Kadınlar için mayınlı tarla

Kadın Haberleri —

Mevsimlik kadın işçiler

Mevsimlik kadın işçiler

  • Psikolog Suzan Teubert: Mevsimlik tarım işçisi kadınlar, sabah 05:00’te uyanıp tarlaya gitmeye başlıyor. Akşam 6-7 sularında tarladan döndüklerinde bu kez yemek, çamaşır, temizlik gibi işleri yapıyor. Aldıkları ücret ise erkeklerden daha düşük. 
  • Çadır veya barakalarda kaldıkları için hijyen yok, su en büyük sorun. Genç kızlar ped bulmakta zorlandıkları için kıyafetlerini kullanmak zorunda kalıyorlar. Dahası gittikleri yerlerde erkeklerin sözleri ve bakışlarıyla taciz ediliyor ancak bunu dile getiremiyorlar.

MİHEME PORGEBOL 

Hasat zamanının yaklaşmasıyla Kurdistan’dan Türkiye’nin batı illerine doğru mevsimlik tarım göçünün hazırlıkları başladı. Hatta gidenler oldu bile. Bu göç çoğunlukla Karadeniz’in kıyı kentlerinde fındık toplama işi için yapılırken Türkiye’nin diğer bölgelerinde pamuk, patates, çiçek ve sera toplayıcılığı için yapılıyor. Genellikle bir veya birkaç ailenin bir araya gelip kiraladıkları araçlarla yapılan bu göçün ve ardından gelen ağır işçilik sürecinin en büyük mağduru ise kadınlar.

Travma alanında çalışan psikolog Suzan Teubert, 2021 yılının Temmuz-Ekim ayları arasında Sakarya’nın Hendek ve Karasu bölgelerinde mevsimlik tarım işçilerinin çalıştığı bölgede, bakanlık destekli bir proje kapsamında görev aldı. Mevsimlik tarım işçisi çocuklar ve kadınlara yönelik saha araştırması yapan Teubert, kadınların koşulları ve karşılaştıkları zorluklara ilişkin sorularımızı yanıtladı:

Kadınların mevsimlik işe gelmeden önceki hazırlık süreçlerinden bahseder misiniz biraz?

Zaten her sene işe gideceklerini bildikleri için daha Mayıs ayından itibaren hazıklıklarını yapmaya başlıyorlar. İş sezonu Haziran ve Ekim aylarını kapsıyor. Benim görüştüklerim fındık işçileriydi. Bütün bavulları, yorgan, yastık ve ihtiyaç duyacakları her şeyi kadınlar aylar önceden hazırlamaya başlıyor. Erkeklerin bu konuda pek bir desteği olmuyor. Görüştüğüm işçiler bunu da “Bizim kültürümüzde erkekler tamamen işe yöneliktir. Ev işlerini ve bu tarz sorumlulukları biz yapmak zorunda kalıyoruz” diye bildirdiler.

 

 

Vardıktan sonraki çalışma şartları nasıl? 

Gittikleri yerlerde sabah 05.00 gibi uyanıp eşleri ve çocuklarıyla tarlaya gidip çalışmaya başlıyorlar. Akşam 6-7 sularında tarladan dönüp kaldıkları yere geldiklerinde bu sorumluluk da kadınlarda olduğu için yemek yapmaya koyuluyorlar. Aslında kadınların işi hiç bitmiyor. Yemekten sonra da rutin ev işleri başlıyor. Çalışmamı yürüttüğüm bölgede kalan bir köyde şöyle bir şey görmüştüm; köyde işçilere ev tahsis edilmemişti. Yaklaşık 10 aile çadırda kalıyordu ve çamaşır makinesi gibi herhangi bir eşyaları olmadığı için kadınlar çamaşırları elle yıkamak durumunda kalıyorlardı. İşçiler başka bir köyde de şöyle bir yöntem uygulamışlardı; o gün bir veya iki kadın tarlaya gitmeyip evde kalıyordu. O gün tarlaya giden ailelerine yemek hazırlıyorlardı. Bunu dönüşümlü yapıyorlardı. Böylece kadınların yükü biraz daha azalabiliyordu. Ama bu sefer ev işlerinin tüm sorumluluğu da o günlüğüne tek veya iki kişinin omzunda kalıyordu.

