Bilim ve teknik okumak
Mihraç URAL yazdı —
- Genlerimiz, bencildir. Bu kesin, ama bilgedir de (Christopher Wills). Bilim ve teknik okumak ma-i hayat içmek gibidir. Evrimin sırları biyolojide olduğu kadar fizikte de tüm paradigmaları değiştiriyor.
İnsan doğanın diyalektiğini kavradıkça, evrende her şeyin birbirine bağlı olduğu ve hareket halinde evrimleştiğine tanık olur. Mutasyonlar da bu sürecin önemli bir parçası olarak sıçramaları, nitel değişimleri tanımlar. Bu yanıyla ekoloji, insanlar için bir yol haritası işlevi görür. Burada Başkan Öcalan’ın konuyla ilgili çalışma ve önermeleri öncü ve büyük önem taşımaktadır. Bilim ve teknik okumalarımızın bu yanıyla da güçlendiğini belirtmek yanlış olmayacaktır.
Ancak bilinmeli ki, bu yol haritasının önünde duran engel her zaman insanın dar çıkarları ve bu yöndeki dayatmaları olmuştur; İnsanın, kurduğu devlet ve kurumlarıyla oluşturduğu baskıcı rejimler bu gerçeği tanımlar.
Oysa insanın evrimleşmesinden milyarlarca yıl önce evrenin oluşumu gerçekleşiyor, 14 milyar yılık bir evrende insan devede kulak kalır.
Steven Weinberg’in “İLK ÜÇ DAKİKA” adlı (TÜBİTAK yayınları) kitap dizini, okuru evrenin oluşumunda vuku bulan akıl almaz derinliklerdeki sırlara, kaynamalara, patlamalara vakfeder; bildiğimiz evren “ancak çok sonra, yani birkaç yüz bin yıl sonra, elektronlar çekirdeklerle birleşip hidrojen atomlarının oluşmasına olanak verecek ölçüde soğumuş olacaktır“ (Age s:5)
“Big Bang” (Büyük Patlama) olayı, bilimin evrenin oluşumunda dayandığı temel teori olmaya devam ediyor.
Paul Davies, “SON ÜÇ DAKİKA” üzerine, “Evrenin nihai kaderi üzerine tahminleri” yazdı. “Varlık Bilim” yayınlarından yayınlanan bu küçük kitap “İlk Üç Dakika” kitabının devamı gibi bilgiler verir. Evren kütle çekim kanunu gereği büzülerek mi yok olacak? Yoksa sonsuza kadar bir açılım içinde anı bir kozmik felaketle mi? Proton bozunumuyla da evrenin yok olma ihtimali bu tahminler arasındadır.
Yazar, “Veriler” evrenin sıfır boyut ve sonsuz bir genişleme hızıyla başladığını gösteriyor. Diğer bir değişle, günümüzde görebildiğimiz tüm gök adaları oluşturan madde tek bir noktadan, patlayıcı bir hızla ortaya çıktı” (Age s:35) “Diğer bir değişle Büyük Patlama madde ve enerji kadar, uzayın da kökenidir.
Bu tabloya göre, içinde büyük patlamanın gerçekleştiği, önceden mevcut bir boşluk olmadığını anlamamız çok önemlidir” (Age s: 35) Yazar son üç dakikayı bir kara deliğin içine atlayarak yaşamak mümkün diye bir espriyle bağlar. Kütle çekiminin evrendeki rolünü ve bu denklemleri okurken öğrenmek, zayıf bir kuvvetin evreni bile ezecek bir güç haline nasıl geleceğini de görürüz. Bu kısa tartışma ve sohbette insanın fikir alanı, müthiş bir genişlikle kültürel bilimsel argümanlar kazanarak çıkar.
İlkten sona, fiziğin bu denklemleri bir insan olarak ben ve içinde yaşadığım doğayı çok yakından ilgilendiriyor, siyasal algılarımı da.
İlk üç dakika ile son üç dakika arasında, ne zaman açısından ne de varlığı açısından ciddi bir yer kaplamayan insan, cehennemleri yaratan sistemleriyle, kendi tarihini acıların tarihi olarak yazar. Bunu da yarattığı uydurmalarla, inanç esiri haline getirir. Oysa evrensel var oluşun hiçbir koordinatında bu uydurmaların kapsadığı bir yer yoktur.
Bunları yazarken, biyolojik yaşamın esası DNA ve GEN olayına geleceğim. “İlk Üç Dakika” ve “Son Üç Dakika” arasında yaşam var, bunun kökü de GEN’lerimiz.
