Hakkıyla anlatılmamış bir devrimci: Delil Doğan

Dosya Haberleri —

Delil Doğan

Delil Doğan

  • Delil, 23 yıllık kısa ömründe dilediği gibi ve hayallerinin peşinde, her anın hakkını vererek dolu dolu yaşadı. Arkadaşları sokakta oyun oynarken Delil mücadele için yolları arşınladı. Düşmana karşı 'Canê canê canê, were meydanê, dilê min pir xweş e bi vê dîlanê' diyerek amansız, fakatsız bir mücadeleye girdi. Hain pusuları atlattı. Kuzeni ve en yakın arkadaşı Süleyman Doğan, Delil için “Ben Delil’in hala anlaşıldığını sanmıyorum. Çünkü anlatılamadı” diyor.
  • 1971 yılında Karakoçan Lisesi öğretmenleri sürgüne gönderilir. O dönem Dersim’de öğretmen okulunu okuyan Mazlum Doğan ve Mustafa Aydın öncülüğünde öğretmenlerin sürgün edilmesinin protesto etmek için Dep’de bir yürüyüş düzenlenir. Henüz ortaokulda olan Delil ve Süleyman yürüyüşe katılarak ilk defa politik bir eylemde yer alırlar.

ERKAN GÜLBAHÇE

Çocukluğum Delil Doğan, Mazlum Doğan, Mehmet Hayri Durmuş, Hüseyin Durmuş, Salih Kılıç, Zeki Yıldız, Baki Kahraman, Rahime Kahraman ve ismini yazamadığım birçok kahramanın efsanevi direniş öyküleriyle geçti. Hep onlara karşı kendimi borçlu hissettim. Bu kahramanlarla yüz yüze görüşen insanların gururla anlattıkları anılarını gıptayla dinledim.

Delil Doğan sadece bir savaşçı değildi. Delil, söz yazarı, besteci, sporcu ve kabına sığmayan, deyim yerindeyse sıra dışı bir devrimciydi. Şu ana kadar Delil’i tanıyan ve birlikte sohbet eden kim ile görüştüysem, söyledikleri ortak şey, “Delil mi? O çok farklı bir insandı. Sıra dışı, kabına sığmayan deli dolu bir insandı” oluyor. Canê Canê kilamının bestekarı, Hozan Sefkan’ın Dersim Dağı şarkısını yapmasına vesile olan Delil Doğan’ı arkadaşları, ailesi anlatıyor.

İki gün sürecek bu yazımızın ilk günkü bu bölümünde Delil Doğan’ın çocukluk günlerini Süleyman Doğan’dan dinleyeceğiz

Hayallerinin peşinden koştu

Delil, 23 yıllık kısa ömründe dilediği gibi ve hayallerinin peşinde, her anın hakkını vererek dolu dolu yaşadı. Delil çok erken büyüdü ve düşman çok erken tanıdı. Arkadaşları sokakta oyun oynarken Delil mücadele için yolları arşınladı. Düşmana karşı 'Canê canê canê, were meydanê, dilê min pir xweş e bi vê dîlanê' diyerek amansız, fakatsız bir mücadeleye girdi. Hain pusuları atlattı.

 

 

Delil anlatılamadı

Kuzeni ve en yakın arkadaşı Süleyman Doğan, Delil için “Kişiliğinde çok şey saklıydı. Ben Delil’in hala anlaşıldığını sanmıyorum. Çünkü anlatılamadı” diyor. Delil’in samimiyetinden dolayı kendisine Biko (oğlum) dediği Süleyman Doğan’dan çocukluk yıllarından başlayarak Delil’i anlatmasını istiyorum. Süleyman Doğan duygulularını şu sözlerle anlatıyor: “Delil’i anlatmak çok zor. Çünkü çok yönlü ve çok renkli bir kişilikti. İçi içine sığmayan zıpkın delikanlı, bir o kadar da çocuk ruhlu, neşe kaynağıydı. Onunla yaşamak cesaret verirdi insana, mutluluk verirdi, mutlaka maceralı geçerdi her dakikan. Öyle çok yönlü ki, insan hangi yönünü anlatacağını şaşırıyor doğrusu. Fiziki yapısından tutun da devrimci, sanatçı, sporcu, esprili, çok yönlü bir kişilikti.”

