Türkiyelileşme!..
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Evrende ulusal mücadele tarihinin öteki sayfasının adı “ihanet”tir. Ama sonunda, hep özgürlük savaşçıları kazanageldi. Hayat zıtların savaşıdır. Kötülük hükümranlığının sür-git olduğu hiç görülmemiştir. Haklı her zaman ve her yerde güçlüydü. Hiç sonsuza dek kaybetmedi. Kara Afrika, Ermeniler, Yahudiler dün “köleydi, bugün halk…”
Tülay Hatimoğulları’nı tanımam. Benim eksiğim ya da cehaletim işte, bir mesleği, işi, iştigali var mı onu da bilmiyorum. Adını ilk kez, Kürtlerin kitlesel olarak oy verdikleri partinin başına geldiği zaman duydum.
Sonra herkes gibi bazen ekranlarda görmeye, söylediklerine göz atmaya başladım. Ama geçenlerde söylediği bir şey mıh gibi beynime çakıldı kaldı. Sağ olsun, İslamo Faşist çetenin, Kürtlere yaptığı kötülükler tertibinden, “nutuk irad eylerken”, “Türkiyelileşmelerini engelliyorlar” deyiveriyordu.
Çok önemli. Allah muradını versin. Ama, Kürtlerin böyle bir derdi olduğunu bilmiyordum. Çünkü onlar, “Welat u diyarları” diyorlar, ama onların “Nuh Nebi”den, atalarının atalarından miras bir yurtları, memleketleri var. Adı da Kürdistan’dır. Ve onlar, iki yüz seneden beri “Welat”larını, barbardan kurtarma savaşı veriyorlar.
Lakin, “bazı Kürtlerin Türkiyelileşme” diye, bir derdi olduğunu bu vesileyle hatırlayıverdim. Bu dert dün vardı.Tabii ki, bugün bu dert peşinde koşmak, kimileri için görev. “Tırşık”, Serhatlının sözüyle “tırşok meselesi” işte…
Ancak, bugünü bırakıp düne baktığımızda, durumdan Türkiyelileşme görevinin, sağlığa zararlı olduğunu görüyoruz. Çünkü, heyecana kapılıp yerinden fırlayan öncüleri kullandılar, işleri bitince kellelerini yediler.
Örneklersek, ilk “tırşokçu” Dersimli Diyap Ağa idi. İngilizler, Lozan’da Türk devletini kurmak için, ter dökerken o Ankara’da, Türkleri yaratan atanın “kıymetlisi”ydi. Kendisi milletvekili ve Kürtleri Türklere “kam û kam” etmekle iştigal ediyordu. Türk’ün atası onu 1923 yılında, Kürdistani giyim kuşam içinde yanına alıp “tomofil” (Türkler arabaya o zaman tomofil diyorlardı) Dikmen sırtlarına “attaya”, yani gezmeye götürüyor, o arada İngilizlerin Türk-Kürt kardeşliğini görmesi için, birlikte fotoğrafçıya poz veriyorlardı.
Ama Diyap Ağa, “kullanımlık” olduğunun farkında değil, rehavet içinde, sevilme, saygı görmenin mutluluğunu yaşamakla meşguldü. İşi bitip 1938 yılında ailesinin kapısına dayandıklarında, o artık yoktu. Mezarında huzur içinde yatıyordu. Aileden 35 kişinin yan yana kurşuna dizildiğini görmedi, duymadı.
“Türkiyelileşme” sevdasının ikinci büyüğü, Binbaşı Kasım’dı. O, 1924 yılında halkı ve ülkesini ele veren muhbir olarak sahneye çıktı. Önce kayın biraderi Albay Halit Bey ve Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey’i, 1925 yılında da bacanağı Şeyh Said ve 46 dava savaşçısını darağacına yolladı. İhanetin böylesi yani…
Ama ödülle, “abad” olmayı beklerken sürgüne gönderildi. Emekli maaşıyla yetindi.
Kürdistan tarihinde adını,“hain” ibaresiyle yazdıranlardan üçüncü kişi, Seid Rıza’nın yeğeni Rayber’di. O, kariyerini amcasının izini süren bir kelle avcısı olarak yaptı. O’na erişemedi, ama Kürdistan’ın değerli evlatlarından Alişer ve eşi Zarife’nin başını alabildi. Ödül yolunu beklerken, onu konağında yakaladılar. “Halkına ve en yakınlarına ihanet eden, bize neler yapmaz” diye diye başına çuval geçirip, “vurun lan” yaptılar.
Ağrılı Kör Hüseyin Paşa Türkiyelileşme ile Kürt kalma ikileminde vuruldu. öldürüldü. Türkiyelileşmek için, olağanüstü çaba ve efor harcayanlardan Ağrılı Selahattin Beyazıt, yaranıp kabul görmeden ve korkular içinde titreyerek gitti. Muşlu Küfrevi ailesi takipten hiç kurtulamadı. Diyarbakırlı Pirinççioğlu ve Tigrel aileleri “terki diyar” eylemek zorunda kaldı.
Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın “hain” dediği Şeyh ve ağaların listesi, kitaplardan taşacak kadar uzundur. Kimileri hala hizmettedir. Ensarioğlu ailesi bunlardandır. Onurlarını satışa çıkarıp Hizbullahlaşan, Kürtlükten pişmanlaşarak “tırşık” devşirmelere katılan, kiralık korucu olanlar tabur taburdur…
Yadırgamayın, evrende ulusal mücadele tarihinin öteki sayfasının adı “ihanet”tir. Ama sonunda, hep özgürlük savaşçıları kazanageldi. Ne yapacaksınız ki, hayat zıtların savaşıdır. Ama kötülük hükümranlığının sür-git olduğu hiç görülmemiştir.
Haklı her zaman ve her yerde güçlüydü. Hiç sonsuza dek kaybetmedi.
Başka örnekleri geçelim Kara Afrika dün, Ermeniler, Yahudiler dün “köleydi, bugün halk…”