Hepsini burada göz göre göre öldürdüler
Kadın Haberleri —
- Digor Katliamı’ndan yaralı olarak kurtulmayı başaran Pîroz ana binbir zorlukla hastaneye gitti. Ablukaya alınan hastanede tedavi olmasına izin verilmedi ve zehirlenmeye çalışıldı. Pîroz ana o günleri ‘Ne dertler gördük, yaşadık’ sözleriyle anlattı.
FELEKXAN SERHAT
1993 Serhad yazı. O dönem Kurdistan’da Kürt köyleri yakılıyor, beyaz Toroslara bindirilen insanlar kaybediliyor, yaylalara çıkmak yasaklanıyor ve halka koruculuk dayatılıyordu. Kars’ın Digor ilçesine bağlı köyler de bu yoğun baskılar altındaydı. Takvimler 14 Ağustos’u gösterdiğinde onlarca köyden binlerce yurttaş ilçenin 2 km girişinde bir araya gelerek baskılara karşı yürüme kararı aldı. Askerler yolları tanklarla kesmiş, özel harekatçılar tepelerde mevzilenmişti. Ellerinde tek bir silah olmayan ve yaşama hakkı için yürüyüşe geçen binlerce yurttaş bir anda kurşun yağmuruna tutuldu.
Fatma Parlak (22), Gülcan Çağdavul (8), Selvi Çağdavul (14), Yeter Kerenciler (13), Necla Geçener (14), Zarife Boylu (15), Erdal Buğan (17), Zeynep Çağdavul (19), Hacer Hacıoğlu (20), Suna Çidemal (21), Faruk Aydın (27), Cemil Özvarış (39), Gıyasettin Çalışçı (41), Hasan Çağdavul (43), Süleyman Taş (47), NurettinOrun (80) ve Tütiye Talan (66) direkt hedef alınarak katledildi. Kayıtlara göre 63 kişi yaralandı fakat sayının çok daha fazla olduğu biliniyor. Birçok yaralıya hastanede işkence yapıldı ve bazı yaralılar korkudan tedavi olamadı.
Bugün katliamın üzerinden tam 30 yıl geçti. Ardından onlarca insanda travma, acı, öfke ve yas bıraktı. Olaya tanık olmaya yaşım yetmese de 30 yıldır annemden, akrabalarımdan o günü dinlerim hep. Aslında her aile için zorlukların, acıların ve başka hikayelerin başlamasına neden oldu o kara gün. Yıllardır Digor’a her yolum düştüğünde köylülerimin katliamın yapıldığı yeri gösterip sessizce iç çekmesi benim için derin iz bırakacak. “Hepsini burada göz göre göre öldürdüler... Hiç uyarmadılar. Çocukları ve kadınları düşünmeden ateş ettiler” sözleri nereye gitsem benimle gelecek.
Katliamdan yaralı olarak kurtulanlar hastane de devletin baskısıyla karşı karşıya kaldığını söylüyordu. Bunu tanıdıklarımın yanı sıra basına demeç verenler de sık sık dile getirdi. Katliamdan vücudunun iki yerinden yara alarak kurtulmayı başaran 70 yaşındaki Pîroz Ana, o gün tüm yaşadıklarını gazetemize anlattı.
Pîroz ananın tedavi için hastaneye gitmeye çalışması ve hastanede karşılaştığı baskı aslında devletin gerçek yüzünü bir kez daha gösteriyor bizlere.
“Hastanede de duruşumdan taviz vermedim” diyen Pîroz ananın anlatımından hikayesi şöyle:
İki yerinden yaralandı
“Yürüyüşe ben Ahmet, Musa ve Ali gittik. Şu an hatırlamıyorum köyden kimler gelmişti ama bir sürü kişi gelmişti. Yürüyüş esnasında direkt ateş ettiler. İki yerden yaralandım, bir kurşun sırtımdan girip karnımdan çıktı, çıkmasaydı paramparça ederdi beni… Diğeri ise kolumdaydı.
