Anlamla yoğrulan kadın devrimi
Elif KAYA yazdı —
- Tanrıça Zilan, bu kültürü zirveleştiren hem bireysel bir kahramandır hem de tüm kadınların özgürlük umudunu dillendiren kolektif bir simge ve hafızadır. Olacaksa yaşam anlamlı olacak, dedi.
Özgür ve anlamlı yaşam arayışında olan her kesin yolu mutlaka devrimsel çalışmalarla buluşur. Yaşamın yitirilen anlamı ancak köklü zihinsel, kültürel, toplumsal değişimlerle mümkün olur. Kürdistan’da sömürgeciliğe karşı yarım asırdır kadın öncülüğünde gelişen devrimci mücadele kendi kültürünü de yaratma çabasındadır. Aslında Kürdistan devrimi tek bir devrim olmayıp; devrim içinde devrim yapan bir diyalektiğe sahiptir.
Kadın devrimi, demokratik toplum devrimi, doğayla dostluğu yakalamaya dönük ekolojik devrim… Bu devrimler zihniyet değişimi kadar, yaşamın özgür değerler temelinde gelişmesini ve yaşanmasını gerektirir. Bir yandan kapitalist- ataerkil sistemin kadını metalaştıran değerler sistemine karşı mücadele edilir, diğer yandan yaşam özgür ilişkiler temelinde yeniden örülür.
Kadınların Kürdistan’da geliştirdiği devrimsel çalışma tüm sömürgecilik biçimleriyle çatışmak ve mücadele etmek zorundadır. Çünkü kadın ve Kürdistan söz konusu olduğunda sömürgecilik katmerleşir. Kadın özgürlük mücadelesi ataerkil sistemin, kapitalist sistemin, ulus-devlet politikasının sömürgeciliği ile mücadele etmeden özgürlük mücadelesinde yol alamaz. Çünkü her sömürge diğer sömürgenin yarattığı zemine dayanır. Bu nedenle “sömürgenin sömürgesi” konumunda olan kadının başkaldırısı da daha köklü değişimleri şart koşar.
Sömürgecilik her şeyden önce karşıdakinin varlığını anlamsızlaştırmadan iş yapamaz. Bu nedenle öncelikle bireyin kendisiyle olan bağından tutalım, toplumsallığıyla, tarihi ve coğrafyasıyla, toplumsal kültürü ile bağını anlamsızlaştırmayı hedefler. Sömürgecilik bilir ki değersizlik duygusunu yaşamayan, anlam yitimine uğramayan birey ve toplum ölümü göze alır ama sömürüye boyun eğmez. Bu nedenle erkek kadın üzerinde, devlet toplum üzerinde, egemen ezilen üzerinde varlığını değersizleştiren bir ilişki biçimi kurar. Tüm sömürü biçimlerinin üzerinde yükseldiği zemin ve varlığı en az değerli olan ise kadındır. Bu nedenle “ilk ve son sömürgenin” başkaldırısı tüm sömürü biçimlerini karşısına alır. Ağır bedeller göze alınmadan, büyük mücadeleler vermeden kazanma şansını yakalayamaz.
Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi özünde özgür ve anlamlı bir yaşam mücadelesidir. Eylem ve bilinçlenmeyi yaşamın içinde deneyimleyerek, devrim kültürünü oluşturma çabasındadır. Özgür ve onurlu bir yaşamın mümkün olabildiğini ortaya koymaya, bunun kültürünü ve hafızasını oluşturmaya çalışmaktadır.
Tanrıça Zilan, bu kültürü zirveleştiren hem bireysel bir kahramandır hem de tüm kadınların özgürlük umudunu dillendiren kolektif bir simge ve hafızadır. Eylem ve söylemiyle, nasıl yaşanmaması gerektiğini ortaya koyduğu gibi nasıl yaşanması gerektiğini de ortaya koydu.
Olacaksa yaşam anlamlı olmalı, dedi. Ve yaşamın anlamla koparılan bağını yeniden kurdu, varlığını kendisi anlamlandırarak tüm kadınlara yol oldu. Kendinden önce bu mücadeleyi geliştiren Berivan, Beritan, Zekiyelerden devraldığı mirası, zirveye çıkarıp, yeni zirvelere taşımak için kendinden sonra gelenlere emanet etti. Özgür yaşamın değerlerini ortaya koyan bir kültür oluşturdu. Nitekim o günden bu yana bayrak elden ele yeni zirvelere taşınıyor. Bu gün binlerce Zilan dağlarda aynı anlam arayışının peşinde fedai çizgisinde savaşıyor.
Zilan’ın yüreğine dokunmadığı, hayallerini dillendirmediği, umutlarına yol sunmadığı bir Kürt kadını olmasa gerek. Mutlaka her kadının bir özlemine cevap olmuştur. Çünkü direnen hiçbir kadın sadece salt kendisi değildir. Kendi mücadelesinde, direnişinde özgürlük arayışında tüm kadınların umut ve özlemlerini taşır. Eylem ve söylemiyle tek olmaktan çıkıp, kolektifleşir, bir yaşam kültürüne dönüşür.
Bu yıl Frankfurt’ta “Diren, Örgütlen, Özgür Yaşa” sloganıyla 16.sı düzenlenen Zilan Kadın Festivali bunun somutlaştığı örneklerden biri. Her yıl direnen ve mücadeleyi yaşam kılavuzu edinen bir kadına adanan festival bu yıl Aysel Doğan’a adandı. Böylece direnen kadınlar arasında köprüler kurup, özgürlük mücadelesinin hafızası süreklileştirilirken hesap sorma, dayanışma ve deneyim paylaşımının zeminleri çoğaltılıyor.