Yoksulluğun kadınlaştırılması...
Elif KAYA yazdı —
- Yoksulluk yaşamı tehdit eden, komple-örgütlü bir şiddettir. 25 Kasım kadınlara yönelik şiddetle mücadele kapsamında yoksullukla mücadele etmeyi gündeme almak da önemlidir. Çünkü yoksulluk en fazla kadınları ve çocukları öldürüyor. Öldürürken de faili gözden kaçırıp, kurbanı katil olarak sunma becerisini gösteriyor.
Kadının yoksulluğu herhangi bir yetmezlikten açığa çıkan bir durum olmayıp, ataerkil-kapitalist sistemden kaynağını alan yapısal bir sorundur. Yoksulluk, iş yoksunluğundan, insanların tembelliğinden, isteksizliğinden açığa çıkmaz, sömürü sisteminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sömürü sisteminin olduğu yerde yoksulluk kaçınılmazdır. Çünkü sermaye birikimi başkasının emeğinin-ekmeğinin çalınması üzerinden gelişir. Ama diğer yandan yoksulluk sömürünün devam etmesi için sömürgeciler tarafından bilinçli olarak geliştirilip, yürütülen bir politikadır. Sömürgecilik bununla toplumu en aza razı etmeye, devletin ve iktidarın gücünü toplumda hissettirmeye, kurumsallaşmayı derinleştirmeye çalışır.
Kadınlar yoksulluğu iki kat yaşar. Hem kapitalizmin hem ataerkil sistemin katmerli sömürüsüne maruz kalır. Kadın emeği değersizleştirilip, görünmez kılınır. Kadınların evde harcadığı ve yaşamın sürdürülmesinde belirleyici olan emek, pazarda satılacak bir değeri olmadığı için emekten bile sayılmaz. Emeğin pazara çıktığı çalışma alanları ise büyük oranda kadına kapalıdır ya da erkekle aynı değeri görmez. 21 yüzyılın ilk çeyreği biterken dünyanın pek çok yerinde hala kadınlar ve erkekler eşit ücret almıyor. İsviçre gibi ülkelerde bile halen kadınlar eşit işe, eşit ücret talebiyle her yıl grevler düzenliyor. 2019 yılında BM’nin yayınladığı verilere göre çalışan kadınların %33,5 yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Burada çalışandan kasıt, sadece ücretli bir işte çalışmak olduğunu ifade etmeye bile gerek yok. Çünkü yaşamsal emek ne ölçülebilir ne de değeri takdir edilebilir.
Evet, sömürgeci sisteminden kaynaklı bir yoksullaşma var. Ama uygulanan ataerkil- kapitalist politikalarla yoksulluk bir de kadınlaştırılıyor. Kadınlar ve çocukları yoksulluğun en alt sırasına koyuyor. Çünkü kadınlar kapitalist sistemde nitelikli iş yapmak için gerekli olan eğitim olanaklarından daha az yararlanabiliyor. Ev içi emek gibi daha çok ücretsiz alanlarda çalışıyor ve aynı işi yapsa bile erkeklerle aynı ücreti alamıyor. Yani yoksulluğun sonuçlarıyla daha fazla kadınlar uğraşmak durumunda kalıyor, yoksulluk kadınlaştırılıyor. Kadınlar hem evin işlerini hem evin geçimi için gerekli olan şeyleri dışarıdan tedarik etmek için çalışıyor.
İki gün önce İzmir Selçuklu’da çıkan bir yangın sonucu 5 çocuğun ölmesi ve bunun üzerinden gelişen tartışmalar yoksulluğun kadınlaştırılmasının ne düzeye vardığını ortaya koyuyor. Çocukların annesi Melise Sinem’in öyküsü aslında farklı versiyonlarda yaşanan binlerce kadının öyküsüdür. Küçük yaşta evlilik, birer yıl arayla çocuk doğurmak zorunda kalmak, çocukların bakımı ve evin tüm yükünü taşımak zorunda kalmak... Bir de buna tutuklu eşin bakımı eklenmiş. Tüm bunlarla baş edebilmek için hurda toplayıp geçimini yapmaya çalışmış. Ama küçük bir dikkatsizlik, yarım saatlik bir uzaklaşma önceden tahmin edilmesi zor sonuçlara yol açtı; beş çocuğun yaşamına mal oldu.
Peki burada kimi suçlayabiliriz? Dikkatsizliğinden dolayı anneyi suçlayabilir miyiz? Onu bu yoksulluğa mahkum eden, 5 çocuğu tek başına büyütmeye zorlayan kim? AKP iktidarı kendi sorumluluğunu gözden kaçırmak için anneyi suçlama çabasında. Ama yoksulluk bu sistemin bile-isteye yarattığı bir sonuçtur. AKP ve çevresi durmadan sermayesini artırırken, halklar, kadınlar yoksullaşıyor.
Günümüzde bu durumu yaşayan binlerce kadın var. Bizim kadınların haklı taleplerini ifade edecek, seslerini buluşturacak, bize reva görülen ölümü alaşağı edecek buluşma ve dayanışma ağlarını daha fazla örmeye ihtiyacımız var. Sadece sömürgeci sistemi eleştirerek bu adaletsizliği, eşitsizliği, vicdansızlığı, ölümleri durdurma şansımızın olmadığını yaşanan deneyimlerden biliyoruz. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi’nin deneyimi, eleştirmek kadar inşanın hangi eksende olması gerektiğini ortaya koyuyor. Belki de yaşamın en çok tehdit edildiği bu alanda tüm kadın hareketleriyle ortaklaşmak; yoksulluğu, aşmaya yönelik toplumsal çalışmalar yürütmemiz gerekir.
Yoksulluk yaşamı tehdit eden, komple-örgütlü bir şiddettir. 25 Kasım kadınlara yönelik şiddetle mücadele kapsamında yoksullukla mücadele etmeyi gündeme almak da önemlidir. Çünkü yoksulluk en fazla kadınları ve çocukları öldürüyor. Öldürürken de faili gözden kaçırıp, kurbanı katil olarak sunma becerisini gösteriyor.