Demokrasi ve özgürlük kazanacak
Forum Haberleri —

Öcalan/Barış
- Barış ve demokratik toplum çağrısı Türkiye ve Kürdistan’da ve hatta tüm bölgede yaşayan herkes için, tüm halklar ve azınlıklar, dinler ve mezhepler ve özellikle de kadınlar için cumhuriyetin ikinci yüzyılının demokrasi ve özgürlüklerle taçlandırılması demektir.
ALİ AKTAŞ
Aylardır Kürdistan-Türkiye-Ortadoğu ve dünyada her kesimin beklediği Önder Öcalan çağrısını DEM Parti heyeti 27 Şubat’ta İstanbul’da “barış ve demokratik toplum çağrısı”ile kamuoyuna duyurdu.
Toplantıya halkla birlikte yüzlerce siyasetçi, sivil kurum temsilcisi, yazar-akademisyen ve basın temsilcisi katıldı. Ayrıca on ve hatta yüz milyonlarca insan yazın ve görsel yoldan izledi. Birçok kurum ve devlet, çağrıyı tarihsel buldu ve desteklediklerini açıkladılar.
Özellikle marjinal çevre ve kişiler hariç, tüm parçalardaki Kürt kurum ve parti temsilcileri hem olumlu karşıladı hem de desteklerini açıkladılar. Kürt halkında ise rantçılar hariç kimi kaygılarla birlikte büyük bir coşku ve sahiplenmeye yol açtı. Resimden bile olsa yıllar sonra Önderliği “yaşlanmış” halde görmenin verdiği duyguyla göz yaşlarına hakim olamayıp ağlayanlar oldu.
Türkiye cephesinde de demokratik kesimlerin yanısıra devlet camiası da başta Bahçeli ve CHP lideri Özel olmak üzere Erdoğan da kendi tarzlarıyla olumlu karşıladılar, hatta “tarihidir” diyenler oldu.
Önce PKK, sonra da HPG çağrının gereği olarak 1 Mart itibariyle saldırı olmadıkça “ateşkes” ilan ettiklerini açıkladı. Böylece Kürt cephesi tüm olarak en üst düzeyde büyük bir kararlılıkla çağrıya uyup gereğini yapacaklarını deklare etti. Bu bir tarihi karar ve irade beyanıdır.
Şimdi adım atıp bu tarihi hamlenin gereğini yapması gereken Türk devletidir. “Terör” gerekçesi kalmayınca Kürt sorununun siyasi ve hukuki zeminde çözülmesi için devletten kaynaklı tüm engelleri, AKP-MHP rejiminin hızla kaldırması, yani yol temizliğini yapması gerekir.
Herkes bilir ve başka yerlerdeki benzer sorunların çözülmesi de göstermiştir ki, gerekli araç ve yöntemler oluşturarak yol temizliği, yani siyasi-hukuki zemin sağlanmadan bu tür sorunlar çözülemez, barış ve demokratik toplum gerçekleştirilemez. Tabii PKK’nin feshi ve silahların bırakılması da mümkün olmaz. Zira hiç bir sorunda çözüm tek taraflı olmaz.
Bölgede III. Küresel Savaş’ın yaşandığı, küresel güçlerin I. ve II. Küresel Savaş’ta kurdukları bölge ulus- devletlerini gerekirse yıkarak tekrar dizayn ettikleri ve bu amaçla savaşın herkesin kapısına vardığı bir süreçte Önder Öcalan’ın yaptığı barış ve demokratik toplum çağrısı-hamlesi sırf Kürtler-Türkler için değil, bölge halkları için de tarihi bir fırsattır. Başarılması halinde bölgede savaş, kaos, yoksulluk, açlık ve işsizlik yerine barış, demokrasi, refah, istikrar, güven, özgürlük ve kardeşlik yükselecektir.
Eğer Türkler ve Kürtler barış ve demokratik toplum hedefinde anlaşmazlarsa, siyasi ve hukuki zeminde mücadele ederek ulusal, siyasal, sosyal ve kültürel haklarını anayasal güvenceye kavuşturup ortak vatanda-yaşamda uzlaşmazlarsa kesinlikle başkaları tarafından dizayn edilecekler ve bunun da can ve mal bedeli ağır olacak ve belki sonuç Irak ve Suriye gibi olacaktır.
