Bextê Romareş tuneye

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Mertliğin öteki adı, “düelloculuk”tur ki, bunların semtine hiç uğramadı. Ahmet Arif’in sözüyle “doğrudan”, başka bir söylemle asla karşıdan ve mertçe gelmediler, Kürtler üstünde. Kürtler üstüne “daf u düzen”, yani onursuzların entrikaları, kör tuzaklar, kendi övünmeleriyle “kanmaca, kandırmaca” ile Kürtler üstüne yürüdüler.

Yazının başlığı, Kürdistan rispîlerinin bir tespitidir.

Kürtler, Roma uygarlığını, “Diyarê Romê” topraklarını işgal edip Roma’nın devamı rolüne yatan Barbar ve Barbaroslara,“sahte ya da Kara Roma” anlamında “Romareş” diyorlar.

Kürt bilginlerin “Bextê Romareş tuney” özlü sözü ise Barbar karekterinin tesbiti, kısaca tanımı, anlatımıdır.

Mertliğin öteki adı, “düelloculuk”tur ki, bunların semtine hiç uğramadı. Ahmet Arif’in sözüyle “doğrudan”, başka bir söylemle asla karşıdan ve mertçe gelmediler, Kürtler üstünde. Kürtler üstüne “daf u düzen”, yani onursuzların entrikaları, kör tuzaklar, kendi övünmeleriyle “kanmaca, kandırmaca” ile Kürtler üstüne yürüdüler.

Neyini anlatayım ki, bunların? Her şeyleri yalan. Soyları, aidiyetleri, kimlikleri yalan. Yalanla yoğrulup can bulmuş bu karakterler, kendilerine yakışanıyla tuzakçı bir yaşama biçimi kurdular. Yüz yıldır, şaşmadan bu yolda yürüyorlar.

Tuzakçı tarihlerinden birkaç örnek vermek gerekirse eğer, İngiltere ve Fransa, Osmanlının kimliksiz artıkları için, devlet kurarken Kürtler engel, maraza çıkarıp hak iddia etmesin diye onlara, “bi şeref, bi namus hür ve özerk yaşayacaksınız” diyorlardı. Ataları ortalıkta dört dönüp “özerklik ha özerklik” diye sayıklıyordu.

Ama “yedi düvelle çarpışa çarpışa kurduk” dedikleri devletin tapusunu, İngilizlerin elinden adılar. Ertesi gün de Kürtlerin kapısına yasak ve darağaçlarıyla dayandılar. Kurdukları tuzakta direnişle karşılaşınca da “isyan var” deyip kırıma geçtiler.

Şeyh Said, Amed muhasarasını kaldırdıktan sonra, bir kere daha namus şeref sözü ile öne çıktılar. Kimsenin kılına bile dokunmayacaklarını söyleye söyleye soykırıma geçtiler. Kırımı, atalarının ölümüne dek kesintisiz sürdürdüler.

Ama bu arada, dara düştükçe “ver elini öpim abi” dercesine barış, kardeşlik dediler. Güç toplayınca da Kürt kanına ekmek doğramaya devam ettiler. 1928 yılında Kürtler karşısında dara girince af ilan ettiler. Rusya’yı, İngiltere’yi, İran’ı rüşvet karşılığında yanlarına alıp, bazı düşmüş Kürtleri de satın alarak Zilan’da bebek, çocuk, ihtiyar 40 bin canı kurşuna dizdiler.

"Dersim’e yatırım" diye diye yığınak yapıp gövde üstünde baş, taş üstünde taş bırakmadılar. Emperyalizm diye sövdükleri dünya kanadının çıkarına bekçi durmak, karşılığında beslenmek için, “demokrasi” diye diye NATO’ya girdiler. Türk tipi demokrasi ile Kürtleri mengeneye sıkıştırdılar.

Ve Kürtler program ve ideolojilerini irdelemeden, bunlara karşı öne çıkan tüm Kürt hareketlerine (Şeyh Said, Xoybûn ve en son PKK) canları, evlatlarının hayatı ve mal, mülkleriyle destek verdiler. Ama teslim olmadılar.

Bu yüz yıl içinde, ”barış” ve “demokrasi” kavramlarını hep, tuzak olarak kullandılar. Her defasında istediklerini alamayınca, yeniden Hitlerci barbara döndüler.

2010’larda “barış süreci” dediler. Kürtleri oyalayıp “hiçbir şeysiz” bırakmayı başaramayınca, topyekûn barbarlık sürecini devreye soktular. Yer yüzünün tüm Kürtlerini hedefe oturttular.

Şimdi bölgede bir başka iklim var. Ortadoğu’da kanlı bulutlar devinip kaynıyor. Bunlar kan kokusu almış kurtlar gibi, toprak, mal ve mülk hırsızlığına odaklanmışlar. Bu arada Kürtleri, tuzağa çekip 1923’den beter hallere sürüklemeye çalışıyor ve PKK’yi silahsızlandırıp teslim almak istiyorlar. Bunun entrikalarını çeviriyor, tuzaklar kuruyorlar.

Oysa PKK, Kürt davasının sebebi değil, kanayan sorunun bir sonucudur. Tıpkı Azadî ve Xoybûn cemiyetleri gibi.

Bunların anlaması olanaksız ama, “oluşan boşluğun derhal doldurulması” değişimin değişmez kuralıdır. Eğer Kürt yarası kanıyorsa, giden boşluk bırakmaz. Yenisi gelir ve boşluğu doldurur. Diyalektiğin kuralı bu.

Ayrıca, Kürdistan’ın çocukları da günün birinde, bunlar tarafından “affedilme hayali” ile dağlara yürümedi. Yüz yıllık, kanlı bir dava var orta yerde. O kanama durmadan, asla…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.