 

 

5 yaşında bağlamaya başladı

Delil ve Süleyman, Dersim ile Dep’i (Karakoçan) birbirinden ayıran Perî suyunun kenarında kurulan Goman (Yaşaroğlu) köyüne bağlı Teman mezrasının tamamının akraba olduğu ve dört beş ailenin yaşadığı Seydan mahallesinde dünyaya gelir. Delil, 1958 yılında üçü kız, üçü erkek olan kardeşlerin sonuncusu olarak dünyaya gelir. Mahalle sakinleri baba Mansur Ocağı’ndan. Süleyman en yakın çocukluk arkadaşının Delil olduğunu söylüyor. Delil’in çok sevecen, sosyal, arkadaşlarına karşı sürekli şaka yapan, sürekli gülen, hareketli, ele avuca sığmayan bir çocuk olduğunu belirtiyor. Delil, beş yaşındayken bölgede çongır dedikleri bağlamayı öğrenmeye başlar. Süleyman, Delil’in gitarı da çok iyi çaldığına da dikkat çekiyor.

Sıra dayağı!

1963 yılında Süleyman, ilkokula kaydedilir. Kendisinden altı ay küçük olan Delil yaşı küçük olduğu için resmen okula başlamaz. Ancak üçüncü sınıfa başlayan abisi Mazlum Doğan ile “kayıtsız” okula gitmeye başlar. Okulun ilk günü Süleyman ve Delil, köyde Makli ya da Malko diye çağırdıkları ilkokul üçe giden Mazlum Doğan’a teslim edilir. Süleyman gülerek, ''Kebire halam [Delil’in annesi] herkese bir isim takardı. Ailede herkes Kebire ananın ismi ile çağrılırdı. Mazluma Makli/Malko, Delil’e Beran ve bana Birek derdi” diyor. Süleyman okulun ikinci haftasında yaşanan bir olayı şöyle anlatıyor: “Okulun ikinci haftasında öğretmen ‘ismini okuduğum öğrenciler tahtaya kalksın’ dedi. Ne dediğini anlamadık. Makli [Mazlum Doğan] bizi işaret ederek tahtaya kalkmamızı istedi. O gün bütün öğrenciler sıra dayağından geçirildi. Eve dönüşte Makli, 'Geçen hafta köyde aralarında Kürtçe konuşan öğrenciler öğretmene şikayet edilmiş. Onun için Kürtçe konuşanlar sıra dayağından geçirildi’ dedi. Bunun üzerine Delil yediği dayaktan sonra bir daha okula gitmedi.” Zaten birkaç ay sonra da Delil’in babasının işinden dolayı Dep’e taşınırlar.

Sazı eline aldığı zaman…

Süleyman, ilkokulu bitirdikten sonra okula bir sene ara vermek zorunda kalır. Sonrasında Delil ve Süleyman, Karakoçan’da birlikte ortaokula başlarlar. Delil her ne kadar köyünden ayrılsa da köyünden kopmaz. Zaten Dep ile Goman birbirlerine çok da uzak değildir bundan dolayı sürekli hafta sonları köye gider. Süleyman, ''Delil köye geldi mi mutlaka bir macera yaşanırdı'' diyerek anlatmaya devam ediyor: ''Akşamları herkes işten güçten dönüp, akşam yemeği yedikten sonra, damlarda yatmak için uzanırdı. Delil sazını alıp yüksek bir dama çıkar. Sac bir huniyi (mastêrêk) sesi daha gür çıkması için önüne alarak 'Şimdi falanca frekansta filanca radyoda türküler dinleyeceksiniz' anonsunu yaptıktan sonra, başlardı çalıp söylemeye. Damda yatanlara bir müzik ziyafeti çekerdi. Delil sazı eline aldığında farklı bir insan olurdu. Kendinden geçiyordu. Adeta o anı yaşıyordu. Ulaş Bardakçı anısına söylenen 'Ulaş’a ağıt' parçasını söylerken hem kendini kaybediyor hem de dinleyenlerin tüylerinin diken diken olmasını sağlıyordu.”

 

Delil ismini verdiler

Süleyman’a Delil’in ortaokul yıllarına soruyorum, şöyle cevaplıyor: “Delil dersi çok iyi dinliyordu. Ve çok erken kavrıyordu. O dönem bizim tabirimizle sürekli ders çalışan öğrencilere 'inek' deniyordu. Delil ise bunların tam tersiydi. Okulda iyi dinler ve çok zeki olduğu için hemen öğrenirdi. Bir daha çalışma gereği duymuyordu. Delil’in ders çalıştığını görmezdik. Amatör olarak boks sporuna başlamıştı. Yanı sıra vücut geliştirme sporu da yapıyordu. Bağlamayı çok iyi öğrenmiş, gitar çalmaya başlamıştı. Çok da iyi bir sesi vardı. Hem çalıyor hem söylüyordu. Uzun boyluydu, spor yaptığı için omuzları çok genişti. Çok heybetli ve kabadayı yürüyordu. Yakışıklıydı. Gerek okuldaki gerek Dep’deki kızların çoğu kendisine aşık veya hayranlıkla bakıyordu. Belki inanmayacaksın ama o dönem tanıdığım birçok kız evlendikten sonra çocuklarına Delil ismini verdiler.”