Unutmamak gerekir ki, 90’lardan beri başlayan küresel dizayn müdahalesi devam ediyor ve hiç acımadan herkesi de kırıp geçiyor. Kürtler ve Türkler de bu müdahaleden payını aldılar. Eğer barışmaz ve demokratik bir sistem kurmazlarsa daha ağırıyla karşılaşacaklar. Şurası da açıktır ki, küresel dizayn ile gelecek barışın bedeli de ağır olur ve tahribatı nesiller boyu sürer. İşte Gazze, Suriye ve Irak ortadadır.
Kaldı ki Kürtlere dayanarak Anadolu’ya yerleşen Türkler, Kürtlerle savaşarak kalamazlar. Son elli yıllık özgürlük mücadelesi gösterdi ki, Kürtleri savaşla yenmeleri veya inkar etmeleri de artık mümkün değil. Zira Kürtler eski Kürtler değil, savaşarak özgürleşmeyi biliyor, bunun bilinç-örgüt ve eylem gücüne sahipler. Türk devleti yüzyıl daha da savaşsa PKK’yi-Kürtleri yenemez. Savaşta ısrar ederse çöker. 90’lardan beridir yaşanan pata durumuyla savaş gelinen aşamada kendini tekrar ediyor ve bu da her iki tarafa maddi-manevi olarak ağır bedellere mal oluyor ve ısrar edildiğinde yozlaşmayı-rantçılığı daha da derinleştirir. Nitekim bu savaş etrafında içte ve dışta muazzam bir rant kesimi ortaya çıkmış ve palazlanıyor. Birileri bedel öderken, birileri de rantını yiyor-yozlaşıyor-palazlanıyorsa tehlike büyüktür.
Türk devleti bu savaşta şimdiye kadar dört trilyon dolar harcadığını söylüyor. Savaşın sonucu olarak Türkiye’de yoksulluk ve işsizlik, işçi, kadın ve çocuk kırımı ve ahlaksızlık tavan yapmış. Yozlaşma, rantçılık, mafya ve çetecilik devleti adeta ele geçirmiş. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, eğitim ve sağlıkta tam bir çöküş var. Rejim faşistleşerek ve devlet de faşizme dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Meclis, yargı ve yürütme bir diktatörün elinde baskı aracına dönmüş. Günlük yaşam artık kayyumlarla dizayn ediliyor. Böyle felç olmuş bir ülke-devlet-rejim-hükümet ve ordunun kazanacağı bir savaş yok. Nitekim Kürt gerillalarına karşı şimdiye kadar kazandığı bir Pirus zaferi bile yoktur.
O halde savaşta ısrarın kazananı artık olmaz, tekrar olur. Savaş süreci ömrünü doldurmuştur. Irak-Suriye ve Gazze’de yaşanan bölgesel-küresel müdahalenin kapıya ulaştığı bir dönemde Kürt-Türk ilişkilerini savaştan arındırıp barış ve demokratik toplum ekseninde demokratik uzlaşı ve yöntemle hiç bekletmeden yeniden düzenlemenin vakti ve zorunluluğu gelmiştir. Bu konuda sırf AKP, MHP ve PKK değil, CHP ve diğer partiler de, kısaca Türkiye ve Kürdistan’daki tüm parti ve siyasi çevrelerin de dar birey ve örgütsel çıkarlara haps olmadan çözüm için görev üstlenmesi ve insiyatif alması gereklidir.
Unutmamak gerekir ki, barış ve demokratik toplum çağrısı Türkiye ve Kürdistan’da ve hatta tüm bölgede yaşayan herkes için, tüm halklar ve azınlıklar, dinler ve mezhepler ve özellikle de kadınlar için cumhuriyetin ikinci yüzyılının demokrasi ve özgürlüklerle taçlandırılması demektir. Bu olmadan barış-kardeşlik, ortak vatan ve yaşam sağlanamaz. Bunu başarmak için Önder Öcalan büyük bir risk almış ve PKK de kabul etmiştir. Top artık Türk devletindedir, siyasi ve hukuki zemini yaratması için adım atmalı, zira Kürt sorununu ve PKK’yi yaratan ve yine ilişkilerde savaşa ve kırılganlığa yol açan odur.
