Kadın devrimiyle şiddeti aşmak
Kadın Haberleri —
- Devlet, iktidarını kurduğu zeminin en alt katmanında yer alan kadınların özgürleşme çabasını kendisi için beka sorunu olarak ele alır. Çünkü en eski sömürgenin başkaldırısı, tüm sömürgelerin ortadan kalkmasını tetikler. Bu nedenle en çok kadınların özgürlük arayışından korkar. Kadınlardan yana gelişen hareketleri bastırmak için devletin otoritesini ve gücünü sonuna kadar kullanmaktan çekinmez.
ELİF KAYA
Kadına yönelik şiddet en eski ve kurumsallaşmış şiddet biçimidir. Günümüzde doğanın talanından tutalım dünya savaşlarına kadar tüm şiddet biçimleri buradan beslenir. Bu nedenle kadına yönelik şiddet sadece kadınlarla sınırlı olmayan, tüm toplumu ve doğayı kapsamına alan bir şiddettir ve bununla mücadele etmek de komple bir yaklaşım gerektirir.
İç içe geçen iki boyut
Kadına yönelik şiddeti belki iki temel kategoride ele almak sorunu anlamak açısından daha açıklayıcı olabilir. Bunlardan biri, erkeğin kadın üzerinde geliştirdiği şiddet, diğeri ise devlet kaynaklı kadına karşı geliştirilen şiddettir. İki farklı kategori olarak ele alınsa da bunlar bir bütünün sadece farklı iki yüzüdür. Kimi kez çıkarları çatışsa da daha çok işbirliği temelinde birlikte çalışmakta, aralarında tartışılmaz- kutsal bir ittifak bulunmaktadır. Evde şiddetin sorumluluğunu erkek üstlenirken, sokakta- kamusal alanda erkeğin yanı sıra bu sorumluluğu devlet üstlenir. Evde erkek kendi kurallarını dayatmak, kadın üzerinde iktidarını kabul ettirmek için şiddet uygularken, devlet yasal kurallar koyarak, buna uymayanları yaptırımlara tabi tutup cezalandırır. Örneğin 2015’te Hindistan’da 4 yaşındaki kızını başını örtmediği gerekçesiyle katleden baba ile 16 Ekim 202’de saçları göründüğü gerekçesiyle katledilen Jîna Emînî arasında pek bir fark yoktur. Biri baba olmanın yetkisini, diğeri devlet olmanın gücünü kullanmıştır.
Bir devlet neden kadınların ne giyip- giymeyeceğine, ne zaman evlenip evlenmeyeceğine, kaç çocuk doğurup doğurmayacağına, okula gidip gitmeyeceğine, araba sürüp sürmeyeceğine, şarkı söyleyip söyleyemeyeceğine karışır? Bu kurallara uymadı diye kadınları cezalandırır? Çünkü devlet, iktidarını kurduğu zeminin en alt katmanında yer alan kadınların özgürleşme çabasını kendisi için beka sorunu olarak ele alır. Çünkü en eski sömürgenin başkaldırısı, tüm sömürgelerin ortadan kalkmasını tetikler. Bu nedenle devletler en çok kadınların özgürlük arayışından korkar. Kadınlardan yana gelişen hareketleri bastırmak için devletin otoritesini ve gücünü sonuna kadar kullanmaktan çekinmez.
Devletin özgürlük arayışı korkusu
Rêber APO, “Kadın katliamı, kültür katliamından, halk katliamından daha tehlikelidir” der. Çünkü kadını katletmek, yaşamı katletmek demektir. Diğer yandan kadının toplumsal yaşamdaki merkezi konumundan dolayı kadın üzerinde geliştirilen şiddet tüm topluma yaydırılır. Bu durum iktidarın, hiyerarşinin, sömürünün kaynağına dönüşür. Şiddet bu kaynaktan doğar. Bu nedenle şu bir gerçek ki dünyada savaşların son bulmasının temel şartlarından biri kadın üzerindeki şiddetin son bulmasıdır. Erkek ve kadın arasında barış sağlanmadan, dünyaya barış gelmeyecektir.