Böylelikle sadece kendi ailelerin değil, ailesi yanında olmayan erkeklerin de günlük işlerini yapmak zorunda bırakılıyorlar…

Özellikle Urfa ve Şırnak’tan işçilerin geldiği bir köy vardı. Bir aileden sadece tek bir kadın gelmişti. Eşi, eşinin kuzenleri, amcaları, daha doğrusu akraba bağlarının olduğu kalabalık bir erkek grubunun bakımı için tek bir kadın gelmişti. Başka bir ailede de şunu gözlemlemiştim; aynı köyde yaşayan erkeklerden oluşan ekibin içinde de tek kadın olduğu için tüm işçi erkeklerin çamaşır ve yemeklerini tek kadın karşılıyordu. Ayrıca, kadınlar yemek yapıyordu, bütün erkekler ve çocuklar sofraya otururken kadın sofraya oturamıyordu. Bunu da “ayıp” kavramıyla açıklamak mümkün. Çünkü o sofrada sadece kendi eşi ve çocukları yok, başka köylerden gelen erkekler de var. Erkekler yemek yedikten sonra bulaşıklar toplanıp yıkıyor, bulaşıklar da bittikten sonra ancak bir köşeye geçip yemeğini yiyebiliyordu.

Tüm bunlara rağmen kadınların aldıkları ücret erkeklerden düşük

Evet, erkek çalışanlara göre kadınlar daha az alıyor. Kadınlarla birlikte maalesef çocuklar da sabah 5’ten akşam 7’ye kadar çalıştırılmalarına rağmen ya herhangi bir ücrete tabi tutulmuyor ya da çok düşük bir ücret alıyorlar. Dolayısıyla mevsimlik işte de erkek ile kadınlar ve çocuklar arasındaki ücret eşitsizliğini tekrar görebiliyoruz.

Öncesi ve sonrasıyla bütün bu süreçleri yaşayan kadınlar duygusal, düşünsel ve psikolojik olarak nasıl etkileniyorlar?

Toplumun kadına bakış açısının kadınının fiziksel sağlığının yanında ruhsal sağlığını da etkilediği çok net bir şekilde görülmekte. Çalışma koşulları, alınan ücret eşitsizliği ve iş sırasındaki cinsiyet ayırımcılığının kadınların ruh sağlığı üzerinde ciddi etkileri var. Bunlardan bazıları anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, tükenmişlik. Örneğin; 17 yaşında genç bir kızla ileride neler yapmak istediğine, hayallerine ve eğitimine dönük bir sohbetimiz olmuştu. Artık hayal bile kuramayacağını söylemişti. Nedenini sorduğumda ailesinin eğitimine devam etmemesi için baskılar yaptığını aktarmıştı. “Şu an burada çalışıyoruz ama burada bizi insan yerine bile koymuyorlar, hele kadınları hiç koymuyorlar. Ailem, akrabalar, köydeki insanlar, patronlar… Aslında bu kişilerin hepsi sadece eğitimimi değil benim hayallerimi de ellerimden aldılar. Ben artık hayal bile kuramıyorum” demişti. 17 yaşında bir çocuğun böyle şeyler söylemesi korkunç bir depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu belirtisi. Ya da bunu detaylı incelediğimizde bu kişide ileride tükenmişlik sendromunun bile oluşabileceğini söylemek yanlış olmaz.

