Kürt düşmanı münafıkları devirmek
Dosya Haberleri —
- Kurdistan baştanbaşa Türk İslam sentezi adına çalışan orduların hedefi haline getirilmiştir. Fethullahçı, Kırkıncı, Yeni Asyacı, Milli Türk Talebeler Birliği, Milli Selamet, Akıncı ve yüzlerce tarikat, cemaat, Kürtleri asimile etmek ve Türk İslam sentezini Kurdistan‘a yerleştirmek için adeta meydan muharebesine gönderilmişlerdir. Her Kürdü asimile edene, büyük ödüller verilmiştir.
- TC devleti, sistemini değiştirip yerine AKP ve benzerlerini iktidara taşımış, fakat gittikçe, ahlaki, sosyal ve ekonomik olarak çürümüştür/çürümektedir. İslamı ve dürüst Müslümanları bir daha bu topraklarda filizlenmemek üzere AKP‘nin eli bu devlet gömmüştür. Erdoğan ile başlatılan Türk İslam iktidarcılığı, hakiki İslamın tabutuna son çivileri çakmak üzeredir.
- Bizler dürüst ve ehli iman olarak kendilerini görenler: İslamın değerlerini yaşamak, adaleti tesis etmek ve bu çürümüşlüğe dur demek için, bütün mazlumlarla, ötekilerle ve zayıflarla ortak mücadele etmeliyiz. Bu durumu başarabilirsek, bu münafıkları devirmek fazla zaman almayacaktır. Müslümanlar; Bu münafık ve zalimleri önce tanımalı ve sonra devirerek tepe takla etmelidirler.
Ramazan ayı vesilesiyle Civaka Îslamiya Kurdistan (CÎK) Başkanı Hafız Ahmet Turhallı gazetemiz için Türk, Arap ve Fars iktidarlarının İslam’ı çıkarları için nasıl kullandığını kaleme aldı. Dört bölümden oluşan yazı dizisinin son bölümünde, Kurdistan Medreselerinde yetişen Kürt alimlerin devlet sistemine çekilerek, nasıl etkisiz kılındığına yer veriyor. Yine devlet destekli Cemaatlerin, Tarikatların, Hizbi-Kontra’nın Kurdistna'daki rolüne dikkat çeken Turhanlı, "Kurdistan baştanbaşa Türk İslam sentezi adına çalışan orduların hedefi haline getirilmiştir. Fetullahçı, Kırkıncı, Yeni Asyacı, Milli Türk Talebeler Birliği, Milli Selamet, Akıncı ve yüzlerce tarikat, cemaat, Kürtleri asimile etmek ve Türk İslam sentezini Kurdistan‘a yerleştirmek için adeta meydan muharebesine gönderilmişlerdir. 1990’larda ise Kürtlerden oluşan Hizbi-Kontra örgütlendirilerek Kurdistan sahasına sürülmüştür. Bunların da aktif katılımı ile 17 bin sivil insan katledilmiştir. Askeri olarak Hizbi-Kontra’nın da başarı elde edemediğini düşünen devlet, bunları Beykoz’da düzenlediği sembolik bir operasyon ile tasfiye etmiştir. AKP döneminde ise Hizbi-Kontra Kürtleri katlettiği için Saray’daki sofraya dahil edilmiştir!" diye kaydediyor.
HAFIZ AHMET TURHALLI
30 Teşrinisani (Kasım) 1341 tarihli (1925) ve 677 Sayılı Tekke ve Zaviyelerle ilgili kanun ile sadece Kurdistan'daki Medrese, Tekke ve Zaviyeler gayri meşru ilan edilmişlerdir. Kürt toplumunun İlim ve İrfan mekanları olan Tekke, Zaviye ve Medreseler gayri meşru ilan edilerek, Kürtlerin İlim irfan ve geçmişleri ile ilgili, hafızaları silinmek istenmiştir. Bu durum Kemalizmin Osmanlıdan devr aldığı bir devlet planlama stratejisidir. Kürtler kendi dini önderlerinden koparılarak, bir boşluk oluşturulmak hedefine ilişkin bir kanun olarak planlanmıştır.
