Haydutlar ve Şeyh Xeznewi hareketi
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Kürdistan yüz yıllardan beri devletsizdir. Bir anayasası yoktur ve hiçbir zaman olmadı. Ancak anayasa yerine binlerce yılın derinliklerinden gelen, süzülüp damıtılmış bir toplumsal kültürü vardır Kürtlerin. Buna isterseniz toplumsal adap, terbiye, dilerseniz gelenek deyin. Kürdistan’a yüz yıllardır adalet üzere yön veren, toplumu, barış içinde bir arada tutan hukuk budur.
Ulusal bilinç ve eylemlerin yer yüzüne yayılmaya başladığı süreçte, Mevlana Xalété Bexdadi’in dergahı “Kürt ulusal ruhunun kaynağıydı.
Bilmeyenler için, Mevlana Halid Kürdistan’ın hizmetkarı bir Kürt’tür. 1776 yılında, Bağdat’ın kuzeyinde ve Süleymaniye’ye 8 kilometre mesafedeki Zur kasabasında doğdu. Kürt Kadiri dergahında eğitim gördü.
Kürt ulusal hareketinin ilkini başlatan Süleymaniye Mutasarrıfı Abdurrahman Paşa’ya danışmanlık yaptı. Daha sonra, kendi Medresesini (okul) kurdu. Okulda pozitif bilimlerin dışında matematik, tarih, felsefe ve mantık dersleri okutuldu. Kürtlük bilinci işlendi. Mezun olan yetkin öğrencileri, Kürdistan’ın çeşitli bölgelerine “Halife” (vekil) unvanıyla gönderdi.
Kuzeyde görevlendirdiklerinden biri Şeyh Said’in dedesi Şeyh Ali, öteki, okul arkadaşı Nehrili Seid Taha idi. Taha’nın oğlu Şeyh Ubeydullah, daha sonra, başlattığı başkaldırı ile İran içlerine dek ilerleyecek, ancak İran, Rusya, Osmanlı ve İngilizlerin işbirliğiyle yenilecekti.
Rastlantı değil, tarihi bilincin namusudur. Şeyh Ali ile Seid Taha’nın torunları Şeyh Said ve Şeyh Abdülkadir, Lozan anlaşmasından sonra Kürdistan kurtuluşu için, birlikte ayağa kalktı. Ama daha ilk adımda, onurunu satışa çıkaran Kürtlerin ihanetine uğradılar. Şeyh Said hazırlıksızlığa rağmen direnenlerin başına geçti. Örgütlenme ve savaş eğitiminin eksikliğinin de etkisiyle, Türklere esir düştüler ve birer ay arayla idam edildiler.
Şeyh Said’in oğlu, Şeyh Ali Rıza yıllar sonra, Kürt gazetecilerden olan Doğan Kılıç’a yenilginin nedenini anlatırken, “biz Türklere yenilmedik” diyor, “Şeyhler ve ağalar bizi arkadan vurdular” diye devam ediyordu.
Kürt halkının ayağa kalktığı 1990’larda pek çok Şeyh, hatta Şeyh Said’in ailesinden bile birileri, “geçim için”, Kürt katili rejimin yanında ref tuttu. Ancak “Sezar’ın hakkı Sezar’a” ki, kimi Kürt din adamı da ayağa kalktı. Sonuçta, ağır bedeller ödedi. Bu da bir gerçek.
Rojava’nın lideri General Mazlum Abdi Kobani, Kürt düşmanı haydutların kurduğu ortak çemberden sonra “Kürtlerin evrensel birliği” çağrısı yapınca, Mevlana Halid’in ruh ışığı yeniden ışımaya başladı.
Babası Şeyh Maşuq BAAS rejimi tarafından idam edilmiş olan Şeyh Murşid Xeznewi, çağrıya destek için, yıllar sonra ülkesine döndü ve halkı tarafından büyük kabul gördü. Xeznewi, General Kobani ile bir araya geldi. “Kürtler’in yeni yüz yıl haritasında yer alması” dileğiyle birlik ve dayanışma görüşmelerine başladı. Çeşitli çevrelerle görüştü.
Görüşmeler nasıl gelişir, ne gibi sonuçlar alınır, bu önemli değildir. Önemli olan Kürdistan’ın geleneksel olgularından biri olan, bir din adamının öne çıkmasıdır.
Konuyu açmak gerekiyorsa, Kürdistan yüz yıllardan beri devletsizdir. Bir anayasası yoktur ve hiçbir zaman olmadı. Ancak anayasa yerine binlerce yılın derinliklerinden gelen, süzülüp damıtılmış bir toplumsal kültürü vardır Kürtlerin. Buna isterseniz toplumsal adap, terbiye, dilerseniz gelenek deyin. Kürdistan’a yüz yıllardır adalet üzere yön veren, toplumu, barış içinde bir arada tutan hukuk budur.
Bu hukuku icra eden Mirler, mirliklerdi. Onların tasfiyesinden sonra Mevlana Halid’in öğretileri devreye girdi. Mevlana’nın öğrencilerinden yetkin olanlar, Kürdistan’ın dört bir yanında görevlendirildiler. Toplumsal olgu ve olaylarda “son sözü söyleyen hakem” olarak iş görmeye başladılar. Onların yanında ise yaşama biçimiyle kabul görmüş olanlar, toplumsal önder ve son sözü söyleyen hakemlik rolü üstleniyorlardı. Bu yüzden Kürtler, yakın zamana dek, aralarındaki anlaşmazlıkların halli için Türklerin kapısına gitmiyor, mahkeme yolunu bilmiyorlardı.
Şeyh Murşid Xeznewi, tam ihtiyaç duyulan bir zamanda ortaya çıktı. Ailevi geçmişi, çıkarına teslim olmamış kişiliği, düşmana teslim olmamış duruşu ve Kürdistan sevdasıyla, Mevlana Halid “Halife niteliğini” hak ediyor.
Haydutlar sarmalındaki Kürdistan’ın, birleşip bir bütün olması için, saygın bir kişiliğin hakemliğine ihtiyacı var.
“Mevlana Xalété Bexdedi” ruhu da, böyle bir kişiliği göreve çağırıyor.