Devrimci mücadelenin öznesi kadınlar
Elif KAYA yazdı —
- Toplumun demokratikleşmesini, barışın sağlanmasını ve büyük acıların sarılmasını en iyi kadınlar bilir. Çünkü barış büyük mücadele isteyen, zorlu bir iş; onu yaşamı savunanlar ancak geliştirebilir.
Kadınların zamanı!... Toplumun demokratikleşmesini, barışın sağlanmasını ve büyük acıların sarılmasını en iyi kadınlar bilir. Çünkü barış büyük mücadele isteyen, zorlu bir iş; onu yaşamı savunanlar ancak geliştirebilir. En alttakinin özgürleşme çabası tüm ezilenlerin özgürlüğüne kapı aralayabilir. İşte tam da bu yüzden şimdi kadınların zamanı!
Bu yılın 8 Mart’ına bu motivasyonla başlandı. Kadınlar yaşadıkları deneyimler, elde ettikleri kazanımlarla toplumsal özgürlüğü ve barışı geliştirme güç ve iradesine sahip olduklarını ortaya koydular. Elbette bu yılı farklı kılan 27 Şubat’ta Rêber Apo tarafından yapılan ve 21. yy.da politikaya yeni bir açılım alanı sağlayan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”dır.
Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, devasa üç dünya savaşını son bir yüzyıla sığdıran ataerkil- kapitalist sistemin yıkıcılığı karşısında, toplumsal uzlaşı ve çözüm arayışıdır. Halkların, kadınların, emekçilerin, farklı inanç ve toplumsal kesimlerin bir arada yaşama imkan ve olanaklarını çoğaltma çabasıdır. Son iki yüzyılda ulus-devlet politikalarının yaşamın her alanına çektiği suni sınırlarla hapsedilen yaşamın özgürleştirilip bir arada onurlu yaşama imkanlarını çoğaltmayı amaçlıyor.
Çağrı karşılık bulduğu oranda yaşamsallaşabilir. PKK başta olmak üzere Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin hemen hemen tüm bileşenleri çağrıya çok net ve olumlu cevaplar verdiler. Türkiye parlamentosunda yer alan siyasi partilerden, farklı toplumsal kesimlerden, yurtiçi ve yurtdışından pek çok olumlu değerlendirme geliştirildi. Ancak sürecin ilerlemesinde belirleyici konumda olan devlet ve elbette hükümettir. Bu çağrının yaşam bulmasını sağlayacak, üzerinde yol alınmasını sağlayacak ilk taşların dizilmesi onların atacağı hukuki ve politik adımlarla mümkündür. Bu konuda sessizliğin ve tavırsızlığın zamana yaydırılması kuşkuların, “acaba arkasında ne var” kaygılarının bazıları tarafından bilinçli olarak derinleştirilmesine imkan ve olanak sağlıyor.
Bu tartışmaların bir kısmı kasıtlı olarak, milliyetçi hezeyanlarla geliştirilmiş olsa da büyük bir kısmının devletin yıllarca pompaladığı bölünme korkusunun yarattığı travmatik etkiler olduğunu da ifade edebiliriz. Topluma “bölünme, parçalanma” üzerinden empoze edilen korkular, toplumu büyük oranda gerçeklik algısından koparmış. Defalarca katliama uğrayan, temel insan haklarından dahi yoksun kılınan Kürt halkı bu adımların atılmasının gerekliliklerini daha erken kavrarken, yıllarca imha-inkar politikası uygulayan milliyetçi kesimlerde acabalı-kuşkulu duruşlar daha fazla öne çıkabilmektedir. Kürtler mücadele içinde kendini yenileyebilirken, milliyetçiliğe sarılanlar bir anlamda kaygı ve korkulardan oluşan bir çemberin içine kendini hapsetmiş gibiler. Bu kaygı ve korkular yaşamın akışkan ve yenilenebilir özelliğine set çekmektedir.
Kadınların özgürlük mücadelesi bu anlamda hem birleştirici hem de hakikate en yakın yerde duruyor. İlk sömürgenin başkaldırısı, aynı zamanda demokratik, özgür, eşit bir toplumun gelişmesini sağlayacak dinamiklere ve güce sahiptir. En ezilenin özgürlük arayışı, tüm ezme-ezilme ilişkilerini sarsan, aşmaya koşullayan ve bu anlamda sömürüsüz bir yaşam inşa etmenin imkan ve olanaklarını sağlama potansiyeline sahip. Bu nedenle olsa gerek dünyanın hiçbir yerinde 8 Mart Kürdistanlı kadınlar kadar büyük bir coşkuyla karşılanmaz. Bir haftaya, on güne yaydırarak kutlanmaz. Yılın özgürlük hedeflerinin belirlendiği önemli bir döneme çevrilmez. Bunu en çok Kürdistanlı kadınlar yapar. Çünkü Kürdistanlı kadınlar toplumsal özgürlük ile kadının özgürlük mücadelesini en iyi harmanlayanlardır.
Kadınların mücadelesi ayrıştırıcı- parçalayıcı değil, kucaklayıcıdır. Ataerkil-kapitalist sistemin yarattığı kutuplaştırıcı ve ayrımcı politikaların aksine tüm toplumsal kesimleri kucaklayan bir özellik taşır. Bu sebeple “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı en fazla sahiplenen ve pratikleştirilmesinde yer alacak olanlar yine kadınlar olacaktır.
Tamda kadınları toplumsal yaşamı özgürlükle örme zamanıdır!