Abdullah Öcalan’la birlikteyiz

Yurt Dışı Haberleri —

Jody Williams/ Foto:AFP

Jody Williams/ Foto:AFP

  • Aralarında Elfriede Jelinek, Herta Müller, Orhan Pamuk, Wole Soyinka, Rigoberta Menchu’nun da bulunduğu 69 Nobel Ödüllü, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecride son verilmesi talebiyle, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, CPT, AİHM ve OHCHR’ye mektup gönderdi. 
  • Mektubu kaleme alan Nobel Barış Ödüllü Jody Williams “Uluslararası sistem korkunç bir durumda. Bu, Türkiye gibi ülkelerin yapmaları gereken şeyleri göz ardı etmelerine izin veriyor. Dokunulmazlık sona erdirilmedikçe, bu devam edecek” dedi. 
  • Kürt halkının Öcalan’ı lider olarak kabul ettiğinin altını çizen Williams, “Onu hapishanede diğer Nobel ödülü imzacılarla birlikte ziyaret etmeyi umut ediyorum. Onunla birlikte olduğumuzu bilmesini istiyorum” diyerek ekledi: “Yardım etmeye, devam etmeye hazırım.”

EREM KANSOY

Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen insan hakları aktivisti Jody Williams, AK, CPT, AİHM ve OHCHR’ye mektup yazarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için inisiyatif almaları çağrısında bulundu. Mektuba Nobel ödüllü 68 isim de imza attı.

Gazetemize konuşan Jody Williams, dikkatleri uluslararası tecridin yasadışılığına ve işkenceye çekmek için bu kampanyaya öncülük ettiğini belirterek, “2019’da 50 Nobel ödüllü Öcalan’ın tecridine son verilmesini istemişti, bugün 69 kişi var. Kürt halkı için bazı eylemleri tetiklemesini umuyorum. Yardım etmeye, devam etmeye hazırım” dedi.

1950 yılında ABD’de doğan ve kara mayınlarının temizlenmesi, yasaklanması yolunda attığı adımlardan dolayı 1997'de Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen Jody Williams, gönderdiği mektuplar ve Kürt sorunu hakkında sorularımızı yanıtladı. 

Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümüyle ilgili mektup yazma fikri nasıl gelişti? Mektuplar bu iki konunun derin bir ilişkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuların neden birbirinden ayrılamaz?

Vietnam Savaşı döneminden bu yana barış, adalet ve insan hakları aktivistiyim. Bu uzun bir süre. On yıllar süren çalışmalarım boyunca, elbette, insan hakları ihlalleri, savaş yasalarına aykırılıklar gibi büyük meselelere dikkat ettim. Kürt sorunu, uluslararası olarak ele alınması gereken, büyük ve çözümsüz bir mesele. Türkiye Cumhurbaşkanı ve örgütler üzerinde baskı oluşturulması gerekmekte. 2019'da, Türkiye'deki siyasi mahkumların açlık grevi sırasında bir mektup imzaladım ve aynı zamanda Öcalan'ın tecridinin sona erdirilmesini talep ettim. Bu beni daha bilinçli yaptı. Daha sonra, Öcalan ve Kürt halkının durumu hakkında Avrupa'da bir konferansa katılmam istendiğinde, gitmeye çok çalıştım ama başaramadım. Ancak 25 yılı aşkın süredir hapiste olan, korkunç muamele ve tecride maruz kalan Öcalan’ın durumuna daha fazla dikkat ettim. Bu tür şeylerin delilik olduğunu düşünüyorum. Şu anda dünyada devam eden tüm şiddete bakıyorum, maalesef giderek daha kötüye gidiyor.

Araştırmalarımda öğrendim ki, Oslo süreci ve sonra Öcalan ile daha doğrudan görüşmeler vardı, sonra bozulduğunu gördüm. Bu tarihe bakarak, Öcalan'ın Kürtlerin büyük çoğunluğu tarafından siyasi, manevi ve duygusal bir lider olarak kabul edildiğini fark ettim. Sürece katılımı olmadan bu kadim sorun için anlamlı bir çözüm bulmak zor olacaktır. Bu yüzden, uluslararası organların dikkatini çekmek için Öcalan'a yapılan muamele, tecridin yasa dışılığı ve işkencesine yönelik yeni bir mektup kampanyası başlatmayı teklif ettim. Ve uluslararası Öcalan kampanyasına bu konuda yardımcı olacağımı söyledim. İşte böyle başladı. 

