İçeriden dışarıya kanatlanan hikayeler

Dosya Haberleri —

Osman Uludağ

Osman Uludağ

Cezaevlerinden aldıkları mektupları "Bir Çay da Senden Olsun", "Koğuşlardan Hücrelerden" ve "Ji Dema Çaya Qaçax" isimleriyle kitaplaştıran "Bizdenbize" grubunun kurucularından Osman Uludağ gazetemize konuştu. 

  • 2014 Nisan ayındaki "Bizdenbize" buluşmasında tutsaklarla dayanışma yapan arkadaşlar tarafından kendi aramızdaki ilişkiye tutsak arkadaşları da dahil etmek fikri ortaya atıldı. “Bizdenbize tutsaklar hattı” isimli bir grup kurduk. Bu grup, mektup yazmak, tutsakların acil gereksinimlerine cevap vermek, seslerini kamuya duyurma işleriyle uğraşıyordu. 
  • Kasım 2023 itibari ile 40’ı aşkın yazardan 100’e yakın Türkçe ve 25’i aşkın yazardan 50’ye yakın Kürtçe hikayeler toplandı. Ve hala da toplanmaktadır. Türkçe hikayelerin 35'i 'Koğuşlardan Hücrelerden' kitabında yayınlanmış ve büyük bölümü dağıtıldı. Kürtçe hikayelerin 18'i "Ji Dema Çaya Qaçax" kitabında yayınlandı. Ayrıca başka hikayeler de yayına hazırlanıyor.

HAKAN TÜRKMEN

Almanya'da 1998 yılında kurulan "Bizdenbize" grubu 2014 yılından bu yana tutsaklarla dayanışmak ve onların sesi olmak için çabalıyor. Bu dayanışmanın ürünü olarak "Bizdenbize" grubu yakın zamanda üç kitabın çıkmasına vesile oldu. İçeriden dışarıya süzülen hikayelerden "Bir Çay da Senden Olsun”, "Koğuşlardan Hücrelerden" Türkçe olanlardan oluşurken "Ji Dema Çaya Qaçax" de Kürtçe öykülerden oluşuyor. "Bir Çay da Senden Olsun”, tutsaklarla 2014 ve 2018 yılları arasındaki mektuplaşmaların sonucu olarak ortaya çıktı. Bu kitaplar da bazı hapishanelere 'sakıncalı' oldukları gerekçesiyle sokulmadı. 1972’de Almanya’ya işçi olarak gelen Osman Uludağ’la kendi hikayesini, "Bizdenbize grubunu ve çıkan kitapları konuştuk.

Öncelikle kişisel hikayenizi merak ediyoruz…

20 Eylül 1949 Amasya doğumluyum. Ailem, 1876-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Gürcistan/Batum’un bir köyünden Anadolu’ya göç etmiş. Gürcü kökenliyim. İçine kapalı Sünni bir kültürle, Yeşilırmak kenarında bir bağda büyüdüm. İlkokuldan sonra, Amasya’da İmam Hatip olmadığı için, meslek okuluna kayıt edildim. Bu okula, lise muadili olmasına rağmen sadece erkek öğrenciler alınırdı. 1969’de demirci olarak mezun olduktan sonra gurbet hayatım başlamıştı. Önce İstanbul’da bir müddet çalıştıktan sonra 1970’te askere gittim. 71 Mart askeri darbesi olduğunda 1 yıllık askerdim. Birliğim operasyonlara katılmasa da, üst düzeydeki askeri atamalardan, subaylar arası gruplaşmalardan, gazetelerden Türkiye’deki politik ortam hissedebiliyordu. Gerçi, devrimci gençlerin açıklamalarından, eylemlerinden onların cesaretlerine ve samimiyetlerine sempati duyuyordum ama bilgi düzeyimi ve kültürel inançlarım dolayısıyla hangi tarafta yer alacağıma karar veremiyordum. Askeri kışlaya komşu askeri bir hapishane vardı. Orada devrimci gençlere işkence yapıldığına dair söylentilerden ötürü, gece depo nöbetinde uzaktan o hapishaneye bakıp düşüncelere dalardım...

Almanya’ya ne zaman geldiniz? Devrimcilerle ilk temasınız burada mı oldu?

