Atatürk’ün Rum kurtarıcılığı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Mustafa Kemal kendi nam ve hasbı için çalışmaya yoğunlaşıyor, beri yanda Rum ülkesinde kırım, talan ve tecavüz, sürgünlerle bir uygarlığın sonunu getiriyordu. Sadece ve yalnızca kimliğinden, kişilik ve inancından dönüp Türk ve Müslüman olanlar kurtuluyor, yerlerinde kalmayı başarıyorlardı.

Türk devletinde dün, daha sonra, “Türk’ün atası” (Atatürk) unvanını alacak olan Makedonyalı Mustafa Kemal’in, Pontos Rumlarını eşkıya zulmünden kurtarmak üzere, Karadeniz sahiline (Samsun) çıkışının 105. yılı ve ülkede bayramdı.

Bu vesileyle süslü püslü giyinmiş Türk Reizler, "Ata"ya “hörmet”lerini sunmak üzere yollar, meydan ve kürsülerdeydi. Yüksek perdeden nutuklar “irad” ediliyor, açları teselli tertibinden, “Bu vatan bölünmez, bayraklar inmez, ezanlar susmaz” naraları atılıyordu.

Bu arada, Reizlerin edasını gören, nutuklarını duyan bilmezler, Türk atasının cebinden para harcayıp adam toplayarak, doluştukları gemiyi kiralayarak, işgal altındaki ülkeyi kurtarmak üzere hamle edip Karadeniz sahillerine çıktığını sanıyordu. Hava buydu. Ata’nın “kurtarıcılık” üzere fedakarlığı, adeta tüfeğe konuyor, topla atılıyordu.

Ama öyle değil, işte. “Atatürkümüz” de denilen kişi, yolculukta her yönüyle talana açılmış Karadeniz Rumlarının “kurtarıcısı”ydı güya. Şöyle ki:

1908 yılında, Osmanlı yönetimini darbeyle ele geçiren Türk ırkçılığı (İttihat ve Terakki Cemiyeti), Almanya’dan aldığı 25 milyon altın karşılığında, ama genişleyip Asya içlerine yayılarak, günümüzde yeniden sloganlaşan “Kızıl Elma’yı” bulup Turan Türk İmparatorluğu için, 1914 yılında paralı asker misali Birinci Dünya Savaşı cephesini açmıştı. Ama ordusu, silah patlatamadan Sarıkamış’ta donup kırılmış, dünyada savaşamadan saf dışına atılan ilk ve tek ordu oluvermişti. “Çanakkale’de yendik” dedikleri İngilizler, bir süre sonra Çanakkale boğazını geçerek Osmanlı başkenti İstanbul’u işgal etmiş, bölgenin egemen gücü olmuştu.

Antik Çağ’da, Karadeniz bölgesine yerleşen ve Rum Pontos uygarlığını kurup yayan Helenliler, bu sırada yok edilmek üzere, eşkıya tasallutundaydı. Köyleri, kasabaları saldırıya uğruyor, insanlar öldürülüyor, kadınlara tecavüz ediliyor, talan  ve soygun yapılıyordu.

Rumların yardım istemesi üzerine İngiliz yönetimi, Osmanlı Hanedanının son Padişahı Vahdeddin’e, eşkıyalığın önlenmemesi halinde, orada da yönetime el koyacaklarını bildiriyordu. Vahdeddin de, Berlin gezisinde tavsiye üzerine “maiyeti”ne alıp yakından tanıdığı ve güvenilir bulduğu Mustafa Kemal’i, gidip haydutları yakalamak, silahlarını toplayıp orada güvenliği sağlamakla görevlendiriyordu.

O arada, yanına istediği kadar adam ve silah alma izni, ihtiyaçları için de para veriyor, gemi tahsis ediyordu. Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da karaya çıkıp “haydutlarla savaş için”, karargahını kurduktan sonra olup bitenleri öğrenmek için, askeri komutanlar, savaş galiplerinin temsilcileriyle ilişki kuruyor, bölgenin etkin, yetkin kişileriyle görüşüyor, eşkıya başı Topal Osman ve İpsiz Recep’le de buluşuyordu. İşte bu süreçte olan oluyor, “Rumların kurtarıcısı” rolünde asker, para ve yetki alan Mustafa Kemal ters yola giriyor, zalimlerin safına geçiyor, çetebaşı Topal Osman ve İpsiz Recep’i de yanına alıyordu.

Sonrası mı? Mustafa Kemal kendi nam ve hasbı için çalışmaya yoğunlaşıyor, beri yanda Rum ülkesinde kırım, talan ve tecavüz, sürgünlerle bir uygarlığın sonunu getiriyordu. Sadece ve yalnızca kimliğinden, kişilik ve inancından dönüp Türk ve Müslüman olanlar kurtuluyor, yerlerinde kalmayı başarıyorlardı.

Onlardan biri olan, imam eğitimi gören Hasan Mezarcı, bugün atalarının inancına dönenlerden biridir, Karadeniz’de. Ama kimi dönmenin torunu tarikatçı, kimi de Türk ırkçısıdır.  

Bu mesele ayrı, geriye dönersek, M. Kemal’in kurtarıcılığından döndüğü Rumlar ve Rum uygarlığı bitti. Kendisi ise Birinci Dünya Savaşı galiplerinin, Osmanlı enkazı üzerinde kurdurttuğu 24 devletten biri olan, TC’ye “Ata” oldu. Galiplerin, “demokratik ada” olması hayalleri, bundan sonra ırkçı bir şiddet (terör) aygıtına dönüştü. O devlette, Hristiyanların kökü kazındı. Türk olmayı reddeden Kürtlere karşı başlatılan yok edicilik ise 104 yıldan beri hızından kesmeden sürüyor.

Kürtler, yer yüzünde özgürlüğün uzun koşucuları olarak kaldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.