Psikolojik savaş şarlatanlığı
Forum Haberleri —

Türk Basını
- Türk özel savaş aygıtı her aşamayı yoğun propagandayla, psikolojik savaş argümanlarıyla karşılayıp zihinleri bulanıklaştırma, bir güvensizlik ve inançsızlık iklimi yaratarak halklarımızı kendi etki alanına çekip yönlendirme politikasını çok güçlü işledi ve bunu halen de sürdürüyor.
- Önder Apo'nun "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı", içeriği ve argümanlarının netliğine karşın, bir merkezden yürütülen psikolojik savaş operasyonlarıyla bir anda flulaştırıldı ve "şartsız, koşulsuz silah bırakma ve PKK'nin feshi” ön plana çıkarılıp yoğunca işlenmeye başlandı.
- Çağrı’yı bir birikimler bütünü ile birlikte okumak varken, özel savaş rejiminin ortamı bulanıklaştırma ve bulanık suda balık avlama yöntemine hizmet eden okumalarla sürece yaklaşmak, en çok da bu tutum sahiplerine kaybettirecektir.
NASRULLAH KURAN
Zihinleri bulandırmak, çelişki, kararsızlık, panik; bizim silahlarımız bunlardır.
A. Hitler
Psikolojik savaş, özel savaş stratejisinin üçlü sacayağından en önemlisini ve savaş teorisi açısından en sürekli olanını ifade eder. Bu manada sürekli savaş teorisi, psikolojik savaşın felsefi ve siyasal temelini oluşturur. Zihinlere yöneltilmiş bir zorbalık olarak psikolojik savaşla amaç, düşman olarak belirlenen gücün düşünce tarzını etkileyerek bozmak ve bozabildiği oranda da kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirip yönetebilmektir. Bunun bilinen en başlıca aracı ise propagandadır.
Bir savaş hilesi olarak halkın maneviyatını bozma, kafa karışıklığı, korku ve panik yaratarak yıldırma özelliği sebebiyle de aynı zamanda stratejik bir bozgunculuk aracıdır. Psikolojik savaşın en çok hayal kırıklığına uğramış, şok ve korku içerisindeki insanlar üzerinde etkili olduğu belirtilse de, bu belirleme eksiktir. Çünkü savaş stratejileri, psikolojik savaşın meydana getirdiği güçlü etkiden yola çıkarak hedef alınan topluluğun sosyolojisi ve sosyal psikolojisinin incelenmesini dayanak alarak yürütülmektedir. Dolayısıyla günümüzün psikolojik savaşları, bilimsel ölçütlerde yürütülen, salt maneviyatı zayıflamış kesimleri değil, bilinçli ve maneviyatı güçlü kesimleri de hedefleyen bir içerikte geliştirilmektedir. Hitler dönemi Savaş Bakanlığı Psikolojik Laboratuvar Servisi şefi A. Blav, daha o dönem, her ülkenin kendi gerçeğinden hareketle psikolojik savaşın yürütülmesi ve "propagandayı ulusun etkilenme yetisi üzerine kurma" gereğinden söz etmiştir. Halkın/ ulusun politik, kültürel, ekonomik ve manevi özellikleri güçlü-zayıf yönleri ile tespit edilip buna göre psikolojik savaş planlamalarına ve uygulamasına konu edilmişlerdir.
Psikolojik savaşın bu özelliklerini tekrardan hatırlamak ve güncel gelişmeleri onun prizmasından geçirerek yeniden anlamlandırmakta yarar var. Zira Bahçeli'nin Önder Apo’ya yönelik bin yıllık Kürt-Türk ittifakını canlandırma ve meclis daveti, Önder Apo'nun "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile vermiş olduğu yanıtın ardından yaşananlar, bize çarpıcı bir şekilde stratejik amaçlı psikolojik savaş ve taktik psikolojik savaşın iç içe uygulanma verilerini sundu. Öyle anlaşılıyor ki, Türk özel savaş aygıtı bunu başından beri planlamış olduğundan, her aşamayı yoğun propagandayla, psikolojik savaş argümanlarıyla karşılayıp zihinleri bulanıklaştırma, bir güvensizlik ve inançsızlık iklimi yaratarak halklarımızı kendi etki alanına çekip yönlendirme politikasını çok güçlü işledi ve bunu halen de sürdürüyor.
