Zindanlardaki ölümler ve İmralı’nın prototip niteliği
Meral ÇİÇEK yazdı —
- 10 gün içinde 5 siyasi tutsağın cezaevinde söz konusu uygulamalar sonucu katledildiği bir süreçte İmralı tecrit ve işkence sistemine karşı kapsamlı ve bütünlüklü mücadeleyi yeniden düşünmek gerekiyor. İmralı’nın prototip konumu, İmralı ile diğer TC zindanları arasındaki ilişki doğru ele alınıp buna göre bir mücadele geliştirildiği oranda sonuç almak mümkün olabilir.
Geçtiğimiz günlerde Kadınlar Geleceği Örüyor Ağı’nın düzenlediği ‘Kadınlar Öcalan’ın özgürlüğünü tartışıyor ve talep ediyor’ başlıklı panelde bir konu aklıma takıldı. İnsan Hakları Haftası vesilesiyle düzenlenen ve farklı ülkelerden kadınların konuşmacı olarak katıldığı panelde Güney Afrika’dan Fazela Mahomed, esaret yıllarında Nelson Mandela’nın ülkedeki bütün siyasal tutsakların temsili olarak görüldüğünü anlattı. Irkçı-faşist Apartheid rejiminin zindan politikasına karşı mücadele yürütülürken Mandela’nın tutulduğu Fok Adası bir prototip olarak ele alınmış, Mandela’nın şahsında bütün siyasal tutsakların özgürlüğü için mücadele yürütülmüş. Bu mücadelenin yürütücüsü ise salt Mandela’nın önderlik ettiği ANC değil, Apartheid karşıtı bütün örgütler olmuş.
Güney Afrika’nın demokratik anayasasının tasarı komitesinde yer alan aktivist Fazela Mahomed ülkesini anlatırken benim aklım faşist TC’nin zindanlarına ve özellikle de İmralı’ya gitti. Kürdistan özgürlük hareketi yıllardır İmralı’nın prototip niteliğine dikkat çekerken, muhalif güçler tarafından bugüne kadar faşist rejimin zindan politikasına karşı ortak ve bütünlüklü bir mücadele hattı geliştirilmedi.
Oysa Önder Apo, konumu ve maruz bırakıldığı koşullar itibariyle TC’deki bütün siyasi tutsakları temsil ediyordu, ediyor. O yüzden ‘Öcalan’a özgürlük’ talebi özünde salt bir kişiyle sınırlı olmayıp bütün siyasi tutsakları da kapsıyor. Aynı şekilde Önder Apo için yürütülen hak mücadelesi de zindanlardaki siyasi tutsakların haklarını içeriyor. Bazılarının iddia ettiği gibi mesele bir kişiyi binlerce kişiye önceleme değil; tersine devletin, konumu en ‘kırılgan’ kişi üzerinden binlerce, hatta on binlerce kişiyi kapsayacak bir tecrit ve işkence sistemini geliştirme plan ve politikasını boşa çıkarma yaklaşımıdır. Bununla birlikte Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamayı amaçlayan mücadele Kürdistan özgürlük hareketi açısından elbette ki temel bir mücadeledir.
İmralı, sıradan bir cezaevi değil. İki eksenli bir prototiptir. Birinci eksen uluslararası boyutudur. Önder Apo İmralı’yı Guantanamo’nun ilk prototipi olarak isimlendirirken özellikle de hak ve hukukun buraya işlemediğini, zindanın ilk kapısından geçildiğinde tamamen siyasi ve keyfi bir alana giriş yapıldığına dikkat çekmeye çalıştı. ABD ve AB devletleri, Guantanamo’da tutulan insanların tümünü ‘azılı teröristler’ olarak lanse edip kamuoyu nezdinde her türlü haktan mahrum bırakılmalarına meşruluk aradı. Öyle ki burada esir tutulan insanların haklarının savunulması, hatta gündemleştirilmesi bile gayrı meşrulaştırıldı. Bunun sonucu olarak çok sayıda insanın masumiyeti ancak yıllar sonra ispatlanabildi.
İkinci eksen TC sınırları içerisindeki zindanlar ve burada, ‘düşman’ olarak görülen siyasi tutsaklar üzerinde yürütülen politikalarla ilgili. Bu yönüyle de İmralı bir prototip niteliğine sahiptir. Bir tecrit ve işkence sistemi olarak İmralı, giderek TC’nin bütün zindanlarına yayıldı. Tecrit, avukatlarının da dikkat çektiği gibi, normal bir tutsak olarak değerlendirilmediği için Önder Apo üzerinden uygulanarak tüm ülkeye yayıldı.
10 gün içinde 5 siyasi tutsağın cezaevinde söz konusu uygulamalar sonucu katledildiği bir süreçte İmralı tecrit ve işkence sistemine karşı kapsamlı ve bütünlüklü mücadeleyi yeniden düşünmek gerekiyor. İmralı’nın prototip konumu, İmralı ile diğer TC zindanları arasındaki ilişki doğru ele alınıp buna göre bir mücadele geliştirildiği oranda sonuç almak mümkün olabilir.
Ki İmralı da statik bir sistem olmayıp giderek derinleştiriliyor, işkence ve esaret sistemi olarak inceltiliyor. Önder Apo ve İmralı’da bulunan diğer üç tutsağın en temel iletişim hakları devre dışı bırakılıp dış dünyayla bağlantıları tamamen koparıldığı yetmiyormuş gibi, son dönemde disiplin cezası adı altında çok daha katmanlı bir tecrit içinde tecrit politikası geliştiriliyor. Önder Apo zaten tek kişilik hücrede tutulup tecrit edildiği halde ‘hücre cezası’ adı altında boş hücreye kapatılıyor. Hak ve hukuk boyutu bir yana, bunun TC faşist rejiminin genel zindan politikası açısından nasıl bir anlam taşıdığı Kürdistan özgürlük hareketi dışındaki sol kesimler tarafından nedense hiç tartışılmıyor.
Faşist rejim açısından zindanlar, soykırım savaşının dışında kalan bir alanı teşkil etmiyor, tersine. Son günlerde art arda cezaevlerinden çıkan cenazeler bunu çok somut ortaya koyuyor. Bu gerçeğin politik ve ideolojik olarak doğru çözümlenip mücadelenin geliştirilmesi artık hayatidir.
Hem TC rejiminin ama esasen de ABD ve AB’nin en güçlü halka olarak görüp en zayıf halkaya dönüştürmeye çalıştığı Önder Apo’yu ve onun şahsında İmralı işkence ve esaret sistemini bu mücadelenin merkezine oturtmak, diyalektik konumunu açığa çıkartarak mücadele yürütmek her zamankinden daha fazla gereklidir. Böyle yaklaşıldığında İmralı tersinden bir prototipine dönüştürülebilir.