Unutmamak, unutturmamak
Sara AKTAŞ yazdı —
- “Unutursak hatırlatırlar. Maraş’ı unuttuk Çorum’la hatırlattılar. Çorum unutuldu, Sivas’la hatırlattılar.”
2 Temmuz 1993 yılında 33 sanatçı ve aydının yaşamını yitirdiği Madımak Katliamı için yüzleşme çağrısı yarın 29. yılında anmalarla ve protestolarla bir kez daha haykırılacak. Hatırlanırsa Sivas katliamının ardından Madımak Oteli’nin alt katına bir kebapçı açılması tepkilere neden olmuş ve bu tepkiler nedeniyle 2010 yılında kebapçı kapatılarak otel kamulaştırılmıştı. 2011 yılında ise binaya ilköğretim öğrencilerine dönük bir “Bilim ve Kültür Merkezi” görüntüsü verilmişti. Dahası binada katliama dair tek işaret, anı köşesi olarak adlandırılan duvarda yer alan isimler olmuş, fakat bu isimler arasına, katliama katılan saldırganların isimleri de yazılmıştı. Ardından Sivas Davası benzer bir çok katliam davasında olduğu gibi 2014 yılında “zaman aşımına uğradı” denilerek kapatılmıştı. Bu olay sonrası sivil toplum kuruluşlarının ve partilerin “insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılması” talebinde bulunması üzerine mahkeme başkanı, “İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz ama bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine karar verilmiştir.” şeklinde açıklama yapmıştı.
Kuşkusuz bu yaklaşım faşist Türk devlet aklının tüm tarihi boyunca işlediği insanlık suçları ve katliamlarla yüzleşmeme, unutturma, üstünü örtme ve sıradanlaştırma stratejisinin bir parçası olarak gelişmektedir. Söz konusu zihniyet Türk devletinin kuruluş yıllarından itibaren sistematik olarak şekillenen devlet aklının işleyişidir. Yani devletin korunması ve genişletilmesi amacıyla her türlü yöntemin kullanımını meşru gören akıl ve ideolojidir. Nitekim bu akla dayanan Türk devleti günümüze kadar da insanlık suçu işlemekte bir beis görmemekte, varlığını diğer halkların katliamı ve inkarı üzerine inşa etmektedir. Dolayısıyla Ermeni, Asuri ve Rumları soykırımdan geçirdiği gibi Alevileri de katliama uğratmış, 1920’lerden beri de Kürtleri soykırım kıskacına almıştır. Zira tüm faşist devletler gibi Türk devleti için de yaşanan katliamların ardından halka veya bu katliama maruz kalan kesimlere yaşananları unutturma benzer stratejileri sürdürmenin bir aracına dönüşmekte, bu amaçla sistematik olarak unutturma politikaları hayata geçirilmektedir.
Hatırlamak, ilk bakışta soyut bir süreç gibi görünse de, mekânların da dahil olduğu somut bir süreçtir. Belleğin oldukça önemli bir yönünü oluşturan mekan, travmatik olaylar söz konusu olduğunda daha fazla anlam ve önem kazanır. Yani bellek, kendiliğinden var olmamakta; içinde bulunulan andan hareketle yeniden inşa edilmektedir. Bu nedenle Alevilerin Sivas Madımak Oteli’nin “Utanç müzesi”ne dönüştürülmesi istemi, kimi çevrelerin savlarının aksine, Alevi toplulukların yası ebedileştirme arzusundan kaynaklanmamakta, bir direniş tutumu olarak şekillenmektedir. Nitekim bu katliam bu ülkede tekil bir örnek değildir. Cumhuriyet dönemini de kapsayan, bir çok kültürün, halkın ve inancın uğradığı katliamlar zincirinin bir halkasıdır. Nitekim Türkiye ve Kürdistan’da mevcut rejimin insanları bu insanlık dışı katliamları kabullenmeye mecbur bıraktığının belkide en çarpıcı örnekleri ve çeşitlenmesi günlük olarak halen yaşanmaktadır.
Dolayısıyla katliamın unutturulmaması ve Madımak Oteli’nin müze yapılması talebi aynı zamanda geçmiş tüm katliamlarla yüzleşilmesi talebidir. Madımak Oteli müze yapılmalıdır ki gelecek kuşaklar ve bu katliamı yaşayan, paylaşan, tanık olan herkes, benzer katliamların yaşanmaması için gerekli dersleri çıkarabilsin, kesintisiz mücadele belleği edinsin. Ve elbette faşist Türk devlet aklı yaşattığı katliamlarla yüzleşsin ve hesabını versin.
Dolayısıyla Türkiye’de bugün siyasal iktidarın Madımak katliamının üstünü örtmeye, katliamı gözden kaçırmaya, silikleştirmeye, sorumlularını aklamaya, özetle unutturmaya çalışmasına karşın katliamın gerçekleştirildiği 1993 yılından beri, katliamla ilgili tüm anmaların ortak sloganının, “unutma-unutturma” olması oldukça hayatidir. Zira demokratik Alevi hareketinin bileşenleri ve devrimci muhalefetin unutma-unutturma diyalektiği “Unutursak hatırlatırlar. Maraş’ı unuttuk Çorum’la hatırlattılar. Çorum unutuldu, Sivas’la hatırlattılar.” gibi oldukça haklı bir temellendirmeye dayanmaktadır. Bu tutum unutmaya karşı hatırlamaya çağrı ifadesidir. Bu tutum faşist iktidara karşı başlı başına, bir direniş hattıdır.
Zira katliamcı strateji günümüzde de çöktürme planları, siyasi, kültürel ve fiziksel soykırım operasyonlarıyla devam ettirilmektedir. Zira bu iktidarın kendini baki kılmak için inkar ve soykırımla özgürlükleri yok etmek, örgütlü yalanlarla halkı manipüle etmek ve katliamlarla kendi ömürünü uzatma dışında kendini var etme alanı kalmamıştır. Dolayısıyla faşizmin hayat damarlarımızı parçalamaya devam ettiği günümüzde iktidara, ranta ve güce dayanan katliamcı savaş arzusundan daha güçlü bir arzuyla direnişi, cesareti ve umudu büyütmek şarttır. Sonuçta insanlık dışı bir sisteme karşı tek çıkış yolu yine bu insanlık dışı sisteme karşı inatla ve ısrarla savaşmaktan ve direnmekten geçmektedir. Bu direniş hattını en güçlü bir biçimde bir kez daha haykırmak Türk devletinin günümüzde hala sürdürdüğü tüm katliamlara karşıda bir tutumdur. Bu vesileyle 2 Temmuz şehitlerini bir kez daha saygıyla minnetle anıyor; “unutmadık, unutturmayacağız” diyorum.