Bestesi

Delil ise hiçbir zaman konuşamadığı ve görüşmediği bir kıza platonik aşk besler. Süleyman, Delil’in platonik aşkına yaptığı bestenin sözlerini akılda kaldığı kadarıyla bizimle paylaşıyor: ''Derê min deriyê weda? Dilê min keçka we da? Çûm, neçûm bavê neda? Bavo ez bextê te da? Delilim, Delilim Doğanim."

Süleyman, Delil’in doğaçlama şarkılar söylediğini, çok güzel besteler yaptığını belirterek, ''Bestelerini yazmıyor veya kaydetmiyordu. Platonik aşkı için söylediği 'Derê min deriyê weda' parçasını sürekli tekrarladığı için unutmadım'' diyor.

 

Ailenin Beran’ı

Delil, ailenin en küçük çocuğu olması nedeniyle sürekli el üstünde tutulur. Süleyman, anlatmaya devam ediyor: ''Delil özgürlüğüne çok düşkündü. Dilediği gibi yaşıyordu. Kimse onun özgürlüğüne gem vuramazdı. Ailesi dahi. Annesi bu özelliklerinden olsa gerek Delil’e ‘Beran’ diyordu. Tüm aile Beran diye çağırıyordu. Gerçekten de kendisine asla gem vurdurmayan bir Beran gibi yaşadı. Kafasına bir şey takarsa mutlaka yapardı. Kendisine çok güveniyordu, bu güvenini çevresine hissettiriyordu. Ben şahsen onunla birlikte olduğum zaman hiçbir şeyden korkmuyordum.”

Süleyman, Delil’in çok esprili biri olduğunu, yeri gelince argo da konuştuğunu hatırlatarak, ''Genellikle bilge insanlar yeri geldiğinde küfrünü hiç sakınmazlar. Örneğin Apê Musa da iyi küfrederdi. Yeri ve zamanı geldiğinde bazen bir küfür çok şey anlatır. O olmasa olayı anlatamazsın veya eksik kalır. Delil 'Ben bu küfür edebiyatını büyük dedemizden miras almışım' derdi'' diyor.

Delil’in uzun boylu ve iriyarı bir insan olduğunu söyleyen Süleyman, kabadayı gibi yürüdüğü için herkesin kendisine saygı gösterdiğini ve bir nebze de kendisinde çekindiklerini belirtiyor. Oysa Delil’i gerçek anlamda tanıyan insanların Delil’in çok temiz sevecen ve yüreğinin insan aşkıyla dolu olduğunu görebildiğini, filinta gibi bir çocuk olduğunun altını çiziyor.

 

Delil Doğan ve annesi Kebire

İlk politik eylemi

1971 yılında Karakoçan Lisesi öğretmenleri sürgüne gönderilir. O dönem Dersim’de öğretmen okulunu okuyan Mazlum Doğan ve Mustafa Aydın öncülüğünde öğretmenlerin sürgün edilmesinin protesto etmek için Dep’de bir yürüyüş düzenlenir. Henüz ortaokulda olan Delil ve Süleyman yürüyüşe katılarak ilk defa politik bir eylemde yer alırlar. Süleyman o günü anlatıyor: “Bizim politik düşüncelerimiz daha gelişmemişti. Elimize pankartlar vererek yürüyüş başlattılar. ‘Öğretmenlerimizi geri istiyoruz’ sloganını attırdılar. Kaymakam askerlerle yürüyüşe saldırarak yürüyüşü dağıttı. Dayağımızı yedik. O gün okula gitmeyip yürüyüşe katılanları belirleyip üçer gün okuldan uzaklaştırma cezası verdiler. Biz de bu cezadan nasibimizi aldık. Oysa çok masumane sadece öğretmenlerini isteyen bir eylemdi.”

 

Ablası Serap Mutlu’nun düğününden bir kare. Gelin ve damat arasında görünen genç Mazlum Doğan. Yerde oturanlardan sağdan en baştaki ise Delil Doğan

***

Yarın: Delil Doğan’ın devrimci mücadele ile tanışma süreci

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.