Bir dönemin belleği: Kapı ve Bîrgeh

Dosya Haberleri —

Bîrgeh

Bîrgeh

Yazar Hêlîn Bozarslan ile 15 Temmuz sonrası Kürt ve muhalif kurumların yaşadığı sancılı süreci işlediği kitapları  ‘Kapı’ ve ‘Bîrgeh Bellek Almanağı'nı konuştuk.

  • Yerinden edilen-kapatılan kurumların kapatılması sonrası kapılarının fotoğraflanarak hafızaya kaydedilmesi ile çıktığım yol “Kapı” kitabının üretimi ile sonuçlandı. Başka bir yol ayrımında ise beni bir toplumsal hafıza çalışması ikinci kitap Bîrgeh ile tanıştırdı.

REWŞAN DENİZ

Türkiye'de 15 Temmuz 2016 yılında Gülen Cemaati'nin askeri darbe girişiminde bulunmasının ardından AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan Tayip Erdoğan, bu girişimi "Allah’ın lütfu" olarak değerlendirmişti. Daha sonra ortaya çıkan bilgilerde bu girişimin önceden bilindiğini ancak engellemek yerine Erdoğan'ın bunu lehine çevirme hesapları yaptığını ortaya koydu. Nitekim çok geçmeden de tek adam rejimi bu girişimi bahane ederek Kanun Hükmünde Kararnameler'i (KHK) hukuk kılıfına uydurmaya çalıştı ve muhalif kesimleri tasfiye etmek için bir silah olarak kullandı. KHK'lerle binlerce kurum ve kuruluş kapatıldı. Yüzbinlerce kişi işten çıkarıldı. Onbinlerce kişinin emeklilik hakkı elinden alındı. Bunlarla sınırlı kalınmadı, muhalif ve Kürtlere karşı "cadı avı" başlatıldı. Onbinlerce kişi gözaltına alındı, binlerce kişi tutuklandı. KHK'ler milyonları etkilerken Erdoğan, 15 Temmuz'u kendisi ve partisi için fırsata çevirdi. Yazar Hêlîn Bozarslan, 15 Temmuz sonrası kapatılan kurumların ve o sürecin belleğini tutmaya çalışıyor. Bozarslan'ın geçen yıl çıkan 'Kapı' isimli eseriyle Amed’de KHK'lerle kapatılan Kürt ve muhalif kimlikli kurumları, mühürlenen kapıların fotoğraflarıyla hafızalara kazımayı amaçlıyordu. Yine geçtiğimiz yıl çıkan 'Bîrgeh Bellek Almanağı' kitabı ise OHAL uygulamaları ile kapatılan Kürt ve muhalif kimlikli 246 sivil toplum kuruluşu ve 42 basın yayın kuruluşundan Amed merkezli olanlarına yer veriyordu. Yazar Hêlîn Bozarslan ile kitapları ‘Kapı’ ve ‘Bîrgeh Bellek Almanağı'nı konuştuk.

Bu iki kitabı çıkarma fikri nasıl oluştu?

Yerinden edilme ve sığınmacılık tartışmaların yürütüldüğü bir Batman fotoğrafçılar buluşması sonrası kendimi “yerinden edilme ve fotoğraf” üzerine düşünürken buldum. Bir yerinden edilme hikayesine fotoğrafı nasıl çağırabilirim? Yerinden edilme belgesel çalışmasını konuştuğumuz tarih 2016-2017 Türkiye’si. 15 Temmuz 2016 sonrası gerçekleştirilen darbe girişimi ve sonrasında ihraçlar, gözaltılar, tutuklanmalar, kayyum atamaları gibi hak ihlalinin peşi sıra yaşandığı bir dönemin sosyolojisini bir devlet geleneği haline gelen yerinden edilme meselesi bağlamında ele almak gerekli. Yerinden etme uygulamaları sadece fiziki göç, zorla göç ettirme gibi uygulamalarla kendisini göstermiyor. Toplumsal yapı aynı siyasal zihniyet tarafından dün demografik olarak homojenleştirilmeye çalışılırken bugün de Kürt ve muhalif kurumlarının kapatılması ve/veya işlevsizleştirilmesi yoluna gidilerek benzer uygulamalar farklı formlarda devam etmektedir.

Peki siz ne yapmaya çalıştınız?