Tarihsel süreç boyunca savaşların şiddetlendiği dönemlerde öncellikle kadınlar hedeflenmiş ve savaşın mesajı kadın bedeni üzerinden verilmiştir. Bu bazen aşiretlerin kavgalarında, kız kaçırma olaylarında bazen de iki gücün birbiriyle savaşında açığa çıkabilmiştir. Kaynağında kadını erkeğe ait bir meta olarak gören bu anlayış ya da “erkekliğin” nişanesi olarak bir kadını öldürebilme fikri, kadın bedenini basit bir mesaj aracına dönüştürmüştür. Bunun yakın dönem örneklerinden biri özyönetim direnişleri sürecinde Türk devleti tarafından katledilen Ekin Wan’ın bedenine yapılan muameledir. Katledildikten 5 gün sonra 15 Ağustos günü teşhir edilen bedeninin görüntüleri basın üzerinden servis edilerek, katliamın acısı derinleştirilmek istendi. Yine Azerbaycan- Ermenistan savaşında Ermeni kadın asker Asuh Apetyan, İsrail- Hamas savaşında kadın rehineler, Efrîn işgali sırasında Barîn Kobanê ve Rojava’da Hevrin Xelef gibi pek çok kadın katledilmekle yetinilmemiş, beden bütünlüğü bozularak, teşhir edilip üyesi oldukları topluluklara mesajlar verilmiştir. Ataerkil zihniyetin hakim olduğu bir alanda kadını yok etmek, ortadan kaldırmak toplumsallığı yok etme ve teslime zorlama mesajları taşıdığından, yapılan vahşetin basın üzerinden paylaşılması şiddeti bir kişiyle sınırlı olmaktan çıkarıp tüm topluma yaydırma amacını taşıyor. Kadın bedeni üzerinden tüm topluma vahşet mesajları veriliyor.
Sakine, Fidan, Leyla, Berta, Nagihan…
Son yıllarda kadın özgürlük mücadelesinde çok sayıda öncü kadın hedeflendi. Politik kadın katliamlarında çok ciddi artışlar yaşandı. 2013’te Paris’te Sakine Cansız, Fidan Yıldırım, Leyla Şaylemez, 2016’da Honduras’ta Berta Caceres, 5 Ocak 2016’da Silopi’de Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, 4 Ekim 2022’de Süleymaniye'de Nagihan Akarsel, 23 Aralık 2022’de Paris’te Evin Goyî, 2022’de Süleymaniye’de Berivan Zilan, 2023 yılında Kabil’de Mursel Nebizade, 2023'te Qamişlo’da Rehan Amûdê devlet ve paramiliter güçler tarafından katledildi.
Yani dünyanın her yerinde öncü kadınları tehlike olarak görüp, katleden iktidarcı- ataerkil bir zihniyet var. Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam inşa etmek isteyen, bunun mücadelesini veren kadınlar şiddetin hedefi haline getiriliyor. Dağlarda özgür bir yaşam için mücadele eden gerilla kadınlar, savaş suçu kapsamına giren yöntemlerle katledildi. Zindanlar politik kadın öncülerle dolduruldu. Cezaevinde onurlarını kırmaya yönelik muameleler karşısında Garibe Gezer, ‘bedenim bana ait’ diyerek, faşizmin politikalarını teşhir etti, insan iradesinin şiddetten daha güçlü olduğunu ortaya koydu.
