Kürdistan’da emperyalist stratejiler

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere tüm NATO devletleri ile KDP ve Irak yönetimleri de bu işgal ve soykırım saldırısına destek vermektedir. Bu harekatın özünü, neden ve sonuçlarını anlamak; harekatın planlanma biçimi, ön hazırlıkları, zamanlaması ve kapsamına bakmayı gerektirmektedir.

Günümüzde kapitalist dünyanın yüz yüze olduğu çok yönlü krizlere, emperyalist güçlerin tetiklediği bölgesel savaşlar ve Rusya-Ukranya savaşının yarattığı olgusal gelişmeler de eklenince faşist Türk devlet iktidarı bir kez daha bu elverişli koşullardan yararlanarak saldırılarını boyutlandırmaktadır. Bu saldırganlıkta Türk devletinin yapısal karekteri kadar hem bölgesel güçlerin sessizliği hem de emperyalist güçlerin ve diğer Avrupa ülkelerinin dolaylı yada direk destekleri vardır. Kürt halkının inkar ve düşmanlığına ve ABD'nin bölgede hakimiyetini kurmasına endekslenmiş politikasıyla AKP iktidarı, emperyalist güçlerin bölgeye dair planlarının uygulayıcısı haline gelmiştir. Dolayısıyla Kürdistan’da süren bu varlık ve yokluk savaşının hem Türk devlet cephesine hem de hegemonik güçler cephesine dair bir kaç hatırlatma yapmakta fayda var diye düşünüyorum. 

Bilindiği gibi, Faşist Türk devleti, hazırladığı özel savaş güçlerini ve çetelerini adeta ölüme sürercesine Kürdistan’a saldırtıyor. Kuşkusuz iktidarın, bu politikalarının esası Kürt ulusunun varlığının reddi üzerine kurulduğu gibi geldiğimiz evrede kesin sonuç almaya dayalıdır. Başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere tüm NATO devletleri ile KDP ve Irak yönetimleri de bu işgal ve soykırım saldırısına destek vermektedir. Bu harekatın özünü, neden ve sonuçlarını anlamak; harekatın planlanma biçimi, ön hazırlıkları, zamanlaması ve kapsamına bakmayı gerektirmektedir. Bugüne kadar yapılan sayısız operasyona göre oldukça stratejik hesaplarla planlanmış ve Kürt özgürlük hareketini çöktürme stratejisinin bir devamı, stratejik bir aşaması olarak anlam yüklenmiştir. Bağdat, Erbil, Şam, Moskova, Tahran ve Washington’la yürütülen tüm kirli pazarlıklar bu saldırıyla Türk devletinin altın vuruşunu yapmak istediği anlaşılmaktadır. Suriye ile Irak arasında tüm geçiş noktalarını kontrol etmek, devamında Kerkük ve Musul’u ele geçirmek, dolayısıyla Başur ve Rojava’da kalıcı işgaller yürütmek ve yeni osmanlıcılık hayallerini gerçekleştirmek bu saldırganlığı motive etmektedir. 

Dolayısıyla Ortadoğunun anahtarı ve kalbi olarak tanımlayabileceğimiz Kürdistan, bir kez daha dünya hegemonik güçlerince savaş politikalarına teslim edilmek istenmektedir. Ne yazık ki, Kürdistan’ın hem uzak hem yakın tarihi bize bu gerçeği erkenden öğretmiştir. Zira, halklar tarihi, emperyalist güçlerin Uzakdoğu Asya, Güney Amerika, Afrika veya Ortadoğu’da benzer oyunlarına çokça tanıklık yapmıştır. Dolayısıyla Türk devletinin saldırganlığı ne tek başına Türk devletinin başarısı nede Kürt halkının güçsüzlüğü ile ilgilidir. Zira Kürdistan’ın hikayesi, söz konusu emperyalist çıkarlar olunca o ülkeye ve halkına neler yapılabilindiğinin vahşet dolu manzaralarıyla doludur. Kürdistan’ın hikayesi, küresel güçlerin bölge üzerinde yarattığı karmaşık siyasal atmosfer kadar yaşanan ekonomik, siyasi ve askeri çıkar çatışmalarının en çıplak resmidir. Dolayısıyla bu çatışmalar 19. yy’da Kürdistan’ın jeostratejik önemi, İngiltere’nin stratejilerinden kaynaklıyken, bunun, 20. yüzyıl versiyonu Batı ve Doğu blokları arasında tampon bölge oluşturma çabalarından kaynaklanmıştır. 21. yüzyıl versiyonu ise Kürdistanın zengin enerji kaynakları ve Ortadoğuda süren 3. Dünya savaşının oluşturduğu siyasal iklim olmuştur. 

Bu bakımdan son saldırı konseptini de bizzat teşvik eden ve destekleyen Kürdistan’ı yüzyıl önce de bölüp parçalayan ve katliamlara kapı aralayan hegemonik güçlerin politikaları olmaktadır. Dolayısıyla Ortadoğu ve onun kalbi konumundaki Kürdistan’ın denetimi, küresel ve bölgesel güç olma politikası güden hangi ülkenin eline geçerse, ona çok büyük stratejik avantajlar sağlayacağı için, sürekli dış müdahalelere uğramıştır. Bu bakımdan komplocu politikaların yeni versiyonlarıyla Kürdistan’a yapılan her müdahalede hegemonik güçlerin ve Avrupa’nın ikiyüzlü politikalarının büyük bir rolü vardır. Dolayısıyla yeni bir dünya dizaynının geliştiğini, bunun bölgelere ve kıtalara yansımalarının olacağını en somut olarak Asya ve Ortadoğuda yeniden dağılan kartlarda görüyoruz. Bu bakımdan son gelişen Rusya ve Ukranya savaşınıda bu güç savaşlarından kopuk ele alamayacağımız gibi bunun sonunda yaşanan büyük gaz ve enerji krizleride Ortadoğu enerjisine ve Kürdistanın zenginliklerini sömürmeye kapı aralamıştır diyebiliriz.

Elbette Kapitalist Modernite güçlerinin yeni Ortadoğu düzeninin oluşturma isteği, ekonomik çıkarlar, stratejik denge hesapları kadar ve bundan çok daha fazla Kürt hareketinin  sistem karşıtlığı karekterinde, yüzyıldır hegemonik güçlerin geliştirdiği böl-parçala-yönet stratejilerine karşı geliştirdiği ideolojinin ve mücadele yönteminin dünya hegemonik güçlerinin rahatını kaçırmasının da etkisi büyüktür. Çünkü, Önder Apo, halkların içine hapsedildiği derin sömürü mekanizmalarına ve dünyadaki zulme karşı demokratik modernite paradigmasını geliştirerek barışın yolunu göstermektedir. Çünkü Kürt Özgürlük hareketi geldiğimiz evrede Kapitalist modernite güçlerinin derin sömürü çarkına ve savaşlarına meydan okuyan devrimci bir sinerji yaratmıştır. Yani kapitalist modernitenin Ortadoğu ve Kürdistan üzerine binbir stratejisi varsa ezilenlerin ve direnişçilerinde binbir direniş yöntemi de Önder Apo’nun paradigmasında somutlaşmıştır diyebiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.