Gözlerimi KHK'lerle kapatılan Kürt ve muhalif kimlikli kurumlara çevirdim. Bir yerinden edilme hikayesi olarak KHK ile kapatılan Kürt ve muhalif kimlikli kurumlara ilişkin belgesel fotoğraf üretimi ile işe koyuldum. Çünkü bu kurumlar da emeklerinden, çalışmalarından kentteki izlerinden edildiler-edilmek istendiler, kısaca yerlerinden edilme uygulamaları ile karşı karşı karşıya bırakıldılar.

Odaklanmamız gereken önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Nüfus hareketliliği olarak tartışılagelen yerinden edilme bir yandan tarihsel olaylara referans verirken öbür yandan yakın tarih de tanık olduğumuz kurum kapatılma uygulamaları ile farklı bir formda kendisini hissettiriyor. Hem de yıllarca önemli çalışmalar yürüten kurumların kapatılma sonrasının nasıl toplumsal bir risk oluşturacağı hiç düşünülmeden.

Çalışmanın ikinci süreci ise başka bir yol ayrımına götürdü beni. Çalışma sırasında kapatılan kurumların yetkilileri ile çalışmalar yürüttükleri kurumlar hakkında bilgi edinmek ve kısa bir tanıtım künyesi oluşturmak amacıyla görüşmeler yapmaya hazırlandım. İlk görüşmeyi Sarmaşık Derneği adına Serif Camcı ile gerçekleştirdik. Görüşme beklediğimin ötesinde bir derinlikte geçti ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli bulguları içeriyordu. Şerif Camcı şunu anlatıyordu: “Amed'de 2.5 yıl süren saha araştırmasında 37 bin kişi ile yüz yüze görüşme yapılmış, 5 bin 706 hane ile yüz yüze her haneye 52 soru sorulmuştu. Türkiye’de yapılmış en derinlikli yoksulluk çalışmasıydı.” Kent Yoksulluk Haritası hazırlanması için sözünü ettiği araştırma ve Gıda Bankası Çalışması bu kent için önemli verilere işaret ediyordu. Diğer kurum yetkilileri ile takip eden görüşmelerin ise farklı içerikte ve aynı etki gücüne sahip anlatılardan oluşması bu bilgilerin toplumla buluşmasına imkan verecek derinlikli araştırma sürecini gerekli kıldı. Bu şekilde kurum tanıtım künyelerine ek olarak derinlemesine görüşmeye dayalı nitel araştırma deseni ile kaldığım yerden yola devam ettim. Dolayısıyla yerinden edilen-kapatılan kurumların kapatılması sonrası kapılarının fotoğraflanarak hafızaya kaydedilmesi ile çıktığım yol “Kapı” kitabının üretimi ile sonuçlandı. Başka bir yol ayrımında ise beni bir toplumsal hafıza çalışması ikinci kitap Bîrgeh ile tanıştırdı.

12 Eylül darbesi sonrasında 2016’daki gibi birçok kurum ve kuruluş kapatıldı. 12 Eylül 1980 ve 15 Temmuz 2016 arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar var size göre?

William Hale, Türkiye’de gözlenen askeri rejim tipini “muhafız rejim” olarak adlandırıyor. Bir muhafız rejim olarak amacı sadece kargaşayı çözmek değil aynı zamanda da geleceği belirlemekti. Bu noktada 15 Temmuz 2016 başarılamamış bir darbe girişimi olarak 12 Eylül 1980 darbesine göre siyasal ve toplumsal dönüşümler yaratması açısından benzer özellikler taşısa da siyasi ve politik olarak farklılıklar taşımakta. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Meclis tamamen lağvedildi. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası Meclis lağvedilmedi ancak 16 Nisan 2017’de gerçekleşen Anayasa referandumu ile parlamenter sistem değiştirilerek “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adlı başkanlık sistemine onay çıktı. Bu seçim ile birlikte Türkiye’de parlamenter demokrasi ortadan kalkarken yürütme gücünün tek bir kişide toplandığı fiili başkanlık sistemi başladı. Erdoğan’ın kararnamelerle ülkeyi yönettiği yeni bir devir başladı. Bu devir kuvvetler ayrılığı ilkesinin yara aldığı anlamına geliyor.

