Bir Kürdün annesi ölmüş...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Onurlu her Kürt için, böyledir hayat. Bir haber gelir, “annen ölmüş” diye. Ve kala kalırsınız. Özgürlük sevdalısı, onurlu bir hayatın bedeli, bu.

İttihat ve Terakki döneminde mayalanan Türk ırkçılığı, 1920’de TC devleti olarak çöktü, Roma-Osmanlı artığı bölgenin üstüne. İnsan soylarının celladı misali girişti, o topraklara.

Yerli halklar Rumların, Ermeniler, Süryanilerin, ardından sonradan gelme Yahudilerin canına kıyıp malı, mülklerine çöktüler. Sonra Kürtlere dadandılar. Bu halkı yok etmek için, enerji, para harcayarak, barbarlıkta çağ utancının kara deliği olmaya devam ediyorlar.

Günümüz dünyasında, Kürtlerden başka aidiyetleri, başka bir deyişle ırkları, kökleri nedeniyle cendereye yatırılmış başka bir halk yoktur, kalmadı.

Bunları, “bölgenin kara belası” yapanlar, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri. Onlardan alıkları güçle, ayakları üstünde durunca, ilk icraat olarak, Engizisyonun eziyetle insan öldürme cazası olan diri diri insan yakma ile Kürtlere giriştiler. 1925’de Palu’nun Gökdere köyünde, insanları bir ahıra doldurup topluca yaktılar ki, lanet olsun. Daha sonra da, dostları Hitler’den aldıkları gazla, insanları topluca zehirlediler. Yani, kötücülükle insanlık sahnesine çıkış yapıp kirlettiler.

O günden beri kimsesiz, silahsız Kürtleri kıra kıra bitirmeye, kalanları terör devletinin çarkları arasında ezip teslim alarak devşirmeye çalışıyorlar.

Ama “yenmek” yok etmek ise eğer, Kürtleri yalnızlıkları ve her türlü yoksun hallerine rağmen yenemediler. Onlar, tüm sınıf ve katmanlarıyla milli (ulusal) dava adına, var olmak, ayakta kalmak üzere direndiler, direniyor, “nihai kurtuluşa dair büyülü hayalleri”ni avuçlarına alarak, emsalsiz fedakarlıklarda bulunuyorlar. Öne çıkan kardeşlerine arka çıkıp destek verdiler.

Yüz yıldır bu böyle. Ve bu yüzden, Kurdistan bir yönüyle mezarsız ölüler tarlasıdır. Günümüzde milyonlarca Kürt kara bela kaçkını, pek çoğu yer yüzünün yurtsuzudur.

Ve yurtsuzlar ana, baba, kardeş hasretiyle yaşıyorlar. Sayısız kişi, sevdiklerini son kere görme hayaliyle yaşama parantezini kapatıyor...

Parçalanmış aileler dedim. Türk devletinin başlangıcından, 1940’lara uzayan zulüm çizgisi boyunca, sayısız aile, yerinden sökülüp “Diyarê Rome” ellerine, ırkçılıkla ruhları afyonlanıp canavarlaşmış insanlar arasına sürüldü. Devlet adına, emirle kesilen sürgün cezasıydı bu. İnsanlar buralarda dövülüp sövülerek aşağılandılar. Paralarıyla ekmek alamadılar, Linç edilerek öldürüldüler.

İki karış toprağı veya beş koyunu fazla olan ailelere, cahil cühela Kemalist Faşistlerce “feodal” deniliyordu. Oysa güçle işbirliği yapan, onun adına faaliyette bulunana feodal deniliyordu, batıda. Kurdistan’da bunu yapan yok, ama yerleştirilmiş, araziye boğulmuş devşirmeler vardı. Bunlar, Türk devletinin ajanlarıydı.

“Diyarê Romê’ye sürgün gönderilenlerin kimileri varlıklı, ama onlar da gerçekte, geleneksel Kurdistan’da halkın hizmetkarları. Bismil’den Azizoğlu ailesi bunlardan biriydi. Bu ailenin oğlu Yusuf Azizoğlu, mücadele platformunda Ape Musa (Musa Anter) Canip Yıldırım’ların kuşağından, bir hekimdi.

Tabii ki 1920’den günümüze uzanan mücadele kervanını yolda terkedenler ve ihanet batağına saplananlar da oldu. Ama mücadeleye devam edenlerle savaşım sürdü.

Azizoğlu ailesine gelince; Yusuf bey, 1960 darbesinden sonra, Yeni Türkiye Partisi’nden milletvekili seçildi. İnönü hükümetinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı oldu. Dönemin İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata, bugünkü Pontuslu Süleyman Soylu gibi bir Türk ırkçısıydı. Kurdistanlı üniversite öğrencilerin derneklerine yardım ettiği için, Azizoğlu’nu Kürt milliyetçiliği yapmakla suçladı. Olay kamuoyunda uzun zaman tartışıldı. Başbakan İnönü’nün müdahalesiyle kapandı.

1970’lerde aileden, adını sürgünde doğumdan alan İskan Azizoğlu milletvekili oldu. Onun kızı Delal Azizoğlu, aileyi temsil edercesine yönünü dağlara verdi.

Delal Azizoğlu, Yaklaşık 30 yıl sonra Süleymaniye’de, “Kürt hain”lerinden biri ve Zilan’ın kurşun artıklarından bir aileden olan, “Türk devletinin baş muhafızlarından” Hakan Fidan’ın çetesi tarafından katledildi.

Günay Aslan’ın “Nupel” haber portalı, önceki gün Kenan Azizoğlu’nun annesi Yıldız Azizoğlu’nun vefatını duyurdu. Kenan, annesine düşkündü. Ama onu, 30 yılı aşkın zamandan beri göremiyordu.

Kenan Azizoğlu, 1990’larda kurulan Kürt medyasının ilklerinde, gazete ve televizyonların tüm süreçlerinde yer aldı ve ırkçı devletin boy hedeflerinden biri haline gelince, beladan kurtuluşu gönüllü sürgüne çıkmada aradı.

Onurlu her Kürt için, böyledir hayat. Bir haber gelir, “annen ölmüş” diye. Ve kala kalırsınız. Özgürlük sevdalısı, onurlu bir hayatın bedeli, bu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.