“Katil, zalim İsrail” diyene bakın siz!
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- “Katil, zalim İsrail” diyene bakın siz! Sayısız Kürt, Türk mahkemelerinin verdiği cezaya ek olarak “gardiyanlardan kurulu şeriat mahkemelerinin uzatma hükmüyle” içeride.
Yaşar Kemal, bunların ne mal olduğunu, kısacık bir cümleyle özetliyor:
“Bir ormana düştüm, yol yok...”
Aynısı ile haller böyle. Mezopotamya uygarlığından beslenen ve Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Süryanilerin yan yana, bir arada yaşadığı toprakları, “vahşetin alt üst devindiği, yolu, çıkışı olmayan bir orman”a, B. Traven’in “Senyörler Latin Amerika”sını tanımladığı deyimle “cangıl”a çevirdiler.
Yaşar Abi’nin sözüyle girdim yazıya. Onun kelimeleriyle devam edeyim: Cangılı “fırdolayı” tutup insanlığımıza “vur ha vur ettiler…”
Ülkenin sahibi Rumları, Ermenileri, Süryani ve Keldanileri cangılda “ölü canlar” yaptılar. Ama Kürtlerle “baş edemediler.” Onlar, ağzı kanlı kurt, ama Kürtler hala can feda direniyorlar. Bilge Seyid Rıza’nın sözüyle, “bu da onlara dert” oldu…
Türk tarihi, aynısıyla böyle başladı. Bir yamyamlıktı, bu. “Türk ırkını icat için”, binler, on bin, yüzbinler değil, milyonlarca can yediler. Katledilmişlerden pek azının hikayesi biliniyor. Gerisi bugün hala, kanına doyamadıkları Kürtler gibi, onlar da belgelerde birer rakam bile değildir. Mezar taşlarını da söküp attılar. Yerine cami yaptılar.
Hitler’in “öğretmenim” dediği Atatürk, hala tapınak, günümüzdeki “sureti” Recep Erdoğan gibi, Türk masallarında “mazlum ve masumların kurtarıcısı”dır.
Malı mülküne çökmek için, yok edilen halklar arasında, Karadeniz Rumları, tam anlamıyla “kim vurdu”ya gittiler. Çünkü onlar, kazaya uğramış gibi, yasak duvarlar arasına sıkıştırılıp boğuldular. Meraklısı dışında, “Rumlara ne oldu?” sorusuna cevap verebilecek insan sayısı, yok denecek kadar azdır. Değerli bir kalem olan Nevzat Onaran, bu sabah Gazete Duvar’da yayımlanan yazısında, “ulu önder Atatürk”ün kurduğu Samsun İstiklal Mahkemesi tutanaklarından hikayeler anlatıyordu:
Yalnızca 17 Ağustos- 10 Ekim 1921 tarihleri arasında 174 Rum idam edilmişti.
Suçları mı? Kürtlerin hikayesinden bildiğimiz üzere, suçları gezici katillere karşı duran direnişçilere “yardım ve yataklık”tı.
Her Kürt, onların bu ezberini çok iyi biliyor. Kürtler de “terör örgütüne yardım ve yataklıktan” mahkumdur. Mahkumiyet kararı biçen de yüz yıllık terör devleti…
Recep Erdoğan, bu konuda Atatürk mirasının en sadık mirasçı, bulunmaz uşaktır. Çünkü şagirtleri, muhkemdir. Şagirtler, Atatürk ırkçılığının “Ergenekon” ve “Kızıl Elma” okulundan mezundur.
Atatürk’ün “Türk faşist çeteleri”, kırım ve kan sesini, Recep Erdoğan’ın mehter kösü gibi dinleyerek ilerliyor, o arada maksat dünya alem hukuk var desin diye de İstiklal Mahkemeleri tasdikli idam “sepi”leri kuruyordu.
Erdoğan “çok medeni”, İsrail’e katil diyecek derekede de “insani” olduğu için, yasalarında idam cezası yoktur. Ama mahpus damında gardiyanlardan kurulu, IŞİD tarzı “şeriat mahkemeleri” var. Kürtlükten pişman olmayan ve hem Türk, hem de İslam’a biat etmeyen rejim mahkumlarının cezasına cezalar ekliyor gardiyanlardan kurulu “Recebi Şeriat Mahkemeler”i…
“Katil, zalim İsrail” diyene bakın siz! Sayısız Kürt, Türk mahkemelerinin verdiği cezaya ek olarak “gardiyanlardan kurulu şeriat mahkemelerinin uzatma hükmüyle” içeride.
“Batman Burada” gazetesinin yayın yönetmeni Azad Baltacı yazıyor:
“Babam Resul Baltacı, cezaevinde 33 yılına girecek. Aslında 3 yıl önce tahliye olması gerekiyordu. Ama içeride tutuluyor.”
Resul Baltacı’nın suçu, onurlu durmak ve Kürtlükten pişman olmamak…
Kürt olduğu için, “PKK’ye yardım ve yataklık”tan cezalı Yüksekovalı Abdurrahman Gemicioğlu, yaşlı ve kanserli. Kolunu kıpırdatacak gücü yok. Ama ailesine teslim edilmiyor. Cezaevi ölüm odasında tutuluyor.
İsrail’de, Arap dili öğretmenleri “katil” muamelesiyle tutuklanmıyor, dil kurumlarına baskın düzenlenmiyor…