Yine 12 Eylül’de 18 siyasi parti kapatıldı. 15 Temmuz’da herhangi bir siyasi parti kapatılmadı. Ancak Halkların Demokratik Partisi (HDP) kapatılmalarla yüz yüze kaldı. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik çok sayıda fezlekeler hazırlandı. Hazırlanan bu fezlekelerle dokunulmazlığı kaldırılan birçok Kürt siyasetçi tutuklandı. Mesela TBMM’den resmi davet alan bir kurum niteliğindeki Demokratik Toplum Kurumu’nun (DTK) kapısı mühürlendi. DTK, Amed'de 27 Ekim 2007 yılında kurulan ve ilk eşbaşkanlık sisteminin uygulandığı bir kurumdu. Sol harekete ve örgütsel yaşamın engellenmesine yönelik uygulamalar her ikisinde görülmekle birlikte 1980 darbesi öncesinde 38 bin 254 olan sivil toplum kuruluşu sayısı, darbe sonrasında 20 bine yakın sivil toplum kuruluşunun kapatılması ile birlikte sivil toplum alanına çok ciddi bir müdahale olduğu görülmekte. Sivil toplum ve çok sayıda sendika kapatıldı. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde ise KHK’ler kapsamında 667 sayılı ilk KHK ile Fethullah Gülen Cemaati’ne atıfta bulunularak farklı yapılardaki kurumlar kapatıldı. Daha sonra 668 sayılı ikinci KHK ile kapsam genişletilerek muhalif ve Kürt kurumlarına yöneldi. 35 sağlık kuruluşu, 1061 öğretim kuruluşu, 800 yurt, 223 kurs etüt merkezi, 129 vakıf, 1125 dernek, 15 üniversite, 19 sendika 28 TV, 35 radyo, 47 gazete, 29 yayınevi, 4262 kurum ve kuruluşa el konuldu, kapatıldı. TGS, TGC ve DİSK verilerine göre Olağanüstü Hâl süresince 200 gazeteci gözaltına alındı, 2 bin 308 gazeteci işsiz kaldı. Yine 15 Temmuz sonrası OHAL’in uzantılarından biri de STK’lere kayyum atama yetkisinin verilmesine ilişkin kanun maddesi 2020 yılında kabul edilerek sivil alanın daraltılmasına yönelik uygulamalar devam etti.   

12 Eylül 1980 darbesinden keskin bir fark ise; 15 Temmuz darbe girişiminde iktidar tarafından darbeyi engellemeye dönük halk protestoya davet edilerek daha sonra bu protestolar ve engellemeler “millet iradesi” olarak ifade edildi. Ancak Kurdistan coğrafyasında halkın iradesi ile seçilen DBP ve HDP belediyelerine kayyum atayarak iradenin gaspı denebilecek uygulamaya imza attı.

Siyasetin ve politikanın merkezi Amed ise tüm bu uygulamalardan nasibini aldı. Diyarbakır E tipi Askeri Cezaevi başta olmak üzere 12 Eylül darbesini siyasal, toplumsal ve politik etkilerini iliklerine kadar hisseden Amed, 15 Temmuz’u 12 Eylül'ün kalıntılarıyla karşıladı.

Özellikle Diyarbakır özelinde bu iki süreç arasında dikkatinizi çeken hususlar oldu mu?

Diyarbakır, 12 Eylül'ün kalıntılarıyla, itici bir güç olarak Kürt sorunu ve ağır ihlaller yörüngesinde açılmış kurumların merkezi sayılabilir. Özellikle Kürt siyasi hareketinin yerel yönetimlerinden sonra Diyarbakır’da sivil hayatın ivme kazandığını söylemek mümkün. Yerel yönetim ve sivil toplum kurumlarının ortaklaştığı kentin kadın, çocuk, engellilik, kültür, sosyal yardım gibi çeşitli alanlarında birbirlerine projeksiyon sunmuşlardır. Diyarbakır ve Kurdistan coğrafyasında çalışma yürüten Kürt-muhalif kimlikli kurumlar geleneksel sivil toplumculuk ile sınırlı tutulamayacak kurumlardır. O nedenle 15 Temmuz 2016 darbe girişimi kapsamında kapatılan bu kurumlar az önce ifade ettiğim gibi toplumsal yapının homojenleştirilmesine ilişkin gelenek haline gelen yerinden etme uygulamaları kapsamında ele alınabilecek siyasal ve sosyo-politik sonuçları olmuştur. 

15 Temmuz darbe girişiminin, millet iradesi tarafından engellendiği şeklinde siyasi söylemler ifade edilse de 12 Eylül darbesinden daha demokratik bir siyasal sürecin ya da anayasal güvencenin sağlandığı, yaşattığı söylenemez. Sadece farklı aygıtlar ve farklı uygulamalar ile bu kez askeri bir rejim ile değil sivil bir rejim ile siyasi ve toplumsal yapıya nüfus ederek değişimi sağlıyor. Aslında sivil-askeri rejimin bütünleşmesini de sağlamıştır.

