Karanlıkların karanlık yüzü: Hakan Fidan
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Hakan Fidan, Zilanlı Seidki aşiretinin oğludur. Seidkililer de her onurlu Kürt gibi özgürlük tutkunudur. Hakan Fidan’ın amca çocukları da dağa gidenler arasındaydı… Hakan Fidan ise tarihin en namlı devşirmelerinden biri olarak ün saldı. IŞİD’in gücü, onun eliyle Türk ordusuna monte edildi. Donatılıp kullanıldı.
Diktatörlüğün “sekreteryası” nitelikli Bakanlar listesi açıklandığında, sosyal medyada “aralarındaki beş kelle Kürt” dolaşıma girdi. Bunların “ne biçim Kürt” oldukları tartışmaya başlandı.
O arada güzel gülüşlü, iri gözlü Kürt çocuk ekranda göründü. Kızıl yılan rengi köpeğini önüne almış, Kürtlere has hüzünle başını okşuyor ve bir yandan da yakınarak içini döküyordu:
“Ne biçim köpeksin sen? Bize ait ama, başkasının kapısında hav, hav havlıyorsun.”
Her neyse, köpek köpekliğini yapa dursun, “dönek dömbelek Kürtler” Türk tarihi boyunca hep vardı. Bakan olarak kırım ile işkence icracısı ve asimilasyon yasalarına el kaldıran olarak...
Yani, onursuzluk işte. Kürt ücreti mukabilinde kendini satıyor ve soyunun katilinin hizmetine giriyor...
Diktatörlüğün son Bakanlar listesinde “beşi bir yerde” yer alıyor ki, eski çalışma arkadaşım Uğur Mumcu yaşasaydı, herhalde onu anlatan yazısına, “Ey kanlı Zilan’ın oğlu, sana bu yollar helal olmasın” diyerek başlayacaktı. Sonra, “Karanlıklarda, iz bırakmadan yürüyüp halkına kara tezgahlar kuran, karanlıkların kara hayaleti” diyerek devam edecekti.
Sözünü ettiğim bu adam, tahmin ettiğiniz üzere diktatörlüğün diplomasi, yani Dışişleri Bakanı Hakan Fidan. Diplomasi ki onca değişim ve dönüşüme rağmen, giyim tarzı, duruş, konuşma adabı, hatta sofra zerafetiyle, aristokrasinin günümüzdeki yansıması.
Ve ben, kitaplardan okuduğum aristokrasiden kalma libası içinde hayal ediyordum, Hakan Fidan’ı da. Tarihin armağanı Saraylarda ayak üstü veya uzun sofralardaki sohbetlerde, zarif hanımefendiler, şık beylerin sohbetinde, ne anlatacak acaba? Övünmek için, nasıl bombalar patlatıp ortalığa kana bulacağını mı? Kurduğu tuzakların dehşetini, yoksa Efrîn ve Rojava’da yürürken ardında bıraktığı ölü çocukları, çaresiz kadınların feryadını mı? Bilinmez ki, belki de atalarının Zilan’da, mitralyözle nasıl biçildiğini anlatacak...
Aldırmayın. Boş verin. Dünyaya vitrin kişiler olarak, Hakan Fidan gibileri yakışır. Faik Türün gibi bir işkenceciyi Cumhurbaşkanı yapamadılar, ama Kürt esirlere kendi pisliklerini yediren generali Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri yaptılar. Bugünkü Cumhurbaşkanı da yazar avcısı, zindan işletmecisi...
Ha Hakan Fidan, Van’ın Erciş iline bağlı Zilanlıdır. Zilan, Türk devletinin yeryüzü uygarlığına, kendince armağan ettiği insan kırımı sahnelerinden biridir. Bununla yıllar yılı, “Zilan Deresi lebalep ölülerle doldu” diye övündüler.
Hakan Fidan, Zilanlı Seidki aşiretinin oğludur. Seidkililer de her onurlu Kürt gibi özgürlük tutkunudur. Bu yüzden kırıldılar. Ama özgürlük tutkularından vazgeçmediler. Son ayağa kalkışta da çok genç kız ve çok oğul verdiler özgürlük davasına. Hakan Fidan’ın amca çocukları da dağa gidenler arasındaydı. Seçimlerde ise Kürtlere sövmeyen partiye oy verdiler. Yani Türklerin “hain”, Kürtlerin “welatparez” dediklerinden Seidkililer...
