Rojava militanlığını her yere taşımalıyız

Dosya Haberleri —

Rojava Devrimi

Rojava Devrimi

Fransız Hukukçu-Yazar Pierre Bance, “Devrimi korumak için bulunduğumuz her yerde Rojava Devrimi’nin militanlığını yapmalıyız" dedi.

  • Rojava’da amaç, doğrudan demokrasiye, yani kararların komünlerden geldiği ardından piramidin üst kademelerine iletildiği, bölgeyi ve federasyonu tanıyan bir sisteme ulaşmaktır. Bu nedenle, federasyonun üst makamları, tabanda komünler düzeyinde alınan kararları koordine etme ve uygulama rolüne sahiptir. Bu sistem temelde Rojava’yı çevreleyen diğer tüm sistemlerden çok farklıdır.
  • Demokratik Konfederalizm özgürlükçü federal bir toplumdur ve bence anarşist geleneğin bir parçasıdır. Ancak Rojava’da tam olarak uygulanmadı, ulaşılması gereken bir hedef. PKK ve KCK, Rojava’da Demokratik Konfederalizm’in inşa edildiğini teyit ediyor. Bununla birlikte, sıklıkla ortaya atılan bir sorun da, halkın Demokratik Konfederalizm’in gerçekte ne olduğunu anlamakta zorlanması.
  • Sorun Rojava’daki mahkemelerin ve Adalet Divan’ının uluslararası arenadaki meşrutiyeti. Bu mahkemeler, zaten Suriyeli cihatçıları yargıladı. Yabancı cihatçıları da yargılayabilirler, bunun önünde bir engel yok çünkü cihatçılar suçları Suriye’de işledi. Ancak Rojava mahkemelerinin verdiği mahkûmiyet kararlarının uluslararası değerinin ne olacağı henüz belli değil. Çünkü Rojava hala tanınmış değil!

SERKAN DEMİREL

Türk devletinin aralıksız saldırıları ve batılı güçlerle Rusya’nın iki yüzlü politikalarına rağmen, 19 Temmuz 2012’de halklara büyük bir umut olan Rojava Devrimi, 11. yılını geride bıraktı. Toplumun haklarının daima geri planda tutulduğu ve baskıcı rejim politikalarının hakim olduğu Ortadoğu topraklarında Rojava Devrimi, halkların eşit temsiliyet ilkesiyle doğrudan karar süreçlerine dahil olduğu 3. Yol inşası temelinde gerçekleşti. Dünya halkları tarafından Kadın Devrimi olarak da tarihe adını yazdıran bu devrim, insanlığın üzerine karabasan gibi çöken DAİŞ’e ve onu destekleyen devletlere karşı savaşanların büyük bir zaferi oldu. Rojava’da inşa edilmek istenen sisteme karşı elbette hayranlık olduğu kadar eleştiriler de var. “Kurdistan için başka bir gelecek” ve “Rojava’nın Büyüleyici Demokrasisi” adlı iki kitabı bulunan bu alanda ciddi çalışmalar yapmış Fransız hukukçu, yazar ve yayıncı Pierre Bance, Rojava Devrimi'ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Öncelikle, sizi Rojava Devrimi üzerine çalışmaya iten motivasyonla başlamak isterim. Bize çalışmaya başlama sürecinizi anlatır mısınız?

Beni bu çalışmaya iten bölgede yaşanan devrime dönük yoğun merakım ve sempatim oldu. Rojava Devrimi’ni burada keşfettiğimizde 2014 yılıydı. Rojava Toplumsal Sözleşmesi yayınlandığı dönemde militan çevrelerde birbiriyle çelişen çok sayıda söylem vardı. Kimileri Rojava'da artık Demokratik Konfederalizmin kurulduğunu iddia ederken, kimileri ise PKK'nin bölgede Marksist-Leninist bir girişim yürüttüğünü savunuyordu. Bu görüş ayrılıkları karşısında konu üzerinde çalışma gereksinimi hissettim. Öcalan’ın eserlerini yanı sıra o dönem çok bahsedilen Murray Bookchin eserlerine de başvurdum. Rojava Toplumsal Sözleşmesi ve mevcut tüm belgeleri dikkatle inceledim. İşte o zaman bunun ikisi de olmadığını anladım. Bu, ne Demokratik Konfederalizm’in ne de PKK’nin savunduğu ideolojinin basitçe aktarılmasıydı. Konuya ilişkin temel motivasyonum böyle başladı.