Yerlerde bekletilen cenazeler
Yaralanınca alandan çıkıp eve geçmek için Şaban köyünden Mahmutların aracının önüne gittik. Mahmut’un karısı Fatma arabalarına binmemize izin vermedi. Ama onu dinlemeyipbindik. Hüseyin ve Mela dayılar hepsi arabadaydı, Nexşan’a geçecektik ama o kadar susamıştım ki bana bir bardak su vermelerini istedim. Askerler tüm yolları tutup, Digor’a doluşmuştu. Ölenlerin cenazesi yerde bekliyordu. Özel timler gelip cenazeleri aldı, bazı aileler de geldi aldı cenazesini. Nexşan’dan Hemîdê Topal da ‘Bir kızım tek var benden izinsiz geldi’ deyip kızının cenazesini alıp köye götürdü.
İki bardak su güç verdi
Nexşan’a varmak üzereydik susuzluktan ölüyordum. Mîrze dayı bana su vermelerini istedi. Herkes ‘ölecek’ dedi ama dayım ‘Olsun içsin, ölecekse o hasretle ölmesin’ dedi. İki bardak su içtim serum gibi geldi. Bizim köye geldiğimizde eşim yanımda oturdu.
‘Tüm bağırsakların dışarıda’
‘Sen yine mi yaralandın? Elbiselerin kanlar içinde’ dedi. Ben sadece kolumdan tek yaralandığımı sanıyordum. Heso’nun kız kardeşi Sînemxan’a elbiselerimi kaldırıp kanın nereden geldiğine bakmasını istedim. ‘Tüm bağırsakların dışarıda’ diye bağırmaya başladı. Eşarbıyla bağırsaklarıma içeri koyup bağladı. Eşim ağlayarak artık öleceğimi söyledi. Küçük oğlum Mîro’yu evde bırakıp katılmıştım yürüyüşe, süt dolan göğüslerim şişmişti.
Köye geldiğimizde yanımdakilere kardeşim Mustafa’ya beni doktora götürmesini söylemelerini istedim. Mustafa ‘Kız kardeşimdir ama ölse de götüremem, korkuyorum beni öldürecekler’ demiş. Tüm çevre köylerin yolunu tutmuşlardı, haklıydı beni doktora götürse öldüreceklerdi onu. O zaman rahmetli Eşref götürsün dedim. O da köprüye kadar götüreceğini yoksa tutuklanacağını söylemiş. Geldi ‘Seni Hecî Biro’nun hanına kadar götüreceğim fakat sonrası için korkuyorum’ dedi. Heci Biro’nun hanına kadar geldik. Rahmetli Hecî Rehîmegeldi, minder koydu ben, Aso ve Hecî Resul’un oğlu oturduk. ‘Kızım neden gittin? O küçük çocuğun ne olacak’ diye sordu Hecî Rehîme. ‘Artık gittim’ dedim. Bana sadece kuyudan su vermesini istedim. Eşref hatır isteyip köye döndü.
Hastane ablukaya alındı
Eşim Mahir, İncesu köyünden bir arkadaşından kamyonunu getirip bizi Kağızman’a götürmesini istedi. Büyük kamyona binip Akçay Karakolu’na vardığımızda etrafımızı askerler kuşattı. Kamyona binip ‘terörisler’ dediler. Mela dayıma başındaki tekkeyle nereye gittiğini soruyorlardı. Sesimizi etmedik, Kağızman’a kadar gittik. Hastanenin yolu bir türlü bitmiyordu. Her yer tanklarla asker doluydu yine. Bir kadın hastane önünde, ‘Sizi öldürecekler’ dedi. ‘Hiçbir şey yapamazlar dedim’ ona. Doktorun asistanı yanıma gelip ‘Yaralarını pansuman yapmama izin vermiyorlar’ dedi. Bir bez getirip bağlamasını istedim. Bağlayamadı, bizi ambulans vermeden Kars’a sevk edeceklermiş. Mahir gidip bir minibüs tutup getirdi. Yazık şoför de öldürüleceğinden korkuyordu. Binip Kars’a gittik. Ne dertler gördük yaşadık… İçeri girip tedavi olmama izin vermiyorlardı. Film çekilen yere gittik, ‘Bu iki yerinden yaralanmış, bunun dört böbreği var öldürün’ dediler.