1972 Eylül’de Almanya’ya işçi olarak geldim. Devrimcilerle ve onların fikirleriyle tanışmam da burada oldu. Onları tanıdıktan ve dinledikten sonra güven duydum ve devrimciliği kabul ettim. Hamburg Türk İşçileri Cemiyeti seçimlerine katılmak ilk eylemim oldu. Burada 5 Mayıs 1974 yılında yapılan kongrede faşistlerle devrimci gençler arasında çıkan kavga da Neşet Danış adında bir devrimci köşeye sıkıştırılıp dövülerek katledildi. Birçok arkadaş gibi ben de yaralandım. Olay, hem politik hem linç gibi barbarca bir şiddet içerdiği için geniş yankı uyandırdı. Olayın tertipçisi Türk konsolosluk ve ataşelik görevlilerinin, Hamburg emniyet müdür, amir ve mensuplarının kimisi görevlerinden alındı, cemiyet feshedildi, yönetimi ve bozkurt şürekası dağıldı. Buna karşılık, bir üye olarak cemiyeti kongreye götürme talebim cemiyetler masası tarafından onaylanınca, dernek de gericilerden koparılıp devrimcilerin örgütü haline getirildi. Hamburg Türkiyeli İşçiler Derneği. 1976 Nisan’ında ATİF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu) kuruluş çalışmalarına Hamburg derneği delegesi olarak katıldım. Yönetim kuruluna dahil oldum ve daha sonra iki dönem de başkanlığını yaptım. 

Bu faaliyetlerinizden dolayı anti-komünist bir karaktere sahip Batı Almanya’da engellerle karşılaştınız mı?

Başkanlık yaptığım dönemde, bana ATİF faaliyetlerinden dolayı 1980 Nisan ayında Darmstadt savcılığı tarafından politik çalışma yasağı verildi. Çalışma ve oturma iznim kaldırılarak, Yabancılar Dairesi’ndeki dosyam, soruşturma ve kovuşturma için ilgili daireye getirildi. Ayrıca, yasaklama kararı kırmızı tükenmez kalem ile pasaportuma da işlendi. Geçici oturum için her üç ayda bir yabancılar dairesine başvurmak zorunda kaldım. Bu durum üç yıl sürdü. Bu durumdan kısa süre sonra 1980 Eylül askeri darbesi yapılmıştı. Peşinden gelen politik tartışmalar ve bölünmeler sonucu örgütsüz kaldım. O zamanlar örgütsüz kalmak, zordu. Türkiyeli örgütlerden uzakta Almanya anti-faşişt örgütleriyle beraber çalışmaya başladım. Bir taraftan, barikatlı çatışmalar, iltica çalışmaları, getto sorunları, savaş karşıtı eylemler gibi politik aktivitelerin yanı sıra, sosyal pedagoji eğitimi aldım ve çeşitli kolektif kuruluşlarda emekli oluncaya kadar çalıştım.

 

 

Sizin kurduğunuz "Bizdenbize" grubu var. Bu grubun kuruluşu nasıl oldu?

1998’in sonlarında birkaç arkadaşla, dağılmış eski örgüt arkadaşlarımızı aramaya başladık ve nostaljik bir buluşma tertipledik. Çağrılar ve mektuplar “Bizdenbize” rumuzuyla yazılıyordu. Girişim rağbet gördü ve bir “bizdenbize” çevresi oluşmaya başladı. Çevredeki arkadaşlar başlangıçta tek kalmış eski örgüt arkadaşları idi, politik bir birlik içinde olmadıkları gibi kendilerini ifade edebilecekleri bir örgütleri de yoktu. Zaten örgüt enflasyonu olduğu bir dönemde yeni bir örgüt olmak fikrine de sıcak bakmadık ve bütün sol örgütlere aynı mesafede konumlandık. Çalışmalarımızı, otonom politik çalışmalar yapan veya maddi ve manevi bakımdan zor durumda olan arkadaşlarla dayanışma ile sınırlandırıyorduk. Buluşmalarımızı da tanıdık arkadaşlarla ve sessiz sedasız bir şekilde tertiplerdik. Bu iletişim ağı başlangıçta bültenler aracılığıyla, sonra bir internet sitesi ve e-mail sistemi ile işletildi. 2014 yılından beri de Facebook ve WattsApp aracılığıyla sürdürülüyor.

Peki bu grubun tutsaklarla dayanışması ne zaman başladı?

2014 Nisan ayındaki "Bizdenbize" buluşmasında tutsaklarla dayanışma yapan arkadaşlar tarafından kendi aramızdaki ilişkiye tutsak arkadaşları da dahil etmek fikri ortaya atıldı. Buna göre; en az 15 tutsak için 1 yıl müddetle ayda 50 Euro maddi dayanışmada bulunulacak ve o tutsakla mektup dostluğu kurulacaktı. Bu işler de “Bir Çay da Senden Olsun” isimli bir kampanya ile yapılacaktı. Yeni kurduğumuz Facebook sayfası da bu iş için kullanılacaktı. Hapishane çalışması yapan tanıdık kurumlardan tutsak adresleri alındı. Yeni kurulan Facebook sayfamızdan dayanışmacılar bulundu ve dayanışmacı-tutsak ilişkisi sağlanarak gelişim onların inisiyatifine bırakıldı. Dayanışmacıların çoğunluğu gerçekten de maddi dayanışmalarını sağladılar, mektuplaşma işini ben üslendim. “Bizdenbize tutsaklar hattı” isimli bir grup kurduk. Bu grup, mektup yazmak, tutsakların acil gereksinimlerine cevap vermek, gelen mektupları bilgisayara yazmak, Facebook sayfasında yayınlamak veya kitap ve broşürler aracılığıyla tutsak seslerini kamuya duyurmak işleriyle uğraşıyordu. 