‘Rojava'nın Büyüleyici Demokrasisi’ adlı kitabınızda Rojava Devrimi’nin farklı süreçlerini inceliyorsunuz. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Toplumsal Sözleşmesi'ni ve bölgede inşa edilmekte olan sistemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumsal Sözleşme’yi, Rojava tüzüğünü tanımlayabileceğimizden daha fazla tanımlamaya çalışmalıyız. Bunun bir anayasa olduğunu söyleyebilirsiniz ama aynı zamanda olmadığını da iddia edebilirsiniz. Devrime atıfta bulunan ve devrimi gözlemleyenler için referans görevi gören bir metin. Yürürlüğe konan kurumsal süreç de biraz karmaşık çünkü doğrudan demokrasi sistemi, parlamenter sistemle birleştirilmeye çalışılıyor. Doğrudan demokrasi, parlamenter olmayan devletsiz bir toplum anlamına geldiğinden, birçokları için bu uyumsuz görünebilir. Ancak sistem şimdilik bu şekilde işliyor. Amaç devletsiz komünalist bir doğrudan demokrasi sistemine ulaşmak. Ancak Rojava'da bu durum aşamalı olarak gerçekleştiriliyor. Bu deneyim ilginç çünkü özgürlükçü sosyalizmi inşa etmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Toplumsal Sözleşme’nin ana unsurları nelerdir ve Rojava’daki sistemin bölgedeki diğer siyasi sistemlerden farkını nasıl açıklıyorsunuz?

Rojava’da amaç, doğrudan demokrasiye, yani kararların komünlerden geldiği ardından piramidin üst kademelerine iletildiği, bölgeyi ve federasyonu tanıyan bir sisteme ulaşmaktır. Bu nedenle, federasyonun üst makamları, tabanda komünler düzeyinde alınan kararları koordine etme ve uygulama rolüne sahiptir. Bu sistem temelde Rojava’yı çevreleyen diğer tüm sistemlerden çok farklıdır. Burada Esad’ınki gibi bir diktatörlükten, Türkiye’deki otoriter demokrasiden ya da Irak Kurdistan’ının klan demokrasisinden bahsetmiyorum, onlarla kıyaslayamam bile. Rojava sistemi tamamen farklı, bu yüzden bölge güçleri tarafından kabul edilmiyor ve hedef haline getiriliyor.

Rojava'da inşa edilen sistemin, 24 yıldır esir Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Demokratik Konfederalizm paradigmasından esinlendiğini biliyoruz. Öcalan'ın fikirlerini ve bunun Rojava'daki sistem üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basit ve hızlı bir şekilde ifade etmek gerekirse, Demokratik Konfederalizm özgürlükçü federal bir toplumdur ve bence anarşist geleneğin bir parçasıdır. Ancak Rojava’da tam olarak uygulanmadı, ulaşılması gereken bir hedef. PKK ve KCK, Rojava’da Demokratik Konfederalizm’in inşa edildiğini teyit ediyor. Bununla birlikte, sıklıkla ortaya atılan bir sorunda, halkın Demokratik Konfederalizm’in gerçekte ne olduğunu anlamakta zorlanması. Rojava yetkilileri de bu sistemin oluşumundaki zorluklara sıklıkla dikkat çekiyor.

Peki, bu sistemin bir örneğini bir yerde görmek mümkün mü?

Hayır, aktüel olarak böyle bir örnek yok. Ama tarihi örnekleri var. Fransa Komünleri ve Özgürlükçü İspanya gibi. Yani günümüzde Rojava sistemine en yakın Meksika’daki Chiapas’tır. Ancak Chiapas, Rojava ile aynı büyüklükte ve aynı ideolojik konuma sahip değil. Chiapas, nüfus açısından çok daha küçük, doğrudan demokrasilerini örgütleyen, etnik örgütlenmeye sahip bir bölgedir. Bu doğrudan demokrasi örneği, çok etnikli bir topluma sahip olan Rojava’daki durumdan çok farklı. Bununla birlikte, doğrudan demokrasinin Chiapas’ta işlediği doğrudur.

Rojava’da inşa edilmesi hedeflenen sistemin önündeki zorlukları nelerdir?

Öncelikle jeopolitik durum. Rojava’nın dıştan ve içten karşı karşıya kaldığı savaş hali. Dıştan Türkiye’nin, içte DAİŞ’in saldırıları, amaçlanan siyasi sistemin inşasını engelliyor. Bu saldırılara rağmen, Rojava yöneticilerinin sağduyusunu takdir etmeliyiz; sistemi otoriterliğe doğru yönlendirmemeye, doğrudan demokrasi hedefine bağlı kalmaya ve bu anlamda sistemi korumaya çalışıyorlar.