Türk devleti, rejimi, siyasi ve askeri kurumları da risk alarak, zehirli-kirli dile son vererek, hile-hurdadan uzak durarak, baskı, tehdit, provokasyon ve aşağılayıcılığa son vererek samimi ve ciddi bir şekilde barış ve demokratik toplum çağrısının gereklerini yerine getirirlerse barışa ulaşmak uzak değil. Ama bunun için de en başta Önder Öcalan’ın özgürleşmesi, örgütü, halkı ve tüm kesimlerle özgürce çalışması gerekir. Kürt cephesinin baş temsilcisini zindanda tutarak barış sağlanamaz.
Kuşkusuz Kürt-Türk barışı istense de sırf iki tarafın çabasıyla başarıya ulaşmayabilir. Her yerde bu tür sorunların çözümünde ulusal-bölgesel güçler de yer alıyor. Bu kural küresel ve bölgesel boyutu olan Kürt sorunu için de geçerlidir. Zaten sorunun kaynağında bizzat kendileri var. Önder Öcalan’ı esir edip İmralı’da tutanlar ve yine NATO üyesi olan Türk devletini bu savaşta destekleyen-ayakta tutanlar da onlardır. Dolayısıyla küresel-bölgesel güçlerin de onayı ve desteği olmadan Kürt sorununun barışçıl çözülmesi zordur. Zaten Türk devleti adım atıyor ve atacaksa demek bu güçlerin de zorlaması ve onayı sonucudur. Zaten bölgedeki ve dünyadaki konjönktür de buna uygundur ve zorluyor. Nitekim dünya ve bölge baş aktörlerinin, Önder Öcalan’ın çağrısını olumlu bulup desteklemelerinden de bu anlaşılıyor.
Kürt halkı ve dostlarının ise barış ve demokrasi çağrısını tarihi bir fırsat ve manifesto olarak görüp mücadeleye daha fazla sarılması gerekir. Yaşam var oldukça mücadele de vardır ve demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşam için bu daha gereklidir. Barış ve demokratik toplum çağrısı 21. yüzyılın stratejik hedef ve mücadele yöntemini belirliyor. Önder Öcalan’ın 90’dan beri geliştirdiği ve İmralı süreciyle de ideolojik-politik ve örgütsel gücüne kavuşturduğu demokratik modernite çizgisinin demokratik mücadele yöntemiyle halklar ve demokrasi güçleri lehine amacına kavuşmasını içeriyor.
Önder Öcalan mayın tarlasında yürümeyi, zor koşullarda imkanlar yaratmayı, iğne ucuyla kazanmayı ve kaos ortamında alternatif çözümler üretmeyi başaran bir liderdir. Koşullar varsa risk alıp hamle yapmaktan çekinmez. Amara’dan yol alışı, Lübnan sahasına gidişi, Avrupa’ya çıkışı ve İmralı’daki esaret süreci hep böyle risk ve hamlelerle doludur. 99 ortasında Avrupa ve dağdan gruplar çağırması, yine 2009’da Maxmur ve dağdan ortak grubun gelişi ve özellikle de 2013 sürecinde gerilla güçlerini sınır dışına çıkarması ve hakeza 2002’de yaşanan KADEK oluşumu hep böylesi risk ve atılımlardır. Bunlardan hep Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi büyüyerek-güçlenerek çıkmıştır. 21. yüzyılın en güçlü ve yenilmeyen devrimci hareketi ve halkı ve yine tüm devrimci-demokratik güçlerin ve halkların ilham kaynağı olan Rojava modeli böyle başarılmıştır.
Bugünkü hamleden de Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi güçlenerek çıkacaktır. Kürtler ulaştıkları özgürlük bilinci, politik ve örgütsel düzeyle en az savaş kadar barışı da başaracaklar. Küresel-bölgesel güçlerin hegemonya için savaşıp birbirini yıktıkları bir dönemde Kürtler güç ve imkanlarını savaşa değil, barış ve demokratik topluma yatırırlarsa daha fazla kazanacaktır. Şu an en güçlü dönemini yaşayan Kürt halkı, özel savaş yaftasına kanmadan Önder Öcalan’ı ve Özgürlük Hareket’ini daha güçlü sahiplenmeli ve mücadele etmelidir. Bilinmeli ki, bu hamlenin sonucu kesinlikle muhteşem olacaktır.