Kitaplar da bu dayanışmanın mı bir ürünüydü?

Kitapların ilki 2019 yılında kampanyaya ithaf “Bir Çay Da Senden Olsun” ismiyle çıktı. Kitap, mahpus mektuplarının yanı tutsakların yakalanmalarından itibaren içinden geçtikleri gözaltı, tutukluluk, yargılama ve hükümlülük süreçlerinin nasıl işlediğini açıklamaya çalışıyor. Mektuplar, Haziran 2014 (Suruç Katliamı) ile Aralık 2018 (Efrîn’in işgali) tarihleri arasında yazılmıştır. Kitaba giren paragraflar üç konuya ayrılmıştır; genel sohbet, cezaevi koşulları ve siyasi olaylar. Kitapta ayrıca, Almanya/Münih’te yargılanan TKP/ML tutsakların mektuplarına da yer verildiği için, okuyucuya Türkiye ile Almanya cezaevlerini nispeten de olsa karşılaştırma imkanı vermektedir.

Ekibinizin kitap çalışmaları devam edecek mi?

Kasım 2023’te çıkartılan, Kürtçe "Ji Dema Çaya Qaçax" ve Türkçe "Koğuşlardan Hücrelerden" kitapları “Hapishane Hikayeleri” projesinin 1. ve 2. kitaplarıdır. Serinin 3. ve 4. kitapları da hazırlanmaktadır. Bu kitapları önemli kılan ise sadece içerikleri değil, aynı zaman da içeriyi ve dışarıyı bir hedefte birleştiren büyük ve geniş çaplı bir aksiyonun sebebi ve aracı olmasıdır. Hemen hemen her hikayenin, kalemden çıkıp, kitaba girinceye kadar geçtiği aşamalarda yaşadığı ayrı bir hikayesi vardır. Aslında plan sadece hapishanelerde geçen olayları anlatan Türkçe bir kitap çıkartmaktı. Sonuçta hikayeler de halk türküleri gibi bir çok ortamda söylenebilen ve söylendikçe güzelleşen bir işleve sahiptir. Bizlere türlü olaylar anlatır ve hayat bilgimizi çoğaltırlar. Tutsakların yaşadığı dünyanın hikayeleri de bizlere birçok bilgiler verebilir. Bu projenin planlanmasında özel bir detayda, bu proje vasıtası ile Kürt devrimcileri ile de ilişki kurmak fikridir. Çünkü onlarsız yapılacak her genel iş yarım katılımlı bir iş olur. İlk kitapta onlarla henüz içli dışlı bir ilişki oluşturulmamıştı. 

Kampanya hikaye toplama çağrısı ile başlatılmıştı. Peşinden yapılan “Hevallere ulaşma çağrısı” da elden ele tutsaklar arasında dolaşıma girmişti. Hevaller de projeyi olumlu karşılamış ve Türkçe hikayeler gönderiyorlardı. Bir gün hiç hesapta yokken Tekirdağ'da yatan Mehmet Sait Dayan hevalin gönderdiği Kürtçe hikaye sevinç ve şaşkınlık yaratmıştı. Çünkü hapishanelerden Kürtçe bir hikayenin çıkabileceği düşünülmemişti. Bu durumda derhal projedeki ilk değişiklik gerçekleştirilmiş ve ana dilde yazılmış hikayeleri Türkçe tercümeleri ile birlikte yan yana yayınlama kararına varıldı. Bu da yine bir çağrı ile bütün tutsaklara duyuruldu ve yazabilen arkadaşlardan anadilde yazmaları talep edildi.

Ancak sanırım bu fikir sonra değişti değil mi?