Bir diğer sorun da sistemsel boyutta farkındalık yaratma. Bu sistemi uygulayabilecek bir nüfusa sahip olmadan komünal kolektivizmi basitçe empoze edemezsiniz. Rojava’daki durum Aragon ve Katalonya’da yaşananlardan büyük bir farklılık gösteriyor. Buralarda halk yoğun bir şekilde sisteme katıldı çünkü uzun bir süre sendikacılıkla uğraşıyorlardı. Devrim gerçekleştiğinde, hemen işletmelerde ve tarım topluluklarında öz yönetim kurdular. Rojava’da durum böyle değil, dolayısıyla karşılaşılan zorlukta bundan kaynaklanıyor. Dahası, komünalizmin parlamentarizme üstün gelmesinin nasıl sağlanacağı gibi yapısal sorunlar da olabilir. Diğer her şey birbiriyle bağlantılı ve bölgede barış sağlanana kadar bu biraz zor olacak. Ama şunu da özellikle belirtmek gerekir; Rojava’daki zorluklara rağmen umut çok büyük.

Bu zorluklar uluslararası toplumun Rojava’ya dönük tutumundan da kaynaklanıyor. Kürtler, DAİŞ’in yenilgisinin ardından yalnız bırakıldı. Batı’nın bu tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sadece Batı değil aynı zamanda Rusya da Kürtleri yalnız bıraktı ve ihanet etti. Kürtler özellikle üç defa kaderlerine terk edildi. Bunlardan ilki 2016-2017’de Türkiye’nin DAİŞ ile mücadele edeceği bahanesiyle bölgeye girmesine izin verilmesiydi. Türkiye’nin asıl amacı Kürtlerin 3 kantonu birleştirmesini engellemekti. 2018’de ise Efrîn’in işgali var. Sinik bir şekilde “Zeytin Dalı Hareketi” olarak adlandırıldı. O dönem Rusların Efrîn’de bir üssü vardı. Ruslar bu üssü boşaltarak Türklerin bölgeyi işgal etmesini sağladı. Bir diğeri ise Ekim 2019’da gerçekleşen Serêkanîye ve Girê Spî’nin işgaliydi. Burada da Trump askerlerini Rojava’dan çekme kararı aldı. Türkler bundan faydalanarak bu sınır hattını işgal etti. Daha sonra Amerika geri dönmüş olsa da, dönme nedeni Kürtlere yardım etmek değil bölgedeki petrol kuyularını korumak amaçlıydı. ABD, buradaki petrol kuyularının Rusların, Türklerin veya DAİŞ’in eline geçmesini istemedi. Bunları göz önüne alarak söyleyebilirim ki, Kürtlerin dostu yok.

Rojava’nın statüsü neden tanınmak istenmiyor?

Rojava küçük bir ülke, jeopolitik olarak büyük bir öneme sahip değil Batılı ülkeler için. Rojava’da, petrol ve buğday olsa da bu diğer bölgelere oranla çok az. Bölgede daha çok Rus ve Amerika’nın kendi arasındaki rekabetini görüyoruz. Bu da iki gücün Ortadoğu’daki politikasının sadece çok küçük bir parçasını oluşturuyor. Diğer ülkeler Rojava’yı desteklese de bu destek tıpkı Fransa’nınki gibi muğlak bir destek. Fransa Rojavalı yöneticileri ağırlıyor ama hiçbir şey yapmıyor. Türk cephesinde bakacak olursak, Türkiye kendi sınırında özellikle demokratik bir modele sahip olan bir Kürt otonom bölgesi istemiyor. Çünkü bu modelin Türkiye içerisindeki Kürtlere örnek olmasından korkuyor.

Türkiye’nin Rojava’ya dönük saldırılarının temel amacı Rojava’daki otonom bölgeyi engellemek mi yoksa orada var olan ve hayata geçirilmek istenen sistemi yok etmek mi?

Her ikisinin de olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ın çıkıştaki temel amacı, Birleşmiş Milletler’de dile getirdiği gibi, Suriye içine giren 30 km’lik bir alandan oluşan bir güvenlik şeridi oluşturmaydı. Bu bir anlamda Rojava’nın büyük illerini içine alma anlamına geliyordu. Ama iyi biliyoruz ki, Erdoğan  Rojava’nın tamamını, Irak’ın bir bölümünü özellikle Irak Kurdistan’ını hatta Musul’u ve diğer bölgeleri işgal ederek Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden inşa etme hayalini gerçekleştirmek istiyor. Bu emperyalist Türk anlayışı, sınırlarını ulus devlet mantığı içerisinde büyütmek istiyor. Bunlara ek olarak Rojava’da inşa edilen demokratik model yapısından endişe ediyorlar. Yani, kendi kapısında demokratik bir modelin var olma korkusunu yaşıyorlar. Türkiye Suriye’de uluslararası hukuku ihlal ediyor. Buna dönük BM’nin raporları da var. BM’nin başka ülkeler tarafından da Suriye’de hukukun ihlal edildiğine dönük raporları var. Ama bu durum kimsenin umurunda değil çünkü BM dikkate alınmıyor. BM’nin Suriye’deki pozisyonu ABD ve Rusların bölgedeki pozisyonuyla aynı. Rojava’nın başka ülkeleri kızdırmasını gerektirecek kadar önemli bir toprağı yok. Örneğin Fransa’nın Rojava konusunda Türkiye ile bir sorunu yok.