Camiler, Medreseler, Tekkeler, Zaviyeler ve Ocaklar zorla kapatılarak Kürt toplumu bir bilinmezliğe mahkum edilmiştir. Bu boşlukta Kürt toplumu bocalamaya terk edilerek, nadasa bırakılmıştır. Batıda ise Türk İslam Sentezi, Diyanet reisliği ve başka cemaatlerle güçlendirilmeye, Türkçülük esas alınarak yeni bir devlet dini kurumsallaştırılmıştır. 1960’lara kadar yasaklı ilan edilen dini medrese ve ocaklar, Kürt toplumunda bir büzülmeye ve geri çekilmeye neden olmuştur. Devlet bunu yeterli görerek, yeni bir politika devreye koymuştur. Tek parti dönemini sonlandırdığını söyleyerek, Demokrat Partiyi ve Adnan Menderes’i dindarlık ve demokratlık adına sahaya sürmüştür. Sözde dindarlık serbest bırakılmış ve bazı haklar verilmiştir gibi yapılmıştır. Hakikatinde ise Menderes’de Kemalist politikaların farklı bir uygulamacısıdır. Türk İslam Sentezinin Kurdistan'a ilk girişi Menderesle gerçekleşmiştir. Bütün yasaklara rağmen Kurdistan‘a giremeyen Türk İslam sentezi, batıda yıllarca mali ve insan kaynakları hazırlamış ve Menderes ile birlikte Kurdistan‘a seferber edilmiştir. Kemalizmle savaşta yenilgi yaşamış olan Kürtler, inançsal ve kültürel olarak Türklüğe ve Kemalizme kapalı ve mesafeli durmuşlardır.
Kürt Medreseleri...
Dindar Menderes diye piyasaya sürülen kişi, Kürtleri Kemalist devlete entegre edip, asimile etmenin başlangıç anahtarı olarak, karşımıza çıkartılmıştır. Kürt Medreseleri'nde yetişmiş alimlerimiz de bu rüzgarın etkisi ile devletin tuzağına yavaş yavaş girmişlerdir. Daha sonra;
Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Adalet Partisi, Akıncılar, Milli Türk Talebeler Birliği ve daha birçok kurum ve şahsiyet adım adım Kurdistan topraklarına, Türk İslam sentezi zehrini akıtmaya başlamışlardır. Bu girişle birlikte; Diyanet de camiler adı altında, coğrafyamıza Türk İslam Sentezinin yerleşmesi için on binlerce Müftü, Vaiz ve Namaz kıldırma memurları yerleştirmiştir.
Kurdistan’da İmam Hatipler ve Erzurum İslam Ensitüsü adı altında Türk Devlet dinini adım adım coğrafyamıza yerleştirmiştir. Maaş ve taltiflerle milletin dikkatini üzerine çeken Kemalist rejim, Kürt seyda ve mollalarını gözden düşürmüş ve bu planın tutması için yoğun bir mesai harcamıştır. Kürt seyda ve mollalarını düşünce ve yaşam biçimleri ile elde edemeyen rejim, ekonomik olarak zorlanan bu kesimlere yeni imkanlar sunmuş ve tuzaklar hazırlamıştır. Arapça, Kürtçe ve diğer ilimlerde dahi olan alimlerimiz, latin alfabesinde okuma yazmaları olmadığı halde, sisteme entegre edilmek için, özel planlamalara tabi tutulmuşlardır. Fahri olarak, toplumun verdiği ekonomik destekle hayatlarını sürdüren seydalarımıza, cazip ekonomik teklifler yapılarak, sistem içine çekilmişlerdir. Sisteme girme şartımız İmam Hatiplerden diploma almanızdır. Başka hiç bir şey, devlet tarafından sizden istemeyecektir! Hatta daha önceki hizmetiniz sayılacak ve siz emekli olacaksınız denmiştir. Seydalarımıza dışarıdan İmam hatip diploması almaları için özel ekipler hazırlanmış ve seydalarımız sistemin içine çekilmişlerdir. Böylelikle Kurdistan Medreselerinde yetişen Alimlerimiz devlet sistemine çekilerek, etkisiz kılınmışlardır. Türk İslam sentezi farklı tarz ve yöntemlerle gittikçe sahada örgütlendirilmiş, dallanıp budaklandırılmıştır. Medreseler ve Alimlerimizin etkisiz olmaları için, Diyanet, İmam Hatipler, bir sürü cemaat ve Tarikat Kurdistan'a yerleştirilmiştir. Rejimin büyük maddi ve insan kaynaklarının aktarımı ile çalışmalar yürütülmüştür.