 

 

 

Bir de ayrımcılık var tabii…

Çalışma yaptığım bölgede, yani Sakarya’da maalesef Kürt halkına yönelik güçlü derecede bir ayrımcılık vardı ve işçilerin yüzde 99 gibi büyük bir oranı Kürt’tü. Tarla sahipleri, yaşam koşullarına uygun kalacak bir yer ayarlamak zorunda olmalarına rağmen işçileri çadırlarda barındırıyordu. Ya da işçilerin evlerin kömürlüğünde kalıyordu. Yine aynı bölgede bir ailede gördüğüm başka bir örnekte işçiler, tarla sahibinin evinde kalıyorlardı ama tarla sahibinin tarlasıyla ilgilenmenin dışında, ona evde de hizmet ettiklerini görmüştüm. Bir başka örnekte de işçiler için yarım yamalak bir inşaatın içine çadır kurmuşlardı. Hem korunaklı değildi, inşaat çökebilirdi hem de insani koşullar değildi bunlar. Tarla sahibiyle görüşmeye gidip durumu sorduğumuzda verdiği yanıt içler acısıydı: “Bunlar benim mallarım, onları istediğim yere yerleştirir, istediğim yere koyarım.” Yani mevsimlik tarım işçisini bırakın insan olarak görmeyi hayvan yerine bile koymuyordu. Mallarıymış gibi görüyordu.

Peki kişisel hijyen ve sağlık koşulları, özellikle regl dönemlerindeki koşulları nasıl? Ped, çamaşır ve diğer ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılayabiliyorlar mı? 

Maalesef çadırlarda ve bahsettiğim gibi yerlerde kaldıkları için hijyen sıfır diyebileceğim kadar azdı ya da hiç yoktu. Hele bir de kadın ve çocuklar için müthiş derecede olumsuz yerler buralar. Kadınların regl dönemlerinde çok zorlandıklarını gözlemledim. Görüştüğüm genç kızlar ped bulmakta zorlandıklarını açıkça söyledi. Çünkü köyde kalıyorlar, herhangi bir market yok ve köyün dışındaki markete kendi başlarına gidemiyorlar. Haliyle bir erkekten istemek zorundalar. O sırada markete giden kişi kardeşleri veya babaları değilse çekinip utanıyor, ped isteyemiyorlar. İhtiyaçlarını nasıl giderdiklerini sorduğumda genç kızlardan biri şu yanıtı vermişti: “Elbisemi katlayıp koyuyorum ve sonrasında onu yıkayıp tekrar tekrar kullanıyorum.” İç çamaşırlarını düzenli değiştiremediklerini ve bundan kaynaklı zorlandıklarını söylüyorlardı. Hatta bu nedenle enfeksiyon kapanlar bile oluyor. Bazı kadınlar regl olduklarında çok fazla ağrıları oluyordu. Buna durumu babalarına, ağabeylerine veya dayıbaşlarına söyleyemedikleri için tarlaya gidip çalışmak zorunda kalıyorlardı. Daha doğrusu ya utandıkları için ya da o paraya ihtiyaçları olduğu için buna katlanıyorlardı. 10-12 saat tarlada bulunuyorlar ve pedlerini değiştiremiyorlar. Bu nedenle onları daha uzun tutabileceklerini düşündükleri için bebek bezi kullanan kadınlar vardı. Bütün bunların dışında zaten banyo ve sıcak su problemi olduğu için haftada bir banyo yapabildiklerini söylüyorlardı.

Anlatamadıkları başka neler var?

Sakarya’nın Hendek bölgesinde 1-2 genç kadın, rahatlıkla dışarıda gezemediklerini, yürüyemediklerini dile getirmişlerdi. Nedeni de çalışmaya geldikleri köyün kahvehanesindeki erkeklerin onları rahatsız etmeleri. Onlardan korktuklarını söylemişlerdi.

Kürtlük ve kadınlık üzerinden cinsel bir saldırı ihtimalinden mi endişe ediyorlardı?