Birinci hedef kitle, Türk toplumunun Kemalist, demokrat ve sosyalist kesimleri idi. "Öcalan-DEM, AKP-Cumhur İttifakı ile anlaştı" algısı oluşturularak muhalefetin kendi içerisinde bölünmesi, çatıştırılması amaçlandı. Muhalefet içerisine sızdırılmış "Truva Atı" misyonlu provokatörlerin öncülüğünde Önder Apo’ya yönelik hakaretlerle süreç keskinleştirilmeye çalışıldı. Paralel bir çerçevede bu güçlerin kendi içlerinde bölünmeleri için ayrıca bir tazyik uygulanmaya başlandı. İmalata dayalı hiziplerle partiler kendi içlerinde çatışır hale getirilmek istendi. İkinci hedef kitle ise, Kürtlerdi. Yıllarca devrede tutulan acımasız özel savaş stratejisi ve taktiklerine rağmen, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ve Kürtleri bölmeyi başaramayanlar, bu sefer Kürt halkının kutsalına dönüşmüş olan değerlerini karşı karşıya getirerek bir yıkım, içe büzülme ve inançsızlığı geliştirmekle sonuç almak istediler. Önder Apo'nun "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı", içeriği ve argümanlarının netliğine karşın, bir merkezden yürütülen psikolojik savaş operasyonlarıyla bir anda flulaştırıldı ve "şartsız, koşulsuz silah bırakma ve PKK'nin feshi” ön plana çıkarılıp yoğunca işlenmeye başlandı. Öyle ki silahların hangi noktalarda bırakılacağı, PKK'ye ait milyon dolarların nasıl Türkiye'ye getirileceği, TV kanallarına ne olacağı, teslim olacak gerillaların hangi kamplarda toplanacağı, lider kadroların hangi Kuzey Avrupa ülkelerine gönderileceklerine dair "dahiyane fikirler”, zenginin malı züğürtün çenesini yorar misali neredeyse her gün, 24 saat basın ve medya propagandalarının değişmez tartışma konusu haline getirildi.
Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin, gerillanın Kürt toplumunun kutsalları haline geldiği ve maneviyatında önemli bir yer edindiği, herkesin bildiği bir gerçeklik. Özel savaş, devreye koyduğu yoğun psikolojik savaşla bu sefer bu hakikate ve bu hakikatin çatıştırılmasına oynadı. Özel savaş rejiminin bunda başarılı olup olmadığı ayrı bir tartışma-değerlendirme konusu. Ancak sahada yaşananlara bakıldığında anında algılama, tanımlama ve teşhir tutumunun gecikmesi, kafa karışıklıklarından söz edilmesi önemli bir eksiklik. Oysa Önder Apo net bir şekilde, Çağrı'nın yayınlanmasıyla birlikte ilk hafta içerisinde özgürleşmesi, özgür çalışma koşullarının oluşturulması, ardından çözüm için siyasi ve hukuki adımların atılması gerektiğini belirtmiş, bunların yapılmaması halinde ise "bilin ki bu iş boştur" demiştir. Ardından yoldaşlarını sürece afaki ve abartılı yaklaşmamaları konusunda uyarmıştır. Hal böyleyken, Önder Apo'nun hiçbir demokratik kazanım olmadan silahlı mücadeleye son verme ve PKK’nin feshini önerebileceğini düşünmek en hafif deyimle Önder Apo'yu bilmemek demektir. Unutmayalım ki, Önder Apo HPG Ana Karargah Komutanı değil, bir siyasal Önder, barış ve demokratik çözüm rêberliğidir. Varlığını demokratik ulus anlayışı temelinde başta Kürtler olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen halklar-uluslar adına politika yapmaya, bu doğrultuda strateji üretmeye adamıştır. Demokrasi ve sosyalizm davasının en kararlı ideolojik ve politik kuramcısıdır. "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı Önder Apo'nun bu vasıfları temelinde anlamak lazım gelir. İktidar da değil AKP-MHP-Ergenekon üçlemesi, CHP veya herhangi bir sol koalisyon olsa da Çağrı'nın içeriği değişmez, özünü korurdu. Bu nedenle özel savaş rejiminin ne dediğine değil, Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin ne dediğine bakılmalı, onların tutumları bağlamında yaklaşım belirlenmelidir.
Önder Apo'nun 73'ten başlayan ve günümüze uzanan mücadele gerçeği, bu doğrultuda oluşturduğu herkese açık düşünsel, eylemsel ve söylemsel bir birikim bulunmaktadır. Çağrı’yı bu birikimler bütünü ile birlikte okumak varken, özel savaş rejiminin ortamı bulanıklaştırma ve bulanık suda balık avlama yöntemine hizmet eden okumalarla sürece yaklaşmak, en çok da bu tutum sahiplerine kaybettirecektir.
Bütün abartılı güç gösterilerine karşın, mevcut devlet aygıtı en zorlu ve zayıf dönemini yaşamaktadır. Toplumun her kesimine yönelttiği saldırı ve operasyonlar, güç kaybının, zayıflamanın ve korkularının sonucudur. Uzun bir süreçten sonra ilk kez Türkiye halkları demokrasinin gerekliliği ve aciliyeti konusunda ortaklaşmış, birleşmiş bulunmaktadır. Önder Apo'nun "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı bu anlamda iktidarla ilişkilendirmekten çok, demokratik muhalefetin ortak hareket ve çıkış noktası, manifestosu haline getirilmelidir. Kürt-Türk ittifakı demokratik toplum ittifakı olduğuna göre, stratejik zekaya sahip her muhalif ya da demokratik güç oyunu buradan kurmaya azami özen göstermelidir.
Bırakalım özel savaş rejimi değişen zaman ve zemine rağmen değişmemekteki ısrarını sürdürsün. Biz, birlikteliğimizi güçlü demokratik temellerde inşa etmeye ve dinamik eylemlere dönüştürmeye bakalım.