Sözde eşitliği savunmanın hafifliği
Meral ÇİÇEK yazdı —
- Kelar şehrindeki korkunç cinayet hükümetin siyasi temsilleri tarafından kınanırken, Duhok’ta aktivist Solîn Êvê cezaevine girmemek için başta kadınlar olmak üzere, bütün Başûr toplumuna ve uluslararası kamuoyuna çağrıda bulunuyordu.
Geçtiğimiz günlerde Başûr’un Germiyan bölgesinde 3 erkek kardeş, 24 yaşındaki kızkardeşlerini kendi evinde, çocuğunun gözleri önünde asarak katletti. Tutuklanan kardeşler katli ‘toplumsal sorun’ diye gerekçelendirdi. 25 Kasım’ın öncesine denk gelen bu kadın cinayetini sosyal medyada kınayanlar arasında, bölge başbakanı da vardı. Tweetinde “Kürdistan’ın kadınları şiddet tehdidi olmaksızın eşit, özgür, güvenli, onurlu bir yaşamı sürme imkanına sahip olmalı” dedi, şimdiye kadar ailesinden tek bir kadınla kamuoyunun karşısına çıkmayan bölge başbakanı.
Kelar şehrindeki korkunç cinayet hükümetin siyasi temsilleri tarafından kınanırken, Duhok’ta aktivist Solîn Êvê cezaevine girmemek için başta kadınlar olmak üzere, bütün Başûr toplumuna ve uluslararası kamuoyuna çağrıda bulunuyordu. 25 yaşındaki Solîn, bundan 2 yıl önce bir kadın kalkınma örgütünde gittiği iş görüşmesinde, örgüt adına kendisiyle görüşen erkek (!) tarafından cinsel saldırıya uğradı. Saldırı karşısında kendini savundu, sessiz kalmadı, faili şikayet etti, dava açtı. Ancak geçtiğimiz günlerde sonuçlanan davada cinsel saldırı faili erkek değil, kendini savunan mağdur kadın suçlu (!) bulunarak cezalandırıldı. Solîn’e, kendini savunduğu için, ‘şiddet uyguladığı’ gerekçesiyle 6 ay hapis cezası verildi.
Sosyal medyadan kadına yönelik şiddeti kınayan, mağdurlara adalet sözünü verenler, Solîn’e karşı yapılan bu büyük adaletsizliğe ise kayıtsız kalabiliyor. Çünkü kadına yönelik şiddete karşı verdikleri mesajlara kendileri inanmıyor, kadın-erkek eşitliğini samimi olarak savunmuyorlar.
Fakat görüyoruz ki pratiği tamamen eril ve ataerkil olanlar, kadın hareketlerinin söylemlerini işlerine geldiğinde sahipleniyor ya da sahipleniyormuş gibi yapıyor. Bu durum dünyanın dört bir yanında karşımıza çıkıyor. Özellikle de siyasi iktidar temsilleri kadın taleplerine destek göstererek hem kendilerini ‘makul’ göstererek kadın desteğini elde etmeye çalışıyor hem de kadın mücadelesini bu yoldan etkisizleştirmeyi amaçlıyor.
Kadın hareketlerinin taleplerini sözde destekleyip özde aslında içini boşaltan bu yaklaşım, bir yanıyla kadın mücadelesinin gelmiş olduğu düzeyi gösteriyor. Küresel ölçekte kadınlar tarafından geliştirilen özgürlük ve eşitlik mücadelesi sonucu cinsiyetçi ve kadın düşmanı zihniyet, eskisi kadar açıktan savunulamıyor. Sistem, bu konuda samimi olmazsa bile cinsler arası eşitliğe yaklaşım birçok yerde demokrasi ölçütü olarak ele alınıyor.
Ancak diğer yandan özünde ataerkil zihniyeti, toplumsal cinsiyetçiliği, ayrımcılığı, kadına yönelik şiddeti, kadın düşmanlığını sürekli bir şekilde yeniden üreten, bu yönüyle erkek egemenliğinin savunuculuğunu yapan, dolayısıyla eril sistemin kendisini temsil eden, onun parçası olan kesimlerin, söz düzeyinde kadın özgürlüğünü sahiplenmesi, çok ince bir hesaba işarettir. Liberalizm, son 30 yılda bunun öncülüğünü geliştirerek aslında ataerkil zihniyeti hep korudu ve yeniden üretti. Covid-19 pandemisinin damgasını vurduğu 2020 yılına ait kadına yönelik şiddet verilerine baktığımızda ve Batı toplumlarına ait verileri ayrıca incelediğimizde bu gerçeği net bir biçimde görebiliriz.
Kadının eril şiddetin her türlüsünü daha çok ifşa ve teşhir ettiği, erkek-devlet şiddet tekeline karşı öz savunma bilincini yükselttiği bir dönemde kendini daha fazla gösteren bu kurnaz akla dikkat etmemiz gerekiyor. Ki aynı akıl etrafımızda da, yakınımızda da kendini örgütlüyor. Kadına yönelik şiddete karşı olduğunu dile getiren herkese bu sözün gereğini hatırlatmalı, aktif ve radikal mücadele yürütmeliyiz.
Şiddet bir toplum sorunuysa eğer, o zaman eril şiddetle mücadeleyi toplumsallaştırmamız şarttır. Fakat erkeği de kadına yönelik şiddetle mücadelenin içine çekerken ölçü koymayı unutmamalıyız. Ki ancak bu şekilde kimin özgürlük ve eşitliğe gerçekte savunduğu, kimin de iktidarını korumak için kadın mücadelesini ve taleplerini araçsallaştırdığı net bir biçimde görülür.