Cumhuriyet’in ekonomi politiği 6-7 Eylül pogromu
İlham BAKIR yazdı —
- 6-7 Eylül pogromunun altmış dokuzuncu yıl dönümünden geçiyoruz bu hafta. Bugünkü müesses nizamın karakterinin son biçimini aldığı bir tarih olarak okumak gerekir 6-7 Eylül pogromunu.
Sömürgeciliğin bir ekonomi politiği vardır. Ve elbette bu ekonomi politik, nasıl bir tarz-ı siyasetle toplumsal inşanın gerçekleşeceğini de temelden belirlemektedir. Osmanlı’dan bakiye Türkiye Cumhuriyeti devleti ekonomi politiğini, Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani zanaat ve ticaret erbabı gayri Müslimlere ait varlıklara el koymak üzerine inşa etmiştir. Yüz yılın başında yüzbinlerce Ermeni’nin tenkil, tehcir ve katliamı, soykırımı, mal varlıklarına el konuluşu, artık tarihe karışacağı neredeyse kesinleşmiş olan Osmanlı’dan sonra kurulacak devletin karakterine, ülkenin ekonomi politiğinin, siyasetinin, sosyal karakterinin ne olacağına, ne üzerinde şekilleneceğine dair önemli bir ipucu veriyordu. Cumhuriyet sadece gayri Müslümler değil, Türk olmayanlar için de hayat hakkının tanınmadığı bir teşekküle, kurulduğu günden itibaren niyet etmiş ve adım adım bunu hayata geçirmiştir. Yeni devletin kuruluşunda Türklerle kader birliği etmiş olan Kürtler, Türklük içerisinde eritilmeye, asimile edilmeye çalışılmış, buna direnenler Ermenilerinkine benzeyen bir katliam ve soykırımla karşı karşıya kalmışlardır. Türkçülük ideolojisinin, Kürt asimilasyonu ve buna karşı gelişen Kürt direnişiyle savaşı neredeyse yüz yıldır amansız bir şekilde devam etmekte.
6-7 Eylül pogromunun altmış dokuzuncu yıl dönümünden geçiyoruz bu hafta. Bugünkü müesses nizamın karakterinin son biçimini aldığı bir tarih olarak okumak gerekir 6-7 Eylül pogromunu. İttihat ve Terakki’nin derin devleti Teşkilatı Mahsusa’sının devamı olan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun müesses nizama tam hakimiyetini sağlayan bu pogrom doğru anlaşılmadan, bugün yürütülecek hiçbir mücadelenin hiçbir sonuç alma şansı olmayacaktır. Devletin hazinesini güçlü kılmanın milli bir burjuvazi kurmadan mümkün olmadığının farkında olan müesses nizam, 1942 yılında getirdiği varlık vergisi yasasıyla Türk-Müslüman olmayan burjuvazi, mal sahipleri ve zanaat erbabının elindeki birikimlere el koyma muradına tam anlamıyla eremeyince, gayri nizami harp usulleriyle gerçekleştirdiği tertiple Rumlara ait tüm varlıkların talan edilmesi, katliam ve tecavüzle desteklenmiş talan neticesinde başta Rumlar olmak üzere Gayri Müslümlerin önemli bir bölümünün yurtdışına göç ettirilmesi sağlanmıştı. 6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında şu demeci vermiştir. "6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” Evet bu tertip amacına ulaşmış, sermaye el değiştirmiş ve milli burjuvazinin teşekkülü gerçekleşmiş ve cumhuriyetin bundan sonraki karakteri perçinlenmiştir. Hak arayışı için mücadele eden Kürtlerin, Alevilerin, solcuların tasfiye edilmesinde, katledilmesinde 6-7 eylül olaylarındakine benzer onlarca tertip gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilmeye devam etmektedir.
Türk orta sınıfını, Cumhuriyet tarihi boyunca işlenen katliamların askeri ve sivil bürokrasisinde yer alanlar ya da bu sermaye değişiminde sermaye sahibi olanlar oluşturmaktadır. Türk orta sınıf entelijansiyasının en çok boy verdiği alanın bu orta sınıf periferisinde ortaya çıkması, müesses nizamla hesaplaşma bir yana, onları müesses nizamın yedek gücü, destekçisi kılmıştır. Katliam, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar, onların nazarında dönemin koşullarının gerekliliğiyle, yasadışı yola sapmışların işledikleri münferit suçlar olarak tanımlanmış ve temize çıkarılmıştır. Türk akademiyası da benzer şekilde müesses nizamın aklanması, olaylara, suçlara dair hedef saptırılması, manipülasyon ve belge yaratmayla iştigal etmiştir esas itibariyle. Bugün Türkiye’de gerçek anlamda bir entelijansiyasının varlığı mümkün olmamışsa bu, başından beri katliam ve soykırımlara ortaklık eden bir orta sınıf ekseninde ortaya çıkışları ile doğrudan orantılıdır. Türkiye sol, sosyalist hareketlerinde de benzer şekilde bu katliam ve soykırım tarihine ortaklık eden orta sınıf entelektüellerinin periferisinden gelenlerin çokluğu, sol sosyalist hareketlerin de en büyük handikabı olmuştur. Bu anlamda bu katliam ve soykırımlar tarihiyle teorik ve pratik anlamda hesaplaşma yaşayan, bu hesaplaşmayı mücadelesinin temel ekseni kılan çok az sosyalist, sol hareket bulunmaktadır. Hesaplaşma, yüzleşme, müesses nizamı çözmek ve ona karşı nasıl mücadele edileceğini de bilince çıkarmak anlamına geliyor aynı zamanda.