Bîrgeh kitabı Amed özelinde kapatmalara odaklanıyor. Diğer Kürt illerinde de kaç kurum ve kuruluşun kapatıldığına dair bir veri veya benzer çalışmalar var mı?

Öncelikle OHAL dönemi, farklı uygulamalar ile kurum kapatılmalarına tanık oldu. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016’da ülke genelinde 21 Temmuz günü saat 01.00’dan geçerli olmak üzere doksan (90) gün süreyle olağanüstü hal ilan edilmesi kararlaştırıldı. Bu süreçten sonra kurumlar farklı uygulamalar ile kapatıldı. İlk 667 sayılı KHK cemaate atıfta bulunularak kurumlar kapatıldı. Daha sonra yayınlanan KHK’lar ise Kürt ve muhalif kimlikli kurumların kapatılarak kapsam genişletildi.

Bîrgeh, Amed merkezde kapatılan Kürt-muhalif kimlikli kurumlara odaklanıyor. Araştırmamızın örneklem sahası OHAL uygulamaları Diyarbakır merkezde çalışma yürüten 56 Kürt-muhalif kimlikli kurumdan 36’sı çalışmaya dahil edildi. Doğrudan KHK’nin ekli listesinde yer almayıp OHAL süresince farklı uygulamalar ile kapatılan MAZLUMDER Amed şubesi ve kayyum kararları ile kapatılan Amed Eğitim Destek Merkezleri bu çalışmaya dahil edildi.

Kapatılmaların Amed dışında Kürt illerine yansıması üzerine yönelttiğiniz soruya ilişkin şunu söyleyebiliriz: Kararname ile kapatılmaların Kürtlere ve muhaliflere nasıl yansıdığını anlamak için taramalar yapılmıştır. İncelediğimiz kararnameler ve arşiv taramaları sonucu hazırladığımız KHK ile kapatılan Kürt-muhalif kimlikli kurumlar listesine göre: Kurdistan coğrafyası ve Türkiye’de Kürt ve muhalif kimlikli en az 245 sivil toplum ve 42 basın yayın kurumunun KHK ile kapatıldığını öngörmekteyiz. Ayrıca; 668 sayılı KHK 2. maddesinin 4. fıkrası doğrultusunda ilgili bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine Bakan onayı ile kapatılacağı belirtilmekte. Bu nedenle diğer KHK’lar da olduğu gibi listelerde yayınlamadığından bu maddeye istinaden kapatılmalar hakkında bilgileri ancak medya ve kişisel bağlantılar sonucu edinmek mümkün oldu. Ayrıca bu liste Amed merkezde KHK ile kapatılan kurumları kapsadığından, Amed dışında kapatılan tüzel kişiliğe sahip kuruluşların OHAL İnceleme Komisyonu sonrasında kapatma hususu ile ilgili kuruluşların yetkilileri ile görüşme koşulu oluşmadığından OHAL İnceleme Komisyonu kararı sonrasında dava açılıp açılmadığı bilgisi edinilememiştir. Bu nedenle söz konusu kapatılan kurumların listesinin, OHAL İnceleme Komisyonu’nun ve ilgili idari mercilerin kesinleşmiş kararlarının dışında hazırlandığını, o dönemin siyasal iklimi ile hazırlanması nedeniyle elbette teyide muhtaç olduğunu belirtmekte yarar var. Siyasal ve hukuksal gelişmeler neticesinde kapatılan kurumlar hakkında verilecek tüm yargı kararları, bu ve benzeri çalışmalarda hazırlanmış olan kapatılma arşivlerinin güncellenmesini ve hukuksal güncel durumlarının teyit edilmesini mümkün kılacaktır.

KHK kapatılmalar listemizde yer almayıp OHAL uygulamaları kapsamında kapatılan ve veri olarak sizinle paylaşacağım diğer kurumlar ise şöyle. İdari tasarrufla Ankara İdari mahkemesi kararıyla 16 MAZLUMDER şubesi kapatıldı.

KHK kapsamında valiliklere verilen yetki daha sonra belediye başkanlığının bazı yetkileri kaymakamlıklara devredilmesiyle Amed’de 20 Eğitim Destek Evleri (Ferzad Kemanger ve Eğitim Destek Evleri) kapatıldı.

Veriler konusunda temkinli ifadeler kullanmamızın nedeni kapatılma yöntemlerin farklılığından ileri gelmekte.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.