İnsanlık tarihinin en büyük terör eylemleri

Toplum/Yaşam Haberleri —

Enola Gay / foto:AFP

Enola Gay / foto:AFP

  • Ölenlerin yaklaşık yarısı bombalama gününde hayatını kaybetti. Nükleer reaksiyonun yoğun ısısı ve basıncı, kurbanların bedenlerinde tarifsiz dehşet yarattı; kanları hızla kaynadı ve bedenleri ufalanan kuru yapraklar gibi dağıldı.

AKİL AWAN / Çeviri: Serap GÜNEŞ

Yetmiş [bugün artık 79, çevirenin notu] yıl önce bugün, Amerika Birleşik Devletleri Japonya'nın Hiroşima şehrine "Little Boy" adlı atom bombasını attı. Üç gün sonra, ikinci bir nükleer silah olan "Fat Man" Nagazaki'ye bırakıldı. Bu ikisi, insanlık tarihindeki yegane nükleer saldırı olarak kaldılar.

Bu yeni silahın neden olduğu yıkım korkunçtu. Şok dalgası, patlama yarıçapı içindeki her şeyi anında yok etti. Evler, binalar ve ağaçlar sanki kağıttan yapılmış gibi kül oldu. Şehirlerin zavallı sakinleri üzerindeki etkisi ise daha da korkunçtu; bombalar çoğu sivil olmak üzere 250.000 kadar insanın hayatını aldı.

Ölenlerin yaklaşık yarısı bombalama gününde hayatını kaybetti. Nükleer reaksiyonun yoğun ısısı ve basıncı, kurbanların bedenlerinde tarifsiz dehşet yarattı; kanları hızla kaynadı ve bedenleri ufalanan kuru yapraklar gibi dağıldı.

İnsanların gölgeleri, patlamadan önce durdukları noktaları işaretleyecek şekilde duvarlara ve kaldırımlara kazındı. Sonraki basınç dalgaları, hayatta kalanları iç organları patlayana kadar sıktı. İlk patlamadan kurtulanlar, izleyen günlerde korkunç yaralarına yenik düştüler veya bombanın ardından radyasyon maruziyetinden kaynaklanan yeni hastalıkların pençesine düştüler.

(…) Bu apaçık insanlık suçu karşısında ürpermemek elde değil. Bombalamaların ana gerekçeleri, Pasifik Savaşı'nı sona erdirmek için gerekli oldukları ve ehveni şer seçeneği temsil ettikleri, yani diğer senaryonun daha bile kötü olduğu yanılgısına dayanıyor. Bombaların savunucuları, atom bombasının tek alternatifinin, Müttefikler için çok pahalıya mal olacak uzun bir kara harekatı olacağını iddia ediyor.

Soğuk Savaş'ın açılış salvosu

Argümanın biraz ırkçı bir yönü de şu: Güya Japonlar, "bushido" denilen, fedaya dayanan ve teslim olmayı onursuzluk olarak gören bir savaşçı etiğine sahipti ve bu yüzden gerekirse bambudan ilkel mızraklarla silahlanarak kadın, erkek, çocuk demeden topluca seferber olacaklardı. Başka bir deyişle, teslim olma fırsatlarını reddeden Japonlar, sonuna kadar savaşmaya yemin etmişlerdi. İşte bu yüzden de Japonya'nın işgali için planlanan “Operation Downfall” çok daha yüksek kayıplara neden olacaktı. ABD, işgal sırasında 1 milyon ABD askerinin ve 10 milyon Japon'un hayatını kaybetmesini bekliyordu.

Ancak, bu soğukkanlı hesapların hiçbiri bombalamaların tartışmasız biçimde devlet terörü olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Terör, sivil halkı korkutmak ve siyasi bir hedefe ulaşmak için şiddet kullanma veya tehdit etme eylemidir. Atom bombalarıyla yapılan da budur. Gerçekten de, Los Alamos'taki Gizli Hedef Komitesi, Kyoto veya Hiroşima gibi büyük nüfus merkezlerinin kasten "en büyük psikolojik etki" için hedef alınmasını ve bombaların "ilk kullanımının silahın öneminin uluslararası alanda tanınması için yeterince spektaküler olmasını" önermişti.

Bu ilginç ifade, bombaların gerçek hedeflerinin Sovyetler Birliği olduğunu da gösteriyor. Bu atom diplomasisi, Stalin'e bir güç gösterisi ve uyarıydı, Soğuk Savaş'ın açılış salvosuydu.

Bombalanacak şehirlerin seçimi, yalnızca stratejik bir askeri hesaplama olmaktan çok bilimsel bir deney gibiydi. Aday şehirler, atom bombalarının tam kapasitesini ve verdiği zararı doğru bir şekilde değerlendirmek için düzenli gece bombardımanları sırasında kasıtlı olarak dokunulmadan bırakılmıştı.

Bombaların kullanılmasına ilişkin karar, Japonlara yönelik ırkçı ve insanlık dışı tutumlara da dayanıyordu. Japonlar sık sık "sarı çıyan", "sıçan" veya "maymun" olarak tasvir ediliyordu. Hatta, Japon askerlerinin sakatlaması yaygın hale gelmişti. ABD askerleri sık sık kulak, diş ve kafatası gibi korkunç savaş ganimetleri topluyorlardı. Başkan Roosevelt'e bile, bir ABD kongre üyesi tarafından Japonların kemiğinden yapılmış bir mektup açacağı gönderilmişti. İnsan olarak bile görülmeyenlere insanlık dışı silahlar atmak daha kolaydı.

“Açlıktan öldürme operasyonu”

Ancak belki de en kahredici gerçek, bombalamaların, 1946 ABD Stratejik Bombalama Anketi’nin de daha sonra ortaya koyduğu gibi, müttefiklerin zaten eli kulağında zaferi için gereksiz olmasıydı. Japonlar bu aşamada askeri olarak tükenmiş ve yenilginin eşiğindeydiler. Hava bombardımanları ve yangın çıkarma amaçlı bombalama kampanyalarıyla muazzam kayıplar vermenin ve altyapının geniş çapta tahrip olmasının yanı sıra, "Operation Starvation" (açlıktan öldürme operasyonu) kod adlı deniz ablukası da savaş ekonomisini tamamen felç etmişti.

Evet, Japonya'nın liderleri koşulsuz teslimiyeti kamuoyu önünde reddediyordu. Ancak kulislerde ve kapalı kapılar ardında, o zamanlar tarafsız olan Sovyetler Birliği'ne daha elverişli şartlarda barışı sağlamak için umutsuzca yalvarıyorlardı. Japonlar ayrıca, Nazi Almanya'sının çöküşünün Müttefik kuvvetlerinin yeniden konuşlandırılması açısından endişe verici sonuçlar doğuracağının da farkında olmalıydı.

Bombalamaların savaş suçu olduğuna, mimarları arasında bile pek az itiraz var. ABD Savunma Bakanı Robert S. McNamara'nın ünlü bir şekilde ifade ettiği gibi: "Savaşı kaybetseydik, hepimiz savaş suçlusu olarak yargılanırdık."

Yetmiş [dokuz] yıl, “ehveni şer” savını bir yana bırakıp bu insanlık suçunun gerçek ciddiyetini kabul etmek için yeterli olmalı.

Kaynak: https://www.newstatesman.com/

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.