Zilan bu yönü nedeniyle, Türklerin tarihi başlangıcından beri göze dikendir. Ermeni soykırımcılarından olduğu için, sürgün cezası da yiyen Vali Yanyalı Abdülhalik Renda’nın “vur” raporundan sonra, 1930 yılında bir karakola düzenlenen düzmece baskın “Kürt isyanı” ilan edilerek soykırıma geçtiler. Bir Zilanlı olan tarihçi Sedat Ulugana yıllar sonra, tanıkların konuştuğu “Newala Xwînê” belgeseliyle, karanlıktaki barbarca entrikaya ışık tutuyor. (Yerimin darlığı nedeniyle ayrıntıya girmeyeceğim. Ama meraklısı, filmi Youtube’den seyredebilir. Ancak, anlatıcılardan Zübeyir Fidan, Hakan Fidan’ın akrabası mı, onu bilemiyorum.)
1950’lerde Genelkurmay Başkanlığı’na terfi ile ödüllendirilecek olan Korgeneral Salih Omurtag, bölge komutanıydı. Zilan katili Derviş Bey dedikleri kişiydi. Bu Derviş, Ecevit’in ekonomi kurtarıcısı Kemal Derviş’in de dedesi...
Derviş, soykırımı kazanca dönüştürmesini de biliyordu. Köylüleri kadın, erkek, çocuk, ihtiyar topluca görüşmek üzere, bir araya toplatıyor, sonra mitralyözle biçiyordu onları. Askerler, ardından ölü soymaya geçiyorlardı. Olanlara tanıklık edenler, bilezik, yüzük almak için, kadınların bilek ve parmaklarının kesildiğini anlatıyorlar. Çocuk öldürmek ise eğlenceydi Türk askeri için. Onları süngü ucunda havaya fırlatarak keyifleniyorlardı.
Zilan’da kaç kişinin katledildiği, tıpkı Dersim’de olduğu gibi bilinmiyor. Ölüler kurda, kuşa yem edilmek üzere yerde bırakılıyordu. Ama bir hesaba göre, Zilan’da toplam 15 bin kişi katledildi.
Katliam Türk’ün büyük zaferi olarak tarihe geçti. İnsanlık bilim, kültür ve sanatla uğraşırken onlar katliamlarla övündüler. Gazeteler, “Zilan deresi lebalep insan cesetleriyle doldu” manşetleriyle çıktı.
Kurşuna dizilmekten arta kalan insanların bir kısmı, diri diri canavarın ağzına atılırcasına Ege’ye sürüldü. Bunların biri kaçarak, bir bölümü de daha sonra af çıkınca ülkelerine döndüler. Hakan Fidan’ın babası, 1960’ların başlarında, ayrılıp Ankara’ya yerleşti. Hakan Fidan burada doğdu. Ama aile astsubay okulunda okudu. Okuldan sonra, muharebe astsubayı olarak sırtında kablo ruloları çalıştı.
Daha sonra, askerlikten ayrıldı. MİT’le ilişkilerini koruyarak, yüksek okul diploması aldı. AKP iktidarında, Erdoğan’a danışman, sonra “kötücül” yola girmeye başlayan iktidarın istihbarat (MİT) şefi oldu. MİT, bu dönemde, istihbaratçılıkla paralel olarak, ağır silahlarla donanımlı savaş gücü haline geldi. Hakan Fidan’ın gölgesi kanlı olaylarla Suriye’de, Irak’ta, Libya, Somali her yerde dolaşmaya başladı. IŞİD’in gücü, onun eliyle Türk ordusuna monte edildi. Donatılıp kullanıldı.
Öte yandan Türk devleti MİT ile kanun, yasadan giderek hukuk tanımaz hale geldi. Nokta Kürt suikastleri, Suriye ve Irak’ta nokta vuruşlarıyla cinayet ile katliam, insan kaçırmalar.
Recep Tayyip’in “sır küpü” lakaplı Hakan Fidan saçtığı kötülüklerle takdir gördü, büyüdü. Recep Tayyip’in diplomatı, gölgedeki baş muhafızı, rejiminin güven veren bekçisi olarak her yerde yanında oldu. Düşmanlarıyla savaştı. Nerede Kürt varsa, kötülüklerine hedef oldu. Tarihin en namlı devşirmelerinden biri olarak ün saldı. Gölge Dışişleri Bakanı’yken, geçip resmen koltuğun sahibi olarak yeni kötülüklere kanat açtı...