Mektupları yazmak için daha fazla araştırma yaptım. Kürtler tarafından gözden geçirildi ve kabul edildi, ardından başka bir Nobel ödüllü meslektaşımla birlikte tüm Nobel ödüllü isimlere gönderdim. İster Barış Nobel Ödülü alanlar olsun, ister tıp ya da edebiyat, fark etmez, her Nobel Ödülü alana gitti. 69 Nobel ödüllü imzacımız var, bu da 2019'da sahip olduğumuz 50'den çok daha fazla. Bunu gerçekten olumlu görüyorum. Kürt halkı için bazı eylemleri tetiklemesini umuyorum. Yardım etmeye, devam etmeye hazırım.

Öcalan ve Kürtlerin meselesi bölgesel ve uluslararası siyasete nasıl bağlanıyor ve küresel olarak ne önemi var?

Kürt halkı her zaman taciz edildi, yok edilmeye çalışıldı. Belki de Öcalan ve Türkiye ile yapılan müzakereler yüksek bir noktaydı. Ama Türkiye; Suriye ve Irak'taki Kürt halkına saldırdığından beri bu durum, zaten çok fazla şiddet ve savaş olan bir bölgede, bölgesel bir mesele haline geldi. İnsan haklarına saygısızlık var. Bu durumu değiştirmeye çalışmak istedim.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ile BM İnsan Hakları Komitesi’ne hitaben mektuplar yazıldı. Muhatap kurumların görevlerini nasıl yerine getiremediklerini açıklayabilir misiniz?

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi olarak, mektup yazdığımız kurumların kararlarına yanıt vermelidir. Aslında, kurumlar veya örgütler baskı yapmıyor, bazı tavsiyelerde bulunuyorlar. Danışmanlık önerileri gibi geliyor. Türkiye yanıt vermiyor ve işkence, tecrit devam ediyor. Bunu düşündüm ve bence sebep şu; çok fazla baskı yaparlarsa hakkında bilgi alamayacaklarından korkuyorlar. Ancak hiçbir şey yapmamak Türkiye’ye yardımcı olmuyor. Kürt halkına yardımcı olmuyor. İnsan haklarını zorlaması gereken örgütlerin bunu gerçekten yapması gerektiğine inanıyorum. Ve bu örgütler başarısız oldu.

Mektuplara yakın zamanda olumlu bir yanıt bekliyor musunuz? Sonraki adımınız ne olacak?

50 Nobel ödülü sahibinin imzaladığı mektup, açlık grevindeki siyasi mahkumları desteklemek ve Öcalan'ın tecridinin sona erdirilmesini talep etmek için 2019'da yazılan bir mektuptu. Hiçbir şey olmadı. Bu yüzden Öcalan'ın özgürlüğü için uluslararası kampanya yürütücüleriyle konuşurken, bunu tekrar yapmanın faydalı olacağını düşündük. Bu yüzden yardım edeceğimi ve mektupları yazacağımı söyledim ve şimdi 69 Nobel ödüllü imzacı var. Dürüst olmak gerekirse bir yanıt beklemiyorum. Tabii ki keşke yanıt verselerdi. Ama özellikle Erdoğan'dan hiçbir şey beklemiyorum. O herkesi görmezden geliyor. Mektuplardan birinde çeşitli örgütlerin baskı yaptığını veya tecridin yasadışılığı ve işkencesi hakkında değerlendirmeler yayınladığını söylediğimizde bile yanıt vermedi. Eğer bir yanıt varsa, yalanlardan başka ne diyor? Dolayısıyla dikkatli olmaya devam edip bir sonraki adımları değerlendirmemiz gerekecek.

Sizce bu örgütler neden görevlerini yerine getirmiyorlar? Türkiye neden hesap verme sorumluluğundan muaf görünüyor? Ve Öcalan bu konumda bir mahkumdan çok bir rehin olarak görülebilir mi?

