Halkların ve kadınların devrimi
Sara AKTAŞ yazdı —
- Rojava devriminin esası ve kalıcı olan yanı, tüm insanlık için arzu edilebilecek özgür ve eşit bir yaşamın olanaklı olabileceğini göstermesidir. Bu bakımdan Rojava devrimi insanlık tarihinde onurlu bir yer almayı fazlasıyla hak etmiştir.
İçinde olduğumuz hafta boyunca Kürt halkı ve kadınları dünyanın heryerinde dostları ve ezilen halklarla birlikte onuncu yılını geride bırakan 19 Temmuz Devrimini kutladı, kutluyor. Zira bu devrimle Kürt halkı ve özelliklede kadınlar ellerinden alınmaya çalışılan özgürlük iradelerini insanlık düşmanlarına teslim etmediği gibi tüm ezilenlerin, kadınların ve halkların özgürlüğü için alternatif, üçüncü bir yol geliştirerek; farklı halkların bir araya gelip geleceğini inşa edebileceğini tüm dünyaya gösterdi. Yapılan kutlamalarda ve verilen mesajlarda Kürt halkının ve kadınlarının haklı gururu ve devrimin halklar için önemine dikkat çekilirken aynı zamanda kesintisiz süren saldırılara da tepkiler yağdı. Zira geldiğimiz evrede Emperyalist ve bölgesel gerici güçler Ortadoğu’da savaş stratejilerini ve kaosu bir kez daha dayatırken, halklar Demokratik Konfederal sitemde birleşmekte, devrimi hazmedemeyenlerin saldırıları ise kesintisiz olarak sürmektedir. Dolayısıyla bu vahşi saldırıların öncelikli bir kaç nedenini bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Öncelikle Ortadoğu coğrafyası bir kez daha 21.yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın nabzını belirlerken, devrim ve karşı devrim sürecinin kesiştiği yüksek gerilimli bir konjonktürün içinden geçilmesi bu saldırıları tetiklemektedir. Hatırlanırsa Ortadoğu uygarlık tarihini bir yönüyle karşı devrim tarihi olarak yorumlayan Önder Apo bu karşı devrimin uygarlık sisteminden dışlanan tüm toplumsal unsurlara karşı yapıldığını söyler ve bunun karşısında ikinci bir devrim ihtiyacından bahs eder. İşte küresel, bölgesel, yerel çelişkilerin şiddetlendiği, birbirini etkilediği, beslediği ve hızla kristalize olduğu bu süreçte gerçekleşen devrimsel süreç her şeyden önce paradigmasal ve sistemsel olarak karşı güçlerin önünde en büyük set olmakta ve yeni bir yaşamın mümkün olduğunu tüm ezilenlere gözle görünür bir şekilde göstermektedir. Ortadoğu’daki tüm kimliklerin ve ezilen halkların binyıllardır mahkum edildikleri kaostan çıkış kapısı olarak şekillenen devrim elbette en çok bu kaosu yaratanları rahatsız etmekte ve korkutmaktadır.
İkincisi; Önder Apo ikinci bir devrimden bahsederken bu devrimin bir kadın devrimi olması gerektiği ihtiyacına dikkat çekmektedir. Tamda bu perspektife uygun gelişen, Rojava’dan başlayıp tüm Kuzeydoğu Suriye’ye yayılan bu devrimin kadın kurtuluş ideolojisi ile bütünleşen özü bir tehdit olarak görülmekte; erk ve erkekliğe bir meydan okuma olarak algılanmaktadır. Kuşkusuz, Rojava devrimi bir kadın devrimi olarak geçmişten günümüze tüm kadın mücadele deneyimini arkasına aldığı gibi kendine özgü bir karekter kazanarak kendini var etmiştir. Zira Önder Apo’nun “kadını özgür olmayan toplum özgür olamaz” tespiti üzerinden yola çıkan Kürt kadın hareketi “özgür kadın özgür yasam” perspektifini cins çelişkisinin en yoğun yaşandığı Ortadoğu coğrafyasında çok yönlü bir biçimde hayata geçirmekte ve bu perspektiften bir yaşamı inşa etmeyi mümkün kılmaktadır. Devrimin kadın öncülüğünün, cinsiyetçi bir faşizmin hakim olduğu toplumsal alanda erkeğin ve kadının zihniyet ve yaşamını kökten değiştirmesi, iktidar ve devlet aygıtlarının en küçük birimi olan aile kurumu ve onun üzerinden şekillenen hiyerarşik ataerkil sistem bekasını hedef alması, iktidar ve devlet eksenli tüm yönetim şekillerinin zorunluluğu algısını çökerten bir rol oynaması söz konusu saldırıları tetikleyen bir diğer önemli boyutu oluşturmaktadır. Bu bakımdan Kürt kadınlarını hem başarılı kılan hem de korkulan bir güç haline getiren belkide en önemli özellik inatla mücadele alanlarını hiç terketmemesi olmuştur.
Dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketinin elli yıllık mücadele birikimi, her siyasal konjonktürde kendini yeniden üreten ve inşa eden uzun soluklu mücadele gücü, bir direniş hareketi olarak halklaşması, halk sınırlarını aşıp ezilenlerin paradigmasına ve kurtuluş umuduna dönüşen dinamiği kadar söz konusu kadın devrim karekteri emperyalist güçler kadar bölge gericiliğini ve faşist Türk devletinin saldırılarına esas kaynaklık eden nedenler olarak sıralanabilir. Zira Kürt hareketinin her şeyden önce kendi özgücüne ve özdinamiklerine dayanması, mücadelesini ezilen diğer halklarla bütünleştirmesi Ortadoğu’nun son derece hızlı değişen karmaşık siyasal coğrafyasında kontrol edilemeyen, denetime alınamayan ve varlığını korumayı başaran bir siyasal kurucu aktör olmasını sağlamıştır. Devrimin aynı zamanda bir kadın hareketine ve ruhuna dönüşmesi, devrimci bir sinerjinin fışkırmasına, devrimci mücadele tarihinde az rastlanan bir özgürleşme ve özneleşme pratiği olarak dikkat çekmiştir. Zira erkek tarihiyle hesaplaşan Kürt kadın hareketi, Ortadoğu’nun alışılmış düzenine alt üst edici darbeler vurmuştur. Atılan devrimci adımların uzun vadede daha sarsıcı sonuçlar yaratacağı da artık sır olmaktan çıkmıştır.
Sonuç olarak Rojava devriminin esası ve kalıcı olan yanı, tüm insanlık için arzu edilebilecek özgür ve eşit bir yaşamın olanaklı olabileceğini göstermesidir. Bu bakımdan Rojava devrimi insanlık tarihinde onurlu bir yer almayı fazlasıyla hak etmiştir. Ve dahası bu devrimin başarısıda başarısızlığıda sadece Kürt halkını değil artık bölgedeki tüm halkları bağlayan bir boyut kazanmıştır. Dolayısıyla barıştan, demokrasiden, eşitlikten yana olan, ezilen ve sömürülenlerin yanında duran ve başka bir dünyanın olanaklı olduğuna inananların hayati görevi Rojava’ya sahip çıkmak, destek vermek ve en önemlisi bu devrimin kendi devrimleri ve gelecekleri olduğunu görmesidir. Devrimin onuncu yılı tüm ezilen halklara ve kadınlara bir kez daha kutlu olsun!