Hedef: Türk İslam sentezini bölgeye yerleştirmek, devlet dinini İslam diye topluma enjekte etmek, toplumu doğru olan İslamdan uzaklaştırarak, devlet dinine inandırmaktır. Nurculuk elli parçaya bölünerek, her biri bir kaç Kürt kapa bilir planlaması ile sahaya sürülmüştür.
Cemaatler, Tarikatlar, Hizbi-Kontra!
Kurdistan baştanbaşa Türk İslam sentezi adına çalışan orduların hedefi haline getirilmiştir. Fethullahçı, Kırkıncı, Yeni Asyacı, Milli Türk Talebeler Birliği, Milli Selamet, Akıncı ve yüzlerce tarikat, cemaat, Kürtleri asimile etmek ve Türk İslam sentezini Kurdistan‘a yerleştirmek için adeta meydan muharebesine gönderilmişlerdir. Her Kürdü asimile edene, büyük ödüller verilmiştir. Kimileri ticari olarak milyoner olmuş, kimileri devlet dairelerinde bürokrat olmuş, kimileri milletvekili olmuş ve kimileri ise belediye başkanı olmuşlardır. 1980’lere kadar yürütülen bu çalışmalara rağmen Kürt Ulusal Hareketi kendini örgütlemeyi başarmıştır. Her geçen gün gelişme kaydeden Kürt Ulusal Mücadelesi, tekrardan ivme kazanmış ve bu mücadeleye dürüst Kürt seydalar sempati duyarak, katılım sağlamışlardır. Bu mücadele sürecinde 70’ten fazla Medrese alimi şehit olmuş, yüzlercesi zindanlara düşmüş, işkencelere maruz kalmış ve binlercesi göç etmek zorunda bırakılmıştır. Yıllarca Partiler, Cemaatler, Tarikatlar, İmam hatipler üzerinden çalışma yürütülmüş ama istenilen sonuç alınmamıştır. 1990’larda ise Kürtlerden oluşan Hizbi-Kontra örgütlendirilerek Kurdistan sahasına sürülmüştür. Bunların da aktif katılımı ile 17 bin sivil insan katledilmiştir. Askeri olarak Hizbi-Kontra’nın da başarı elde edemediğini düşünen devlet, bunları Beykoz’da düzenlediği sembolik bir operasyon ile tasfiye etmiştir.
Hakiki İslamın tabutuna son çivi!
AKP döneminde ise Hizbi-Kontra Kürtleri katlettiği için Saray’daki sofraya dahil edilmiştir!
Bunlara diyet olarak yeni bir mevzi verilmiş, Kürtleri şeriat ve Kürtlük adına kandırma görevi tevdi edilmiştir. Kürt dindarları ve seydaları hem devletin kolluk güçlerinin vahşi zulmüne maruz kaldılar hem de bu devlet beslemeleri olan çetelerin zulmüne uğradılar. Buna rağmen devlet istediği sonucu günümüzde de elde edememiştir. TC devleti, sistemini değiştirip yerine AKP ve benzerlerini iktidara taşımış, fakat gittikçe, ahlaki, sosyal ve ekonomik olarak çürümüştür/çürümektedir. En çok kullandıkları İslamı da, dini de bu iktidarlarla birlikte tüketmiş durumdadır. AKP döneminden önce, Kurdistan ve Anadolu’da Dindarlar azda olsa Kemalist sisteme muhalif ve mesafeli durmakta idiler. Erdoğan ve AKP‘nin iktidara oturması ile artık İslamcılık Kemalist devletin temel dayanağı haline getirilmiştir. Kızıl Kemalistlerden daha acımasız, daha tutarsız ve daha gaddarca davranan yeşil Kemlistler, İslamın Türkiye ve Kurdistan'daki temiz çehresini de, toplum içinde kirletmişlerdir. Filstin ve İslam Davası da artık piyasada karşılık bulamamaktadır. Filistin için bağıranların, İsrail‘e silah ve her türlü araç gereç sattığı ortadadır. İslamı ve dürüst Müslümanları bir daha bu topraklarda filizlenmemek üzere AKP‘nin eli bu devlet gömmüştür. Bu kadar aleni ve hayasızca yapılan ahlaksızlık, yeni nesilleri, özellikle gençleri ve dürüst insanları deizm, ataizm ve farklı akımlara yönlendirmiş durumdadır. Bir diğer deyişle toplum savrulmuş ve İslam karşıtlığına doğru sürüklenmektedir. Erdoğan ile başlatılan Türk İslam iktidarcılığı, hakiki İslamın tabutuna son çivileri çakmak üzeredir.
