Bir dağ kadını Bêrî

Kadın Haberleri —

Bêrîtan Nûrhak Çiya (Sultan Dağ)

Bêrîtan Nûrhak Çiya (Sultan Dağ)

  • Yeryüzünü sarıya boyayan, ateş püsküren ejdarhaların içinden, ahir zamanlardan, mağaranın ortasında bir kadın, onurluca yaşamanın sevdasıyla ülkesine ışık oluyor.

RONÎ EYLEM

Sensin ülkemin gözünün önünde cayır cayır yakılan köyü. Sensin elinde bir avuç toprağın tozuyla sürülen. Sensin çocuk gözleriyle dövülen babasını izlerken elleri nasırlaşan, büyüyen. Sensin buğday tarlalarının ortasında alevlenen…

Alevlerin içinde beyazlayarak uzadı saçların. Kor içinde harlanan öfken, dağların serin yeliyle yüreklenerek uçuverdi. Küle dönmüş toprağının yarıklarında filizlendin. Buğday başaklarının dökülen taneleri, NAN’sız kalan ülkeme yeniden NAN oldu.

 

 

Durmadı, nefes vermeye koştu

Küçük bir dünya gibiydi Bêrî… Ülkesinin acısını o kadar derinden duyumsuyordu ki; bu gencecik bedene nasıl bu kadar büyük bir sorumluluk sığdırıyor diye sormaktan kendini alamıyordun. Yaşamın her anında yaşanılanın içinde olmak, her taşın altına elini koymak, ruhu, becerisi ve ırmak gibi akan enerjisiyle dokunduğu her yere can katandı. Hiç nefes almaz mı insan, hep nefes vermeye mi koşar? Emek durağı dışında hiçbir durakta ‘dur’ desen de durmuyordu. Akıl almaz fedakarlıklarla oluşan bu değerlerin güzelliğine güzellik katmalı ve ne pahasına olursa olsun asla gölge düşmemeliydi. Dağ Kadını Bêrîtan’ın kitabı ve kelamı buydu. Ötesi haramdı, günahtı. Yüz sürmüşsen yol’a yüzün hep ak olacaktı. Yola düşen taşlar düşürmemeli, iradeni bilemeli, parçalanarak aşılmalıydı.

Bu denli dur durak bilmeyen bu gencecik bedenin, ruhunun uçuşu, acısıyla mayalanmıştı. Her an’ın da sömürgecilere duyduğu öfke, tanıdığı ilk gerilla olan Hozan Mizgîn’in türkülü yüreği ve gerilla kardeşi Nurhak’ın bitimsiz amaç koşuculuğu vardı. 

 

 

Sırtını taşlara dayardı

Hesabın, kitabın aslında kitapsızlığın amentü olduğu bu çağda bu denli çıkardan arınmanın, bu denli duru ve sahici yaşamanın nuru ve suyu olmanın en özlü ifadesiydi. Her gün doğan gün, gece ve yıldızlar yorulur belki ama Dağ Kadını Bêrî yorulmazdı. Sırtını taşlara dayardı gözleri kapanmasın diye. Mekabını çıkarmazdı yol nefes almasın diye. Çantası yurduydu, hep sırtında taşıdığı. Üzerine nehir gibi salardı saçlarını. Heybesinde gelincikler ve yıldızlar taşıyordu ülkesine; önü ışık yolu kızılcık olsun diye.

Nurhak

Kardeşi gerilla Nurhak’a mutlaka yetişmeliydi, kalamazdı arkada. Ülkesinin kadim sesi geride kalanları değil, Güneş’e koşanları çağırıyordu. Mizgîn’den kulağını dayamıştı toprağının ezgilerine. Nurhak Botan’ın ortasında Egîd gibi duruyordu karşısında. Çorapları çekilmiş, kuşağını bağlamış bekliyordu onu. Gözleri yolda kalmamalı, yol mutlaka ama mutlaka çizilmeliydi. Geride kalınmazdı, geriye bakılırsa taş olunurdu. Ülkesinin yolu yakılan köprülerin altından geçiyordu.

 

 

Havlayan köpekler, direnen bedenler

Yanan damların pencerelerinden bakamaz, asit yağmurlarının gözlerinin içine damlamasına, ölüm kuyularındaki çığlıkların benliğine çarpmasına, yüreği elveremezdi. Celladın babasının bedeni üzerindeki izleri için intikam, dağın zirvelerine bakan gözlerine umut olmalıydı. Ve buğday başağının taneleri tekrar düşmeliydi, göz kapakları açılsın diye toprağın.

Ve şimdilerde kurtlar uluyarak, köpekler havlayarak geçiyor ateşin içinden. Ülkemin çocuklarının çığlıkları yine göğe değiyor. Yeryüzünü sarıya boyayan, ateş püsküren ejdarhaların içinden, ahir zamanlardan, mağaranın ortasında bir kadın onurluca yaşamanın sevdasıyla, ülkesine ışık oluyor. Kötülük yağıyor, irin akıyor her yerden. Daralan ateş çemberine ateşli gözleriyle bakan Bêrîtan dimdik duruyor. Dêrsim’in, Zîlan’ın, Cizre’nin ve Êzîdî kadınlarının yanan bedenlerinin soluklarında Dağ Kadınları’nın tüm ihtişamıyla onurlu duruşa yol alıyor. Tam on beş gün siper alıyor, güzelim saçları kana, toza bulanıyor, ruhunun ışıkları yoldaşlarına cesaret veriyor. Tıpkı adını aldığı Bêrîtan gibi uçurumdan kanatlanıyor, yağmur oluyor, çantasındaki gelinciklerin yaprakları gözlerini kapatıyor. Nurhak’ın silahı üzerindeki ellerinin üzerine elleri düşüyor ve babalarının köyünde buğdaylar yeniden yeşeriyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.