Genler için en önemli tanımı Richard Dawkins yapar; “GEN BENCİLDİR” der ve bu isimle bir kitap yayınlar (TÜBİTAK yayınları) bu, doğanın tüm yaşam türleri için geçerli bir tanımdır. Belki ilerlemenin rekabetin hayatta kalmanın da nedeni budur. Üstelik bu gen RNA’larla çoğalıp yeni kuşaklara geçince, içinde yaşadığı eski bünyeyi, artık işe yaramaz bir torba gibi çöpe atar (diğer adıyla, ölümdür bu) ve yazar şu çok önemli veriyi önümüze koyar “Yaşamımız boyunca ne kadar bilgi ve akıl edinirseniz edinin, bir damlası bile çocuklarınıza genetik olarak geçmez. Her yeni kuşak, sıfırdan başlar. Bir beden, genlerin kendilerini değiştirmeden saklama araçlarıdır.”(Age s: 45) “Bir beden gerçekte bencil genleri tarafından körlemesine programlanmış bir makinedir” (Age s: 240)
Bu kitabı okunmaya, günlük yaşamda izlerini aramaya değer kılan en vurgulayıcı cümlesi de “Genler ölümsüzdür, daha doğrusu ölümsüz yakıştırmasına yaklaşabilen genetik varlıklardır” (Age s:62)
Christopher Wills, Genlerin bencilliğinin farkında ama onları yaşamda kararlılıkları yol-yöntem arayış ve buluşlarıyla “BİLGE“ sayar; Sarmal yayınevinden “GENLERİN BİLGELİĞİ Evrimde Yeni Patikalar” adı altında yayınlandı.
1962 yılında üç bilim insanı DNA yapısını çözen ve insanlık ve yaşam için hayati önemde olan bu keşifleri karşılığında NOBEL ödülünü paylaşırlar. James D.Watson, Francis Crick ve Maurice Wilkina.
James D.Watson, keşfettiği DNA tezini güzel küçük bir kitapla halka anlattı. “İKİLİ SARMAL”, (TÜBİTAK yayınları) Watson, arkadaşı Francis Crick’in ortaya attığı akıl almaz önermeyle yaptığı çıkışa dikkat çekiyor. Konu RNA’ların kopyalama mekanizmaları. Ama bu 30 yıldır bilenen bir şeydi, bilinmeyen ise “öngörülen süreç, genin bir tamamlayıcısının, yani negatifinin yapılmasıyla başlıyordu. Bu negatif orijinal genin (pozitif) yüzeyini, anahtarın kilide uyması gibi, tamamlayacak biçimde idi ve daha sonra ilk genin tıpa tıp kopyasını yapmak için kullanıyordu” (Age s:91)
Watson, “Din, Francis’e göre geçmiş kuşaklara ait bir hata idi” (Age s:46)
“GEN BENCİLDİR” diyor Richard Dawkins. Yaşamın ilerlemesi, rekabeti, var olma direnci bu cümlede saklı. Yeni yıla girerken nasıl da eskidiğimizi ama RNA’ların müthiş kopyalamalarıyla varlığımızın başka benliklerde (Torbada) devam ettiğini, GEN’in tüm kurgularını, oyunlarını, gücünü bu bir sonraki benlikte (torunlarımızda) torbada yaşatabilmek için nasıl güçle, kararlılıkla yürüdüğünü bilince çıkarmak gerek.
Genlerimiz, bencildir. Bu kesin, ama bilgedir de (Christopher Wills). Bilim ve teknik okumak ma-i hayat içmek gibidir. Evrimin sırları biyolojide olduğu kadar fizikte de tüm paradigmaları değiştiriyor.
Bu anlatıma önemle eklemeliyim ki, Newton mekaniğinden, Kuantum mekaniğine gidiş, evrenin atom altı parçacıklarla ilgili çözümlemeler, algılarımıza yeni yönelimler kazandırdı. Bu gelişmeler, evrensel var oluşun, atom altı parçacıklar ve hareketleri anlaşılmadan, anlaşılamayacağı gerçeğine bir işarettir. Bu adım, son yüzyıl içinde evren ve yaşam üzerine tüm bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini gösterdi. Böylece tüm paradigmalarımızın geçici ve göreli olduğunu, bunun için her adımımızın ihtiyatla atılması gerektiğini bir kez daha öğrenmiş olduk;
Daha fazla uzatmayacağım. Bilime inanıyorum, inanç evrimci değilse, donuksa elimin tersiyle itiyorum. Yaşamı, siyasal algılarımı okuduğum bilim ve teknik bilgilerinin birikimiyle yönlendiriyorum.