Ölümsüzleşmenin ve süreklileşmenin yolları

Elif KAYA yazdı —

  • Günümüzde toplumsal bilginin sürdürülemezliği ciddi bir tehlikedir. İnsanların kendi yaratımları olan ve binlerce yıl yaşamını sürdürdüğü değerler unutulmayla yüz yüze. Toplumsal bilgi ve diller kaybolmakta, maneviyat gereksiz bir ayrıntı konumuna getirilmekte. Varlık mücadelesini daha çok da buradan vermemiz gerekiyor.

Doğada her canlı üreyerek yaşam akışını süreklileştirmeye, bir anlamda kendinde olanı yeni nesillere aktararak ölümsüzlüğe ulaşmaya çalışır. Yani yaşamın asıl amacı çoğalmak değil; her canlının kendinde olan birikimi zamanın yok edici etkilerinden koruyarak yeni kuşaklara aktarma çabasıdır. Bu nedenle her canlı, evrenin sonsuz döngüsünde kendisine sunulan sınırlı zamanda anlamlaşmak, yaşam yolunda iz bırakmak, kendini geleceğe taşımak ister.

İnsanda bu çaba iki şekilde açığa çıkar. Bunlardan birincisi biyolojik olarak taşınan bilginin süreklileştirilmesi, diğeri Rêber Apo tarafından ikinci doğa olarak tanımlanan toplumsal bilginin yaşatılması ve geleceğe taşırılmasıdır. Çünkü insan diğer canlılardan farklı olarak her iki doğayı kendinde temsil eden bir varlıktır. Birinci doğada ölümsüzlüğün sırrına üreme faaliyetiyle ulaşılmaya çalışılır. İnsan kendinde olan bilgileri çocuğa aktararak, bir anlamda üremeyle sonsuzlaşmayı amaçlar. Kendinden yarattığı yeni yüzlerle yaşamın sürekliliğini hedefler.

Ancak sadece biyolojik olarak çoğalmak insanın ölümsüzlüğe ulaşmasına yetmez. İkinci doğada yani toplumsal alanda da sürekliliği sağlamak, ürettiği anlamları yaşatmak önemlidir. Birinci doğanın sürdürülmesinde güdüler motivasyon gücüyken, ikinci doğanın sürdürülmesinde anlamlaşma arayışı, maneviyat, toplumsal değerler, inanç başlıca motivasyonlardır. Anlamını yitiren günümüz dünyasında biyolojik süreklilikten öte insanın toplumsallıkla yarattığı değerleri süreklileştirmesi bu nedenle son derece önemlidir.

İnsan birinci doğada ölümsüzlüğün sırrına üreme yoluyla, ikinci doğada yeni nesilleri eğiterek, onlara toplumsal bilgisini aktararak ulaşmaya çalışır. Bu nedenle toplumsal eğitim, toplumsal anlamların, değerlerin, üretimlerin, bilginin yeni kuşaklara aktarıldığı önemli alanlardır. Toplumsal eğitim yaşamın merkezinde yer alan, vazgeçilemez, devredilemez bir haktır. Bundan olsa gerek tarihsel süreç boyunca toplum eğitim ve toplumsal yaşamı iç içe ele almıştır. Bu nedenle eğitim tanrı-tanrıçalarla özdeşleştirilmiş, “bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” felsefesiyle yüceltilmiştir.

Toplumsa eğitim yaşamda açığa çıkan deneyimin, değerlerin ve anlamların üretilerek yeni kuşaklara aktarıldığı tüm süreçleri kapsar. Bu nedenle eğitim başta ebeveynler olmak üzere tüm toplumun sorumluluk alanıdır. Kapitalist sistem uzun yıllardır, toplumsal eğitim alanını ortadan kaldırmaya yönelik politikalar geliştirerek, toplumsallığı zayıflattı, sömürü sistemine zemin yarattı.

Bu nedenle geleneksel toplumun pedagojisi tüm eleştirilere rağmen hala öğretici ve güç veren bir yerde duruyor. Geleneksel toplumda yaşamın kendisi eğitim alanıdır. Öğrenen- öğreten, teori-pratik gibi keskin ayrımlar yoktur. Eğitim doğrudan bilginin dikte edilmesiyle değil, anlatılan meseller, masallar, üçüncü kişi öykülenmeleriyle çocuğa kavratılır. Böylece çocuğun sorgulama, mantık süzgecinden geçirme ve kıssadan hisse çıkarmasına olanak sağlanır. Masalların- mesellerin anlatım dili kötülüğü de iyiliği de kırmadan- incitmeden çocuğun anlamasına, hayal dünyasını canlı kılmasına olanak tanır. Tabii en önemli şeylerden biri “çocuktur, yaşı bunu anlamaya yetmez,” denilmeden, çocuk öğrenme sürecine dahil edilir. Çoğunluklar sohbet meclislerinin kenarında büyüklerin birbirine anlattıklarını dinleyerek, toplumsal yararın, iyi ile kötünün ne olduğunu ayırt eder. Toplumsal değerler, ahlak bu alanlarda yeniden üretilir, kollektif ruh oluşturulur. Her anlatılan şey toplumun ahlaki- politik değerlerinden süzülerek çocuğa ulaşır. Aynı zamanda burada çocuğun sorgulama, yorumlama ve öğrenme gücü ve kabiliyeti gelişir.

Elbette amacım “geçmiş daha iyiydi” deyip, geçmişe özlemi ve onu yüceltmek değildir. Ancak günümüzde toplumsal bilginin sürdürülemezliği ciddi bir tehlikedir. İnsanların kendi yaratımları olan ve binlerce yıl yaşamını sürdürdüğü değerler unutulmayla yüz yüze. Toplumsal bilgi ve diller kaybolmakta, maneviyat gereksiz bir ayrıntı konumuna getirilmekte. Zamandan ve toplumsal değerlerden kopuşu torun ile nine arasında açılan uçurumda görebiliyoruz. Kuşaklar arasında onları birbirine bağlayan ortak değerler her geçen gün daha fazla azalmakta. Birbirini anlamakta zorlanan, ortak paydaları olmayan kuşaklar gelişmekte.

Varlık mücadelesini daha çok da buradan vermemiz gerekiyor. Toplumsal bilginin sürdürülmesinin ve yaşamın savunulmasının yollarını daha fazla geliştirmek durumundayız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.