Özel timlerden sürekli tehdit
Aso ile film çekmeye çıktık, çok soğuktu film çekilen yer. Muayenede kurşunun sıyırdığını ama iki yerden yaralandığımı söylediler. Doktor ‘Savaşa mı gittin?’ diye sordu. ‘Mecbur biz Kürdüz’ dedim. Orada da duruşumdan taviz vermiyordum. Özel timler ‘Sen yarın görürsün’ diye tehdit ediyordu beni o sırada. ‘Hiçbir şey yapamazsın’ dedim. Filmler çekildiğinde başımızdan ayrılmıyordular. Yanımda olan Hecî Resul bana ‘sus’ diyordu. Onun oğlu da yaralanmıştı. Öfkeden bana ‘sen ve oğlum neden ölmediniz’ diyordu. Bana neden yürüyüşekatıldığımı soruyordu sürekli. Ona tüm halkın katıldığını bu yüzden geri kalamadığımı anlattım.
Bir süre sonra yeşil giyimli başka doktor geldi bana ve yanımdaki akrabam olan kadına kim olduğumuzu sordu. Özel timleri kastederek ‘Gel bana yaslan, sizi üst kata çıkaracağım bu köpeklerin arasından çıkın’ dedi. Adam bizi özel timlerin arasından alıp üst kata çıkardı. Şu an yaşıyor mu bilmiyorum ama Allah işini rast getirsin.
Zehirlemeye çalıştılar
Bizi üst kata götürdükten sonra bir anda bulunduğumuz odanın kapısı çaldı. ‘Kim o diye’ seslendim. ‘Metê (hala) çabuk kapıyı aç, korkmayın, Kürdüm ve Kağızmanlıyım’ dedi. Yaralarım hala açık olduğu için Aso’ya kapıyı açmasını söyledim. Gelen genç bir kızdı. ‘Seni zehirleyecekler, kendi aralarında konuşuyorlardı. Kağızman’daki doktor kardeşim senin çocuklarını tanıyor. O sana söylememi istedi. Sana iğne vurmaya geldiklerinde sakın yaptırma. Hemşireler seni zehirleyecek. Sakın adımı söyleme’ dedi. Ona adını asla söylemeyeceğimi ve buradan uzaklaşıp dikkat çekmemesini söyledim.
Karnımdaki açık yaralarımla kalktım. Heso’nun kız kardeşi eşarbıyla karnımı bir kez daha bağladı. O sırada içeri bir hemşire girdi elinde iğneler vardı. Akşamdan beri aç susuz olduğumu yemek yemek istediğimi, iğne yaptırmayacağımı söyledim. O da mecbur bana iğne yapacağını söyledi. ‘Gel de yap gör’ dedim. Elinde iğneyle geldiği gibi ayağımla onu ittim,hemşire ve iğne bir yere savruldu. İğneyi elime alıp kokladığım, tarif edemeyeceğim boyutta bir koku vardı. Hemşire gitti ardından savcı, asker, polisler geldi... ‘Kalk kalk! Hem ayağını uzatıyorsun hem de hemşireyi dövüyorsun’ dediler. ‘İyi yaptım. Akşamdan beri aç susuz bekliyorum sen neden iğne gönderiyorsun?’ diye sordum. Buna karşılık, ‘Seni gebertmek için gönderdim. Seni gebertmeliyiz’ dedi. Odadan çıkmalarının ardından eşim ve yanımdaki akrabalarımla köye geri döndük. ”
Not: Haberdeki tüm isimler katliamdan yaralı kurtulan annenin talebi üzerine değiştirilmiştir. Adı geçen köyler ve diğer yer isimleri olduğu gibi bırakılmıştır.