Seyrê û Eliyê Memed hikayesi
Kültür/Sanat Haberleri —
- Dengbêj Miradê Kinê’nin sesinden 35 yıl önce dinlediği Seyrê û Eliyê Memed’in aşk hikayesinin peşine düşen Semire Demirel Kut, hikayeyi kendi hayal gücü ve düşünceleriyle harmanlayarak “Evîna Rast” ismiyle kitaplaştırdı.
AHMET KANBAL - MA/MÊRDîN
Serhed Bölgesi'nde 17-18’inci yüzyılda yaşanmış bir aşk hikayesi olan ve Dengbêj Miradê Kinê’nin 1960’lı yıllarda kayda alınan sesiyle günümüze ulaşan Seyrê û Eliyê Memed hikayesi Semire Kut Demirel tarafından farklı bir bakış açısıyla “Evîna Rast” adıyla kitaplaştırıldı.
Kürtçe olarak ve Sîdar Yayınları’ndan çıkan kitap, Demirel’in yazarlığa adım attığı ilk kitabı oldu. 17-18’inci yüzyılları arasında Serhed Bölgesi’nde Hesenan ve Heyderan aşiretinde Seyrê’nin amcasının oğlu Eli’yle aşkını ve sığındıkları bir başka aşiret liderinin ihaneti sonucunda yaşananları konu alan kitapta Hesenan ve Heyderan aşiretinin tarihine de yer veriliyor. Miradê Kinê’nin klamında aktardıklarının yanı sıra Demirel’in yaptığı araştırmalar sonucunda hikayeyi bilenlerden edindiği bilgileri de harmanladığı kitapta, Kürtlerde kadının konumu ve kadının direngenliğine dikkat çekiliyor.
Siyaset içinde kültürümüzü öğrendik
Ailesiyle birlikte 24 yıl İzmir Kadifekale’de yaşadıktan sonra 2000 yılında memleketleri Mêrdîn’in Nisêbîn (Nusaybin) ilçesine dönüş yapan Demirel, uzun yıllar siyasetin içinde aktif yer alırken, siyaset ve kültür çalışmalarının birbirinden ayrı olmadığını söyledi. İnsanın kendi kültürünü tanımadan, kendi kültürünü takip etmeden, bu kültür içinde yoğrulmadan siyaset yapmanın da kolay olmadığını kaydeden Demirel, “Önce anadil, sonra milletinin kültürü, ardından siyaset geliyor. Metropollerde yaşadıklarımız, Kurdistan’da 1980-90’larda yaşananların etkisiyle, metropollerdeki Kürt gençlerine tesiriyle, ailelerinin siyasi faaliyetlerinden dolayı gözaltına alınması, kaybedilmesi, öldürülmesi hepimizi etkiledi, bu nedenle önce siyasete başladık. Siyasetin içinde de kültürümüzü öğrendik” dedi.
Miradê Kinê’nin kaseti
Seyrê û Eliyê Memed hikayesini kaleme alma serüveninin 35 yıl öncesine dayandığını belirten Demirel, süreci şu şekilde anlattı: “1986 yılıydı. Ben, annem ve kız kardeşim bir ailenin evine gittik. Aile, kendilerine Nisêbîn’den yeni bir kaset geldiğini söyledi. O dönemler kaset kolay kolay kimsenin eline geçmiyordu. Kasetin kime ait olduğunu sorduk. Onlar da, Miradê Kinê’nin kaseti olduğunu söylediler. Kaset çaldı ve Miradê Kinê’nin sesini dinledik, hepimiz çok etkilendik. Duygulandık ve biraz da ağladık. Henüz 15’li yaşlardaydım. Kültürel olarak pek bir şey bilmiyordum. O gün hissettiklerimle kaldım. Ama tabi o zamanlar yazayım, araştırayım diye bir düşüncem yoktu. O gün hissettiklerim hep yüreğimin bir köşesinde."
Zaman içinde siyasi faaliyetlerde bulunurken, 1800’lü yıllarda yaşanmış Kürt hikayelerini dinlediğini ve Kürtlerin bugün de benzer şeyleri yaşadıklarını gördüğünü aktaran Demirel, bunun üzerine Seyrê û Eliyê Mamed’in hikayesini araştırma ve yazma gereği duyduğunu söyledi. Miradê Kinê’nin sesinden dinlediklerinin yanında yaptığı araştırmalarda elde ettiği kimi bilgiler ve hayal gücüyle hikayeyi harmanladığını kaydeden Demirel, kitabın bunun sonucunda ortaya çıktığını söyledi.
İsyan eden bir kadın
Hikayenin ilk bakışta bir aşk hikayesi gibi göründüğünü ancak Seyrê’nin isyan eden, baş kaldıran bir kadın olduğunu dile getiren Demirel, Elî’nin de aynı aileden olmasına rağmen haklarının gasp edilmesi, yoksul bırakılmasına başkaldırdığını dile getirdi.
Demirel, “Biz metropollerde yaşayan gençler olarak gördük ki; dilimiz ve kültürümüz var ama bu aşiretin içinde yaşandığı gibi -2 kardeşten biri çok iyi yaşarken, biri de yoksulluk çekiyor- biz de içinde olduğumuz toplumda ailede kıymetimiz var. Ancak İzmir’de sokağa çıktığımızda, Türk ve Kürtler bir araya geldiğimizde fark ettik ki, biz o yoksul olanız. Dikkate alınmıyoruz, dilimiz yok, kültürümüz yok ve varlığımız kabul edilmiyor. Onlar ise serbestti. Bayraklarıyla, dilleriyle ve milletiyle onur duyuyorlar. Bizim de onların varlıklarıyla mutlu olmamızı istiyorlardı. Bu nedenle Evîna Rast, benim üzerimde çok büyük etki yarattı” diye belirtti.
Temelimiz kültürümüzdür
Kurdistan’da uzun yıllardan bu yana süren bir savaş olduğunu ve bu savaş sonucunda ortaya yoksulluk, talan, bilinçsizlik, ittifaksızlık gibi unsurların çıktığına işaret eden Demirel, “İnsan bu kirli savaşta bedel ödediği zaman ulus anlayışı da büyüyor. Kendi kültürünü, kendi kimliğini, kadın kimliğini ve yaşam şeklini de öğreniyor. Bunları da araştırdığın zaman kadınların öncülüğü ve mücadelesi ortaya çıkıyor. Her dönem iktidarlar Kürt kültürünü karalamak istemiştir. Bunu TV dizilerinde bile yapıyorlar. Feodalizmde bile Kürt kadını aile içinde değerliydi. Evlenmeyen kadın ailenin büyüğüydü ve söz hakkı vardı. Kavga çıktığında kadınlar başındaki yazmayı yere attıkları zaman dururdu” diye konuştu.
Kendisinin edebiyat hayatında yeni ve eksikliklerinin olduğunu ifade eden Demirel, “Yıllarca bu alanda emek vermiş üstatlardan öğreniyorum. Emeğim olsun istedim. Çorbada tuzum olsun istedim. Gelecek için, çocuklarımız için bir miras olarak görüyorum. Kadınların edebiyatta daha fazla etkili olmalarını istiyorum. Bu hikayeleri ne kadar çok canlı tutarsak, ne kadar çok araştırır ileriye taşırsak, varlığımızı ve halkımızı savunuruz. Bizim temelimiz kültürümüzdür. Kimliğimiz kültürümüz ile kendini ifade edebilir” diye konuştu.