İslamın prensipleri ve devlet dininin değerleri:
İslam insanı öldürme, yaşat der!
Günümüzün Türk İslam Sentezi anlayışını savunan insanlar ise; akli, ilmi, siyasi, ahlaki, biyolojik ve dini olarak insan mezbahaları oluşturmuş durumdalar.
İslam zulüm etme der!
Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir, bilin ve uzak durun der:
Devlet dindarları, zulmü, işgali bir dindarlık olarak hayat tarzına dönüştürmüşlerdir.
İslam hırsızlık yapmayın der!
Türk İslam sentezcileri, hırsızlığı sadece para mal mülk ile sınırlı tutmayıp, ilmi, doktora tezlerini, Prof. unvanlarını, üniversite sınav sorularını, seçim reylerini, toplumun iradesini kayyımlarla gasp etmeyi, sağlığı, tekniği, insan organlarını, başkasının ülkesini gasp ederek, zeytin ağaçlarını, madenlerini, akar sularını ve hatta ormanlarını talan edip, çalmayı marifet diye, kendi iman şartlarına eklemişlerdir.
İslam Uyuşturucuyu, Alkolü ve Kumarı yasaklar!
Bunlar uyuşturucu taşımacılığını Meksika’dan, Afganistan’a kadar organize eder. Kokain, Eroin, Esrar ve kimyasal hapların hepsini Türkiye üzerinden organize ederler. Lüks araçlarında burunlarına eroin ve kokain çekip video paylaşmayı inandıkları devlet dininin ihsanı olarak görmekteler. Bu foseptik çukurundaki durumlarını, başarı olarak sayar ve toplumu buna özendirirler. Kumarhanelerden çocukları çıkmaz, Türkiye ve Kıbrıs’taki kumarhaneler yeterli gelmediği için, Singapur, Tayvan ve Lasvegas kumarhaneleri bunların ana mekanları olmuş durumdadır. İslam Faiz haramdır der: Bunlar biz Nas olarak kabul ederiz der: Paralarına para katsın diye faizi yüzde kırk beşlere kadar çıkarmış durumdalar. Dövizden para kazanmak için gece bankalardan ucuza döviz çekerler, sabah dövizin fiyatlarını ikiye katlatırlar.
İslam yalancının üzerine lanet yağar der!
Bunlar asla doğruyu konuşmazlar. Hatta bunlar doğru konuşmayı akılsızlık, gerilik ve aptallık olarak görmektedirler.
İslam İftira haramdır der!
Bunlar müftülerle, Diyanet İşleri Başkanları ve Namaz kıldırma memurlarını, Peygamber mimberine çıkartarak, Allah‘a ve Peygambere iftira ederler. Hakim ve savcıların aracılığı ile kanun adına, muhaliflerine iftiralar atarak, zindanlara atarlar.
İslam Zina ve Fuhuş haramdır der!
Bunlar bütün bir coğrafyayı fakirliğe mahkum ederek, Suriye’deki fukaraları vatanlarından kopararak, fuhuşa sürükleyerek, dini nikah adı altında daireler ve lüks villalarda fuhuş yaparlar.
İslam ibadetler Allah için olmalı ve gösterişten uzak yapılmalıdır der!