Binlerce DAİŞ’li bugün Rojava cezaevlerinde tutuluyor. İyi biliyoruz ki, Türkiye bölgeyi işgal ederse DAİŞ'lilerin serbest bırakılma olasılığı yüksek. Bu durum Avrupa ve Batı için bir tehdit oluşturmuyor mu?

Evet, bu gerçek. Bu cihatçıların durumu hakkında Kürtler bazen eleştiriye bile uğruyor. Bu skandal bir durum çünkü cihatçılar bir anlamda Batı’nın ve Ortadoğu’nun istikrarını korumak için de hapsedildi. Fransa, çocukları ve kadınları kademeli olarak ülkeye getiriyor ama erkekleri değil. Aslında uluslararası hukuk çerçevesinde bölgedeki tutuklu cihatçıları geri almak için hiçbir engel yok. Ancak kamuoyunun tepkisi nedeniyle bu cihatçılar Fransa’ya geri getirilmek istenmiyor. Kamuoyu baskısı nedeniyle bazı kadın ve çocukların geri getirilmesinde de büyük zorluklar yaşandı. Buradaki kamuoyu düşüncesi bu cihatçıları geri almama yönünde, ancak bu büyük bir hata, çünkü bir gün Türkiye bölgeyi işgal ederse kesinlikle bunlar serbest kalacak. Sadece bu değil, geçen yıl DAİŞ’in Hesekê cezaevinde yaptığı saldırı. Bu tür olaylar bu cihatçıların serbest kalmasını sağlayabilir.

Rojava’daki DAİŞ’lilerin yargılanması için uluslararası güçler Rojava ’da uluslararası bir mahkeme kurabilir mi?

Burada uluslararası hukuk sorunu var. Rojava uluslararası arenada mevcut bir ülke değil. BM için de Rojava, Suriye’nin bir parçasıdır. Buradaki temel soru, bu mahkemeyi kurmak için Suriye ile antlaşmaya bir ihtiyaç var mı? Bu mümkün olabilir, çünkü Rojava hala Suriye’nin bir bölgesi olduğu için pek çok mesele Suriye’den geçiyor. Şimdi, eğer gerçekten uluslararası bir mahkeme kurmak istiyorlarsa, bunu yapmalarını engelleyecek hiçbir şey yok. Bunu Yugoslavya ve diğer ülkelerde yaptılar.

Peki, Kürtler yabancı DAİŞ’lileri kendi mahkemelerinde yargılayabilir mi?

Burada da aynı problem var. Sorun Rojava’daki mahkemelerin ve Adalet Divan’ının uluslararası arenadaki meşrutiyeti. Bu mahkemeler, zaten Suriyeli cihatçıları yargıladı. Yabancı cihatçıları da yargılayabilirler, bunun önünde bir engel yok çünkü cihatçılar suçları Suriye’de işledi. Ancak Rojava mahkemelerinin verdiği mahkûmiyet kararlarının uluslararası değerinin ne olacağı henüz belli değil, çünkü bu mahkemelerin uluslararası hukuka göre meşrutiyeti yok. Rojava hala tanınmış değil!

Rojava devriminin aynı zamanda “başka bir dünya mümkün” diyenler için de bir umut olduğunu biliyoruz. Bu amaçla çok sayıda enternasyonalist Rojava’ya giderek devrime destek verdi. Bu bağlamda Rojava Devrimi’ni korumak için uluslararası alanda ne yapılabilir?

Ben, Demokratik Suriye Güçleri’nin savaşmak için artık enternasyonalistlere ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum. Ama her halükârda QSD Rojava’ya gitmek isteyenlere bir engel çıkarmıyor. Kişisel olarak, bulunduğumuz her ülkede Rojava Devrimi’ni tanıtmanın çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Bir anlamda bulunduğumuz her ülkede Rojava militanlığı yapmaktan bahsediyorum. Örneğin, Rojava tarihini, siyasal yapısını, oradaki işleyişin nasıl olduğuna dönük bilgilendirme yapmak gibi. Bir bütün olarak oradaki devrim gerçekliğini anlatmak gerekir. Yine söylüyorum, Rojava Devrimi üzerine bilgilendirme yapmak çok önemli.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.