Ataerkil sistemin- faşizmin tüm engellemelerine rağmen kadınlar yaşamı özgürleştirme çabasına devam ediyor. Adalet ve vicdan duygusunu yitiren bu sistemi değiştirme ve özgür bir yaşamı inşa etme kararlılığını ortaya koyuyorlar. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kadınların ataerkil sisteme karşı geliştirdiği mücadele, bu yüzyılın kadın yüz yılı olacağını gösteriyor. Dünyanın her yerinde kadın kırım politikaları var. Arjantin’de 2015’te örgütlenen “Ni Una Menos” (Bir kişi daha eksilmeyeceğiz) hareketi, erkeğin taciz ve tecavüzünü kadının utancı olarak gören ataerkil zihniyet karşısında failleri deşifre eden Me Too hareketi, tacizin, tecavüzün devlet kaynaklı olduğunu deklare eden Lass Tessis hareketi bunlardan sadece bir kaçıdır. Ataerkil sistem dünyanın her yerinde büyük bir kriz içindedir. Kadınlar isyanlarını, itirazlarını daha yüksek sesle dile getiriyor ve aynı zamanda dünya geneline yayılan hareketlere dönüşüyorlar.
Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi
Bu konuda belirtmek gerekir ki Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi dünya kadınlarına ilham veren ve sorunu köklü aşmanın yol- yöntemlerini öneren yöntemiyle daha özel bir yerde duruyor. 40 yılı aşan mücadele deneyimi, ideolojik perspektifi, örgütlenme düzeyi, geliştirdiği öz savunma gücü dünya kadınlarına umut veriyor.
Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin bu yıl 25 Kasım günü vesilesiyle yaptığı açıklama dünya kadınlarının ataerkil sistemin yarattığı krizlerle mücadele etme yol ve yöntemlerine işaret ediyor. Kadın devriminin inşasını adım adım ören Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi edindiği deneyimlerle, dünya kadın hareketleriyle birlikte mücadele etmenin gerekliliği ve bunun nasıl olacağını ortaya koyuyor. Örgütlenmenin gerekliliğine, sınırları aşan kadın ittifaklarının ve özsavunmanın önemine vurgu yapılan açıklamada sistemde köklü değişim yapmanın gerekliliği dile getiriliyor. “Kadınlara sus payı olarak sunulan reformlarla sınırlı kalmadan, köklü değişimi yapacak kadın devrimini” yapmaya kadınlar çağrılıyor. Şiddetin bu denli örgütlü ve küresel düzeyde yaygın olduğu bir zeminde kadınlar daha fazla örgütlenmek ve dayanışma ağlarını geliştirmek durumundadır. Bu konuda KJK’nin bu yıl Ağustos ayında başlattığı “Hegemon Erkek Saldırılarına Karşı Afgan ve Şengal Kadınlarının Yanındayız” kampanyası bunun her koşulda mümkün olduğunu ortaya koyan önemli bir çalışmadır.
Özgür yaşamın ilkesi
Kadın özgürlük mücadelesi için öncelikli olan örgütlenme ve mücadeleyi geliştirmenin yanı sıra en önemli çalışmaların başında ise özsavunma gelir. Özsavunma olmadan örgütlü ataerkil- kapitalist sistemle mücadele etmek, kadın kazanımlarını korumak mümkün değildir. Kadınlar olarak tarihten ve ataerkil sistemden alacaklıyız. Dolayısıyla kadınların her alanda özsavunmalarını geliştirme hakları vardır. Biliyoruz ki savunması olmayan hiçbir kazanımın güvencesi yoktur. Savunmasını yapamadığımız yaşam hiçbir zaman bize ait değildir. Daha 8 yıl önce kadınların pazarlarda satıldığına tanıklık ettik. Bu nedenle özsavunma özgür bir yaşamın ilk ve temel ilkesidir. Savunması olan yaşam değerlidir, savunması olan yaşam ancak korunabilir.
KJK’nin çağrısı kadın devrimini geliştirmenin yanı sıra, dünya kadın konfederalizmini geliştirmeye de çağrıydı. Dünya kadın konfederalizmi yerel ile evrensel arasında optimal dengeyi sağlayan bir örgütlenme modelidir. Herkesin kendi farklılığıyla yan yana durabileceği, kendi varlığının anlamlı olduğunu hissedebileceği ve gücünü buluşturabileceği, demokratik örgütlenmelerdir. Bu hayali veya sadece bir ütopya değil, ağır bir savaşın içinde, Kuzey- Doğu Suriye’de kadın yıllardır konfederalizm modeliyle özgür yaşamı inşa etmeye çalışıyor.