Toplanan hikayelerle PEL Yayınevi'ne başvurulduğun da onlar Kürtçe hikayelerin Türkçe tercüme ile birlikte yayınlanmasının Kürtçe'nin aleyhine olduğu konusunda uyarı da bulunmuşlardı. Türkçe dili, Kürtler arasında da egemen dildir ve Kürtçe okuyup yazmasını bilen Kürt sayısı azdır. Dolayısıyla tercümesi ile birlikte yayınlanan Kürtçe bir hikayeye sadece göz gezdirilecek ama zorluk çekeceği için Türkçe tercümesini okuyacaktır. Dezavantajlı bir durumdaki Kürtçe dilinin gelişebilmesi için “Pozitif ayrımcılık” yapılması, yani tercüme edilmeden yayınlanması Kürtçe okuyup yazmanın yaygınlaşması için gerekli adımlardan birisidir. Bu gerekçeye hak verdik. Konu tutsaklara ve çevreye açıklandı ve olumlu tepkiler alındı. Böylece, plan bir sefer daha ve tamamen değişti. Artık söz konusu olan bir Türkçe hikaye kitabı değil, anadilde yazılmış hapishane hikayeleri serisidir. Kürtçe hikayelerin tercüme edilmeden yayınlanacağı ilan edildikten itibaren Kürtçe hikayeler de birdenbire birbirleriyle yarış edercesine gelmeye başladı.  

Kasım 2023 itibari ile 40’ı aşkın yazardan 100’e yakın Türkçe ve 25’i aşkın yazardan 50’ye yakın Kürtçe hikayeler toplandı. Ve hala da toplanmaktadır. Türkçe hikayelerin 35’i "Koğuşlardan Hücrelerden", kitabında yayınlanmış ve büyük bölümü dağıtıldı. Kürtçe hikayelerin 18’i "Ji Dema Çaya Qaçax" kitabında yayınlandı. Ancak içindeki önemli özürlerden ötürü dağıtımdan kaldırılmıştır. Bu kitap düzeltilip, düzenlenip yeniden çıkarılacaktır. Ayrıca yayınlananların dışında arta kalan hikayeler de yayına hazırlanmaktadır.

 

* * *

Mektupların yolculuğu!

Tutsaklarla iletişime nasıl geçiyorsunuz, zorlukları oluyor mu?

Çalışmalarımızla ilgili iletişimler, tutsak aileleri ve mektuplar aracılığıyla yürütüldü. Mektup iletişimleri sırasında, adresler ve kişilerin karıştırılması ve yanlış anlaşılmalar doğaldı ve gülüp geçilmişti. Ancak gelen, giden mektupların sık sık adresine ulaşamadan kaybolması hem emek kaybı, hem de zaman kaybı olması açısından sıkıntı verici idi. Bir daha kaybolmasın diye taahhütlü yazmak veya aynı mektubu aynı anda bir kaç adrese birden göndermek gibi önlemler almak zorunda kaldık. Kaybolmayan mektupların kimisi “Örgütsel ilişki” suçlaması ile ya hiç verilmedi ya da “yasak” statüsüne alınan bazı kelime, cümle, paragraf veya sayfaları sansürlenip verildi. En kötüsü ise mektup iletişiminde, tutsaklara ekonomik kolaylık sağlamak için verilen Türkiye posta adresini kullanma imkanının kalmaması idi. Bu adres Dönüşüm Yayınları'nın adresi idi ve yayınevi çalışanı gazeteci Çetin Deste mektup iletişimini sağlıyordu. Çetin Deste 22 Aralık 2022’de hem de iletişimin en yoğun döneminde gözaltına alındı. Suçu, “Bir Çay da Senden Olsun” kitabının ilk satışından elde edilen cüzi bir miktarın tutsaklara göndermesi idi. Olay 2019 Eylül ayında olmuştu, Kitapta yazar olarak benim adım vardı ve aslında o yayınevi çalışanı olarak talimatlara uymuştu. Çetin Deste “Silahlı terör örgütüne üye olma, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanuna Muhalefet” suçlamasıyla 4 gün gözaltında tutuldu. Adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Yargılanması 1 yıl sonra yapıldı, davası ve yurtdışı yasağı hala sürüyor. Çetin Deste’nin daha fazla problem yaşamaması için Türkiye adresinden vazgeçildi. Yeni bir adres de hala bulunamadı. Mektup iletişiminin yeniden sağlanması ise ayrı bir uğraş oldu. Bazı tutsak arkadaşlar mektuplarını pahalı tarifeden yurtdışına gönderdiler. Bazıları dışarıdaki tanıdıkları aracılığıyla gönderdiler, yanlış anlaşılan adreslere de gönderenler oldu, hiç göndermeyenler de. Aynı sorunlar, bir müddet giden mektuplarda da yaşandı. Araya bir de sürgün furyası girmişti. Uğraş, çok zamana, emeğe ve ekonomik külfete sebep oldu ama iletişim eskisinden daha da sağlam bir şekilde inşa edildi. İnsan dümdüz duran demir bir duvarın bile arkasına geçebiliyor. Bir yolunu mutlaka buluyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.