Maymun gibi…
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Türk tarihi, ölü taklacılar galerisidir. Daha sonra, “Atatürk” soy adı ile kendini “Türklerini yaratan atası” ilan eden kişi, dünya savaşını başlatan ve Ermeni soykırımını yürüten İttihat ve Terakki çetesinin kadro adamlarındandı.
- Recep Erdoğan, bu geleneksel taklacılık ruhunun en kurnaz ve en gaddar halkasıdır… Taklacılığını besleyen, kiralık dinci ve ırkçıları var yanı başında. Onların yazıp eline verdiği metinleri, kendi fikriymiş gibi okuyor, mikrofonlardan ekranlara koşarak...
Maymunu ilk gördüğümde çocuktum. Belki üç, belki de dört yaşımda. Maymunun ne ve nasıl bir yaratık olduğunu bilmiyordum. Sanırım Amed’liydi. İki kişi, köye maymun getirmiş ve yağ karşılığında seyrettiriyorlardı. Karşısında durup uzun uzun bakmıştım. Koyun ve köpeklerimizden küçük, cılız bir şeydi. İnsan bakışlı ve kalçası tüysüz, kızıl kan rengindeydi. Hırlarken üst dudağını burnunun dibine çekip dişlerini gösteren köpekler misali, o da kin ve öfkeden mi bilinmez, dudaklarını çekip uzun dişlerini gösteriyordu.
Sonra, onu Olimpiyatların efsanevi yüzücüsü, Hollywood yıldızı Johnny Weissmuller’ın canlandırdığı Tarzan filmlerinde oyunbaz ve taklacı hallerinde seyrettim.
O günden beri, kalpazan ve dolandırıcılara “maymun gibi taklacı” dediğimi, bu sabah Mehmet Y. Yılmaz’ın “maymuna bak” yazısının başlığını görünce hatırladım.
Everensel tarih, “maymun gibi” taklacı tiplerle doludur. Bunların en unutulmazı Rönesans döneminin kısa süreli İtalyan devlet adamı Niccolo di Bernardo dei Machiavelli’dir. Kendisi “Çıkar için her yol mubahtır” taklacılığıyla, “Makyavelizmin kurucusu babası” titriyle, tarihin unutulmaz taklacıları arasında baş köşeyi kapmıştı.
Türk tarihi ise ölü taklacılar galerisidir. Daha sonra, “Atatürk” soy adı ile kendini “Türklerini yaratan atası” ilan eden kişi, dünya savaşını başlatan ve Ermeni soykırımını yürüten İttihat ve Terakki çetesinin kadro adamlarındandı. Ama İttihatçılar, Osmanlının sonunu getirince, ters bir taklayla, onları bitiren düşmana yanaşıyordu. İttihatçıları mahkum edip Osmanlı sultanlarını “kızıl, despot” diye yaftalıyor, Ermeni soykırımını da lanetliyor, bu sermaye ile savaş galiplerinin başı İngilizlerin gözdesi oluveriyordu. Ödül olarak İngiliz ve Fransızların öncülüğünde, Osmanlı kalıntısı kalabalıklar için kurulan devletin başına geçiyordu.
Ve devlet tapu törenine dek, kendisi “haşin” taklalarla demokrat, hak ve özgürlük teslimatçısı, Kürt özerkliğinin de militan savunucusuydu. Sonrası mı? “Maymun gibi” taklacılık sürecidir. Haklar, özgürlükler gitti. Yerine tek adamın buyurganlığı oturdu. Keyfe göre esen terör rüzgarının yarattığı kan ve göz yaşı rüzgarında Kürtler soykırımdan geçti. Hak ve özgürlükler yanmaya başladı. Ama bundan nemalanan göçmenler, taklacılığı çok sevdiler. O nedenle, hala Atatürk ruhu çağırıyorlar…
Ve doğrusu Recep Erdoğan, bu geleneksel taklacılık ruhunun en kurmaz ve en gaddar halkasıdır. On parmağında on hünerle, gelip geçmiş taklacıların da şahı…
Taklacılığını besleyen, kiralık dinci ve ırkçıları var yanı başında. Onların yazıp eline verdiği metinleri, kendi fikriymiş gibi okuyor, mikrofonlardan ekranlara koşarak...
Okuduklarını da belleğinde tutamıyor. O nedenle bir gün önce, övüne, gururlana haykırdıklarına, ertesi gün sövüp öfkeyle tükürüğe tutuyordu. Devirdiği çamları, düştüğü utanç çukurunu biri kulağına fısıldasa bile aldırmıyor. Çünkü, önemli değil. Onun için önemli olan günü kurtarıp alkış toplamaktır.
Çıkışından beri böyledir, o. Başlangıçta ırkçılık karşıtı, Kürt dostuydu. “Biz ırkçılığı ayağımızın altına aldık” naralarını gül niyetine atıyordu Kürtlere. Kürsülerde onların kadim tarihlerinden dem vuruyor, bingeh kültürlerinin kanıtı olarak Ehmedê Xanê’nin Mem û Zîn romanını havada sallıyor, Kürtlerin hakları, özgürlüklerini savunuyor, Dersim Soykırımı’nı lanetliyor, hak teslim sürecini bile başlatıyor ve karşılığında destek alıyor, güç topluyordu.
Ama ne zaman ki, taklacılığı, başka bir deyişle “onun kandırmaca oyunu güneş altında ışıldamaya”, nihai amacı orta yerde berraklaşmaya başlayınca, aniden hafıza kaybına uğrayıp Türk ırkçısı kesiliyor, Kürt soyuna topyekûn savaş ilan ediyordu. Kürtleri “Türkün beka davası” ve tek tehdit olduğu taklalarıyla Suriye ve Irak’ta ayağa kalkan Kürt kırımı için, “Müslüman kardeşlerim” dediği caniler, tecavüzcüler, hırsızlarla (IŞİD) ittifak kuruyordu. İçeride ise “cici muhalefeti” de yanına alıp tanklar, toplar, uçak, füzelerle Kürt şehirlerinin üstüne yürüyor, “son ferdine kadar” yeminiyle can kırıyordu.
Öte yandan, Türk ırkçısı barbarlar, onun “son ferdine kadar” naralarını hücum emri kabul edip Diyarê Romê’deki Kürtlerin üstüne huruç ediyor, kurşunlayarak, baş ezerek can alıyorlardı. Katillerin özgürce at koşturduğu ortamdı. Türkün devleti eli silahlı, taşlı, sopalı barbarları bırakıp Kürtleri tutukluyor, hak ve alacaklarını “kıtm” ederek ölümden kurtulanları geldikleri yere sürüyordu.
Ve iki gün önce… Recep yüksekten taklalar ara ata indi bir kez daha. Zifiri karanlık yaratmak için, sosyal medyaya diş gıcırdatırken, “ırkçılık sosyal medyanın eseridir” diyordu.
“Maymuna bakın”, Kürtlerin Türkler için beka sorunu olduğunu söyleyen ve “son ferdine kadar” diye diye “kun sor” maymunlar gibi taklala atan kendisi değilmiş gibi…