Türkiye, insan haklarını ihlal eden diğer ülkelerden daha fazla veya daha az muaf değil. Şu anda gördüğümüz İsrail soykırımına bakalım. Uluslararası Adalet Divanı değişim çağrısında bulundu; onları göz ardı etti ve soykırıma devam etti. Uluslararası sistemin korkunç bir durumda olduğuna inanıyorum. Bu, Türkiye gibi ülkelerin yapmaları gereken şeyleri göz ardı etmelerine izin veriyor. Dokunulmazlık sona erdirilmedikçe, bu devam edecek. Sadece Öcalan için değil, genel olarak, ülkeler diğerleri üzerinde güç aradığında. Onun rehin mi yoksa hala mahkum mu olduğunu düşünüyorum? Onun bir mahkum rehine olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin politikalarına rehine olarak durumu arasında pek fark olmadığını düşünüyorum. Ve örgütler Türkiye'yi zorlamak istemiyor çünkü erişimlerinin daha da azalacağından korkuyorlar. Bu bana anlamsız geliyor. Anlamsız bir bakış açısı çünkü 25 yıldır hala hapiste.

Türkiye'nin devlet politikasının kin ve düşmanlık tarafından yönlendirildiği görülüyor. Bunu nasıl görüyorsunuz? 

Bunun doğru bir analiz olduğunu düşünüyorum. Kin ve düşmanlık tarafından yönlendiriliyorlar ve sadece Kürt meselesinin ortadan kalkmasını istiyorlar. Bu olmayacak. Durumu görmezden gelmek bir çözüm değildir. Zalimlik ve nefret bir çözüm değildir. Dünya, Türkiye'ye baskı yapmalı. Dünyadaki durum, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Gazze'deki soykırım, Kürtlere on yıllardır yapılanlar ve Öcalan'ın hapsedilmesi, hepsi dünyanın gerçekten korkunç bir durumda olduğunu gösteriyor. Dokunulmazlık sorunlardan biri. Dokunulmazlık, Türkiye'nin Öcalan'ı istediği gibi muamele etmesine izin veriyor çünkü hiçbir şey olmuyor. Bu yüzden mektupları yazdık ve onun adına uluslararası kampanyanın bir meyve vermesini umuyoruz.

Şu anda, Türkiye her gün Irak ve Rojava'ya saldırıyor. Her gün bölgeyi bombalıyorlar. Ama hiçbir Avrupa devleti bu konuda endişeli görünmüyor. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?

Türkiye her zaman AB ve NATO için önemli olmuştur, çünkü onları Avrupa ve Müslüman dünya arasında bir köprü olarak görüyorlar, benim analizim bu. Bu durumu bozmak istemiyorlar. Muhtemelen başka bir savaşa karışmak istemiyorlar. Korkuyorlar. Bu iyi bir şey değil.

İmralı Adası'ndaki uluslararası hukuka uyması için Türkiye'yi zorlamak adına bu kurumlara nasıl baskı yapılabilir? Bu kampanyaya nasıl katkı sunulabilir?

Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için uluslararası kampanyaya katılabilirler. İlk önerim bu olurdu. Bir harekete katıldığınızda, harekete geçmek daha kolaydır, çünkü aynı vizyona sahip insanlar etrafınızdadır ve harekete geçerler. Bazen izole hissederseniz, bu işe yaramaz. Bu yüzden kampanyaya katılmalarını öneririm ve bireysel olarak Erdoğan'a mektup yazabilirler. Bizim yazdığımız örgütlere bireysel takip mektupları yazabilirler. Bana göre başlamak için oldukça açık bir yol.

Kendi açımdan da onu hapishanede diğer Nobel ödülü imzacılarla birlikte ziyaret etmeyi umut ediyorum. Onunla birlikte olduğumuzu bilmesini istiyorum. Kürt halkının onu lider olarak gördüğünü biliyoruz. Ve Türkiye'nin onunla görüşmemize izin vermesinin iyi bir şey olacağını düşünüyorum. Bu benim ilk adımım olurdu. Ve sonra oradan devam ederiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.