt, Aysel alevi, Aysel a. Zira Aysel “Samuel Beckett’in sözleriyle “Bir kez daha yenil, daha iyi yenil” a kaybedilmiş her muharebeden sonra yeniden girişip bir kez daha yenilmeyi göze almayı bir oyun keyfiyle sürdürmeliyiz. Biraz daha kaybedebiliriz. Ne yapalım, yine-yeniden ve daha iyisi için kaybetmek de buna dahil. Gerçek olan yaşamı üstlenmektir” diyordu, Gültan Kışanak’ın “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” isimli Kitabında kendi mücadele hikayesini anlatırken. Pes etmemekten, mücadeleye devam etmekten ve iddalı olmaktan sözediyordu.
Evet, Aysel yaşadığı tüm zulme rağmen, mücadele etmekten vazgeçmeyen ve ömrünü özgürlük mücadelesine adamış bir kadındır. Bu nedenle “Aysel Tuğluk için adalet” demek kadın özgürlük mücadelesini savunmak demektir. Aysel için adalet demek demokratik siyaseti savunmak, Aysel için adalet demek faşist iktidarın ölüm siyasetine karşı durmaktır.
O halde Aysel şahsında tüm tutsaklar için sesimizi daha gür çıkarmalıyız deyip, yine Aysel’in sözleriyle bitirelim: “Emeğimiz, kimliğimiz ve özgürlüğümüz için varolmaya devam edeceğiz. Kadın olarak cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele etmek dışında bir seçeceğimiz yok. İddalı olmak zorundayız. Kadının duygusal ve analitik zekasının başaramayacağı bir şey yoktur”