Evet. Herhangi bir fiziksel tacize denk gelmediklerini ama söz ve bakışlarla tacize uğradıklarını dile getirmişlerdi. Bu da kadınlar için sıkıntılı bir durum çünkü ailelerine söyleyemiyorlar. “Eğer babama, ağabeyime ya da beraber geldiğimiz akrabalarıma söylersem kavga çıkar, her şey daha kötü olur, ekmeğimizden oluruz” korkusu oluşuyor. Hendek bölgesine daha önce gelen bir aile vardı. O ailedeki genç kızlar iki sene üst üste sırf Kürt oldukları için saldırıya uğradıklarını söylediler. Kadınlar da bundan korktuklarını, “Kürt olduğum ve Kürtlükten önce kadın olduğum için bana her türlü kötülüğü yapabilirler. Aileme kötü şeyler yapabilirler. Çünkü bunu daha öncesinde bu bölgede gördük” sözleriyle belirttiler. Aynı zamanda kadın oldukları için erkeklerin ona farklı bir bakışı olduğunu söylediler. Bu bakışlar kadınları tedirgin ediyor. Genç bir kadın şunu söyledi: “Tarlada eğildiğimde tarla sahibinin bana baktığını hissediyordum. Belden aşağıma bakıyordu. Bana fiziksel olarak dokunmadı ama ne yapacağımı bilmiyorum. Bakışları her zaman böyle.” Bir başka genç kız da daha öncesinde başka yerlerde çalışmaya giden akraba ve arkadaşlarının yaşadıkları hem fiziksel hem sözlü tacizlerin bir benzerini yaşamaktan endişelendiğini belirtti.

 

* * *

Ölümlerden ölüm beğenmek

Salihe Taş, 13 yıldır mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Kadınların mevsimlik iş yolunda yaşadıklarını “Dönene kadar ölümlerden ölüm beğeniyoruz adeta. Hem iş yorgunluğu hem sağlık hem yabancılık…” sözleriyle özetliyor. Taş, kadınların yaşadıklarını konuşmaya bile gerek olmayacak derecede kötü olduğunu ancak her türlü zorluğa katlanmaktan başka seçenekleri olmadığını söylüyor. Yola çıkarken yanlarına kendilerine yetecek kadar gıda, birkaç parça kıyafet ve lazım olacak ufak tefek birkaç parça eşya alıyorlar. İş için gittikleri yerde kadınlar ve erkekler ayrı yerlerde kalıyor, tahmin edilebileceği üzere şartları kötü olan yer kadınlara, iyi yer erkeklere veriliyor.

Salihe Taş, “Böceğinden tutun envai çeşit hastalığa davetiye çıkaran yerlerde kalıyoruz. Yer iyi olsa, kadınlar orayı temizleyip kendi ihtiyaçlarını gidermenin yollarını da bulur. Kadınlar zaten kendi aralarında dayanışıyor. Herkes bir işin ucundan tutuyor. Böyle koşullarda insan kendi işini kendi göremezse arkadaşına yük olur” diyor.

Ev yok, su yok

Taş, kadınların mevsimlik iş sırasında karşılaştıkları başlıca sorunlara ilişkin de şunları söylüyor: Daha çok temizlik ve hijyen sorunları yaşıyoruz. Su sorunu en büyük sorun. Kaldığımız yerler ev bile değil. Çadırdan hallice konteyner veya barakalar ayarlıyorlar. İçinde sıcak su da yok. Suyu ateş üstünde ısıtıp duş alıyoruz. E haliyle makineler de yok. Yıkanacak ne varsa elde yıkıyoruz. Örneğin; herkesin kıyafetini yıkamayı istemiyorum. Ailesinden ayrı gelen erkekler oluyor. Onların da kıyafetlerini yıkıyoruz, yemeklerini yapıyoruz. Tamam bizi ablaları, kardeşleri, anneleri olarak görüyorlar ve hiçbir zararlarını da görmedim 12 sene boyunca ama Allah doğru söylemeyi emretmiştir. Hiçbir kadın tanımadığı bir erkeğin kıyafetlerini yıkamayı istemez.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.