Garibe’yi yaşatamadık
Arzu DEMİR yazdı —
- Şimdi anlaşılıyor ki, Kandıra F Tipi Hapishanesi’nde yapılan işkenceler karşısındaki direnişi son çığlığıymış. Son kez seslenmiş dışarıya; "Sesimin duyulmasını istiyorum" diye.
Garibe Gezer’in ölüm haberini duyduğumda aklıma Gülten Akın’ın “Kimse” şiiri düştü. Toprağı bol olsun, Gülten Akın hem isyanı hem de çaresizliği birkaç kelime ile bu şiirinde çok etkileyici bir şekilde anlatmış: İtip beni/ balıma dadanan bu çağı sevmedim.
Garibe’nin ölümünün intihar olduğunu düşündüğüm için düşmedi bu şiir aklıma.
Ölümünün ardından hakkında yazılanlara, anlatılanlara baktığımda görüyorum ki, kendisine ve başkalarına yapılanları asla kabul etmemiş, her ne pahasına olursa olsun itiraz etmiş. Sevmediği bu "çağ"a alışamamış bir kadın devrimci var karşımızda. Ancak "sesimin duyulmasını istiyorum" sözü ise başka bir şeye daha işaret ediyor; çaresizliğe ve yalnız kalmışlığa.
İntihar ya da değil. Sonuç olarak Garibe’den bize kalan "Sesimin duyulmasını istiyorum" itirazı oldu. Bu aynı zamanda bir serzeniş olmalı.
Garibe’nin çığlığı
Şimdi anlaşılıyor ki, Kandıra F Tipi Hapishanesi’nde yapılan işkenceler karşısındaki direnişi son çığlığıymış. Son kez seslenmiş dışarıya; "Sesimin duyulmasını istiyorum" diye.
İntihar ya da değil... Sonuç olarak faşizmin zindanlarının bir kadın devrimciyi daha aramızdan almasına engel olamadık. Yine bir kadın yoldaşımızın tabutunu omuzladık.
Bir oğlu katledilen, bir oğlu felç bırakılan, bir oğlu rehin tutulan ve kişisel tarihi bir ülke tarihi gibi olan bir anne, kızına değil tabutuna sarılmak zorunda kaldı.
Çok üzgün ve öfkeliyim. Bunun yetmediğinin de farkındayım.
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Özgür Tv’de geçtiğimiz salı akşamı detaylıca anlattı:
Garibe hücrede kalmak istemediğini, arkadaşlarının yanına geçmek istediğini defalarca idareye bildirmiş. Bununla ilgili bakanlığa, milletvekillerine sayısız kez mektup yazmış. HDP’li milletvekilleri birçok kez soru önergesi vermişler. Bunların hiçbirine gelen bir yanıt yok. Hapishane idaresi de, Garibe’nin bu itirazlarını yeni işkencelerin, disiplin cezalarının gerekçesi yapmış. "En son bir buçuk ay önce görüştüğümde, benim yanımda da gardiyanlara yönelik itirazlarını dile getiriyordu. Kendisine ve mahpuslara yönelik tavırları kabullenemiyordu" diyor Eren Keskin.
Bugünden bakıldığında hapishane idaresinin öyle ya da böyle Garibe’yi yok etmeye kararlı olduğu anlaşılıyor.
Tutsakların "Süngerli oda" diye tariflediği işkence hücresinde kendisine yapılan işkenceler ile ilgili şikayetleri dikkate bile alınmadı. Öyle ki, ifadesi bile alınmadan Garibe bu dünyadan göçüp gitti.
Bu yazıyı kaleme aldığım 14 Aralık gecesi henüz otopsi raporu çıkmamıştı. Otopsi raporu, Garibe’nin ölümünün intihar olup olmadığını açıklığa kavuşturabilir diye umuyoruz.
Ancak Garibe intihar etmiş de olsa sorumlusunun hapishane idaresi ve Adalet Bakanlığı olduğu gerçeği değişmeyecek.
Mehmet Ali Çelebi’nin ölümün kıyısında tahliye edildikten 10 gün sonra yaşamını yitirmesinin sorumlusunun hapishane idaresi ve Adalet Bakanlığı olması gibi, fail çok net karşımızda duruyor.
Tam da yazıyı kaleme aldığım sırada bir hasta tutsağın daha hapishanede can verdiği haberini MA geçti.
Bu kez Şakran Hapishanesi’nde rehin tutulan ağır hasta tutsak Abdülrezzak Şuyur yaşamını yitirdi. Kardeşi Yunus Şuyur, "İki haftadır haber alamıyoruz. Telefon görüşmelerine de çıkmıyordu. Daha önce mi öldü? Ne oldu da yaşamını yitirdi" diye soruyor.
Sabah ise bir başka ölüm haberi geldi. Bu kez kanser hastası Halil Güneş rehin tutulduğu Diyarbakır Hapishanesi’nde hayata veda etti.
Ortada faşist rejimin büyük bir gaddarlıkla işlediği suçlar var. Örneğin Aysel Tuğluk’a yapılan bir gaddarlıktır. Hafızasını kaybetmiş bir kadın tutsak, uzman doktorların "Hapishanede kalamaz" raporuna rağmen, sarayın kuklası Adli Tıp Kurumu’nun "Kalabilir" raporuyla hala rehin tutuluyor.
Daha önce de yazdım, yeniden hatırlatmak istiyorum. Ne Garibe’nin, ne Mehmet Emin Özkan’ın, ne Aysel Tuğluk’un ne de diğer devrimci tutsakların durumu onların, ailelerinin ve en yakınlarındaki kişilerin bireysel sorunları değil.
Neredeyse her gün bir cenazenin çıktığı hapishaneler, bu memlekette "demokrasi" isteyen herkesin gündemi olmak zorunda; "güçlendirilmiş parlamenter sistem" isteyenler dahil.
İnsanların faşist zorbalığa mahkum edildiği hapishaneler unutularak demokrasi mücadelesi verilemez.
Hapishaneler, özellikle hasta tutsaklar konusunda alınacak tutum, faşist rejim karşısındaki duruş için bir turnusol kağıdı haline gelmiştir artık.