Bunlar Namaza giderken binlerce koruma ve kamera eşliğinde namaza dururlar. Onların memurları da Cuma günü, camilerden selfi çekip paylaşırlar. Bol bol Cuma kutlama mesajları paylaşırlar.
Oruç tuttuklarını söylerler, ama ejder meyvesi ile beş yıldızlı, yedi yıldızlı Otellerde açık büfelerde kameralar karşısında iftar açarlar.
İslam barış olsun der! Müslüman barış ehlidir ve barış için çalışsın der!
Bunlar başta Kürdistan olmak üzere, dünyanın her tarafına savaş ihraç ederler.
İslam Allah’a iman edin ve manevi değerleri yüceltin der, bunlar devlete ve maddeye iman edip, hiç bir vicdani ve insani değer tanımazlar.
İslam Peygamberi Hz Muhammed sav „Bizi kandıran bizden değildir“ der ama bunların tek hünerleri insanları din adına aldatma ve yoldan çıkarmadır.
Devlet dini ve onun müminlerinin temel değerleri:
Kasa: Para ve maddi güç bunların imanıdır. Diğer görüntüler sadece parayı elde etmek içindir. Dönemin en büyük putu kapitalizm yani paradır ve paraya tapıcılıktır. Bu bilinçli bir şekilde yaygınlaştırılıyor ve toplum buna yönlendiriliyor.
Para putuna yirmi dört saat ibadet edenler, ara sıra görüntü vermek için camilerden selfi paylaşırlar.
Masa: İktidarda olma ve iktidar için her yolu mubah görmedir. Dikkat edilirse İslam ehliyetten bahs eder, bunlar kendileri gibi çapsız ve yeteneksizleri masa başına taşır. Toplumda şu duygu ve düşüncenin oluşmasını sağlamış durumdalar. Erdoğan gibi biri Cumhurbaşkanı oluyorsa, ben her şey olabilirim kanati yaygınlaşmıştır. Toplum ve bireylerde gelişen bu duygu toplumu uçuruma sürüklüyor. Artık okuma, ilim, yetenek, dürüstlük ve güvenilirlik bir erdem olarak görülmüyor. Her kes her şey olabiliyor.
Nisa: Dikkat edilirse bu anlamda düşkünlükleri ele avuca sığmıyor. Hepsinin kasetleri yayınlanıyor. Ukrayna’ya otobüslerle fuhuş yapma turları düzenleniyor. Herkesin metres hayatı, dini nikah adına meşrulaştırılıyor. İşte bu değerler, devlet dinin temel değerleri oluyor. Bunlara din adına cevazı verenler, bunların suç ve günah ortaklarıdırlar. Bunlar Diyanet, Hayrettin Kahraman, Hatipoğlu, Cüppeliler oluyor. Günahları ve haramları beraber işliyor, fetva ve cevazlarını da beraber yayınlıyorlar. Herkes bir biçimi ile bu haram ve günahlara bulaşmış durumdadır. Bu durumdan dolayı kimse ses çıkarmamakta ve her kes kendi payına düşeni kaçırmakla iştigal etmektedir.
Bizler dürüst ve ehli iman olarak kendilerini görenler: İslamın değerlerini yaşamak, adaleti tesis etmek ve bu çürümüşlüğe dur demek için, bütün mazlumlarla, ötekilerle ve zayıflarla ortak mücadele etmeliyiz. Bu durumu başarabilirsek, bu münafıkları devirmek fazla zaman almayacaktır. Kur’an şöyle müjde veriyor: "Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Zalimler yakında nasıl tepe takla olacaklarını görecekler." (Şuara 227)
Bir Kur’an ayı olan Ramazanla ile tekrardan dini hayata başlamalıyız. Müslümanlar; Bu münafık ve zalimleri önce tanımalı ve sonra devirerek tepe takla etmelidirler.
Şimdi tam zamanı: Kur‘an bunu bizlere görev olarak farz kılmıştır. Ramazan, oruç ve ibadetlerimiz zulmü bertaraf ettiğinde, gerçek manalarına kavuşmuş olacak ve Allah’ın dini devlet ve iktidarların dininden ayrıştırılacaktır.
Herkese hayırlı Ramazanlar.
BİTTİ