Yükselen faşizmin kadın yüzü

Elif KAYA yazdı —

  • Faşizmin Avrupa’da tekrar yükselişi hem kadınlar hem de gençlik üzerinde kapitalizmin geliştirdiği bir operasyondur. Böylece sömürgeci sisteme karşı duran ve değişim gücü olan kesimler, faşizmin destekçisi, savunucusu pozisyonuna getirilmeye çalışılıyor. Bunu da kadınları liderliğe taşıyarak yapmaya çalışıyor.

Avrupa'da son yıllarda faşizm kadın yüzüyle öne çıkmaya başladı. Son AP seçimlerinde kadınların liderliğini yaptığı faşist partiler ciddi oy alarak, AP’de önemli oranda sandalye kazandı. Peki, ne oldu da kadın düşmanı faşizm ile kadınlar bir arada anılır oldu? Ataerkil- kapitalist sistemin karakteri mi değişti? Kadınlar özgürlükten mi vazgeçti?

Bu soruların cevabını kapitalizmin son elli yılda kadınların özgürlük mücadelelerine yönelik geliştirdiği operasyonlara göz attığımızda rahatlıkla görebiliriz.

Bilindiği gibi 1970’li yıllar ikinci dalga feminizminin Avrupa başta olmak üzere dünyayı sarstığı yıllardı. “İlk sömürgenin” kadın olduğu ve en eski egemenlik ilişkisinin ataerkil sistem olduğu tespiti kadınların ataerkil- kapitalist sisteme meydan okumasının temel motivasyonunu oluşturuyordu. İki paylaşım savaşının ardından kadınların geliştirdiği bu itiraz kapitalist sistemi ciddi anlamda sarsan bir nitelikteydi. Ataerkil-kapitalist sistem bu direniş karşısında demokratikleşme adına kadın mücadelelerini sistem içine çeken politikaları devreye koydu. Özellikle BM gibi uluslar arası kurumlara bu eksende çalışma yürütme misyonu biçildi. CEDAW, Pekin Antlaşması, İstanbul Sözleşmesi gibi kadınların mücadelesinin sonucunda gelişen sözleşmeler, devlet şemsiyesi altına alınarak bir anlamda kadın hareketleri “evcileştirildi”, gücü kontrol altında alınmaya çalışıldı.

Ancak devletin korumasına alınan haklar, devletin keyfine bırakılan haklar demekti. Türkiye devletinde olduğu gibi bir anda kendini İstanbul Sözleşmesinden geriye çekebilir, sözleşme kapsamında yapılan tüm yasal düzenlemeleri bir bir kaldırılabilir. Bu durum sadece Türkiye ile sınırlı bir durum olmayıp, İtalya, Fransa, Almanya gibi Avrupa ülke liderlerinin söylem ve giriştikleri yasal düzenlemelerin kapsamında da kadınların geleneksel topluma geri döndürülmesi yer alıyor. Yani kadın haklarını devletlerin korumasına vermek, kedinin boynuna ciğer asmaktan farksızdır. Fırsatını ilk bulduğu anda “sil baştan” yapıp, hepsini tekrar geri almaya çalışır.

Feminist harekete yönelik geliştirilen ikinci operasyon Akademiya eliyle gerçekleştirildi. Üniversitelerde açılan kadın çalışma birimleriyle feminist hareketin beyin gücü ile bedeni birbirinden koparıldı. Düşünen kesim eylemcilerden ayrılarak, üniversiteyle sınırlandırılmaya çalışıldı. Gücünü eylemsellikten alan ve sokaklarda yaşama müdahale ederek sözünü söyleyen feminist hareket, böylece gücünü yitirdi.

Ayarıca Akademiya çevrelerinde geliştirilen LGBTQ tartışmalarıyla feminist hareket kadın kimliğinden bahsedemez bir duruma getirildi. Bir anlamda feminist mücadelenin öznesi Akademiya da geliştirilen bu tartışmalarla ortadan kaldırıldı ve feminist hareket mücadeleden düşürüldü. Feminist hareketin sistemi bütünsellik içinde ele alma ve bütünü değiştirmeye yönelik perspektifinin zayıf olduğuna dair eleştirilerimiz olmakla birlikte, yine de örgütlü ve eylem gücüne sahip olduğu dönemde kapitalist sistem muhafazakar politikaları bu kadar rahat uygulayamazdı. Ancak feminist hareketin kendini yenileyememesi, toplumsal sorunlara özgürlük temelinde cevaplar geliştirememesi ve Akademiya çevrelerinde kontrol altına alınıp, etkisizleştirilmesinin yarattığı boşluğu ataerkil- kapitalizm doldurdu. Muhafazakar partiler ve faşist partiler kadının bedeni ve emeği üzerinde sömürüyü derinleştirecek söylemler ve politikalar geliştirdi.

Faşizmin yüzünü kadınlaştırarak, faşizmi çekici kılmaya ve toplumdan destek almaya çalıştı. Ancak faşizm hangi maskeyi takarsa taksın sömürünün, iktidarın, şiddetin, anti- demokratik uygulamaların zirvesidir. Faşizmin temel gündemlerinin  göçmen politikaları, geleneksel topluma dönüş ve kadınları geleneksel rollerine geri döndürülmesi olması bununla bağlantılıdır. Faşist partilerde kadın liderler aracılığıyla ataerkil- kapitalist sistemi yaşatmaya yönelik politikalar kadınların dilinden ifade edilerek, kadın özgürlük mücadelesi geriye çekilmeye çalışılıyor. Kadınların ayrımcı politikalarla karşılaşmadığı ifade ediliyor. Oysa kadınlar İsviçre gibi ülkelerde bile halen eşit işe eşit ücret almadıkları için grevler yapıyor.

Sözün özü faşizmin Avrupa’da tekrar yükselişi hem kadınlar hem de gençlik üzerinde kapitalizmin geliştirdiği bir operasyondur. Böylece sömürgeci sisteme karşı duran ve değişim gücü olan kesimler, faşizmin destekçisi, savunucusu pozisyonuna getirilmeye çalışılıyor. Bunu da kadınları liderliğe taşıyarak yapmaya çalışıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.