Rojava’dan Bask’a: Yol almak mı, yol olmak mı?
Forum Haberleri —
- Biraz daha yaklaştığımda duvarda yüksek ve genişçe ahşap kapının sağ ve solunda birer YPJ bayrağı, insan boyundan büyük kartonlara yapılmış Başkan Öcalan ve devrimci Kürt kadın Arin Mirkan’ın fotoğrafları bizi karşılıyor.
Ercan Jan AKTAŞ
‘Bir Ülkeden Bir İç Ülkeye’ yolcukluk söylemi, bir şekilde İstanbul’dan Amed’e olan yolculuklarımda dilime yerleşmişti. Şimdi de benzer bir yolculuk için Paris’in Bercy otobüs garındayım. Tabi ki sonu Amed ile bitecek bir yolculuk değil, Basklıların Euskal Herria, Fransızların Pays Basque ve biz Kürtlerin de Welaté Bask dediğimiz ülkeye yolculuğum.
Otobüsle yolculuk için hazırlık yaparken, ‘İnsanlardan/yeni insan hikayelerinden mi bir coğrafyaya yol alınır, yoksa bir coğrafya ile tanıştıktan sonra sende biriken insan hikayelerinden mi bir coğrafyaya yol alırsın?’ ikilemi ile uğraşıyordum.
‘Galiba ikisi de diyerek’ kolayına kaçarak Paris’i o bütün gürültüsü, yoğunluğu, karmaşası ve metrolarındaki dört mevsim bitip tükenmek bilmeyen hengamesi ile geride bırakarak kamerası ve fotoğraf makinesi ile eşlik eden Hasan ile bütün gece sürecek uzun yolculuğa başlıyoruz.
Sabahın erken saatinde Bayonne’a indiğimizde şehir sisten bulutlar ile örtülmüş, tren garını ‘Petite Bayonne’ denilen eski şehre bağlayan taş köprü adeta görünmez olmuştu. Kasvet çağıran bir sis değildi; aksine Paris’den uzaklaşmış olmanın verdiği derin nefes alma hali gibi geliyordu insana.
Atlas Okyanusu kıyısında, ormanların sarmaladığı uzun bir sahili ile seni uzaklara çağıran bu şehirde ilk göze çarpan muhteşem mimarisi oluyor.
İster istemez gözlerini hikayesi, tarihi, ruhu olan binalardan alamıyorsun.
Ahşap ve taştan, asırlık birkaç katlı binaların olduğu sokaklarda gözlerin önce binalara, oradan da gökyüzüne ulaştığında, zaman zaman birilerinin ayaklarına basmadan da edemiyorsun. Bu asırlık ahşap ve taştan binaların ahşap renkleri şehirden şehire değişir, Bayonne’a da kırmızı çok yakışmış.
İçinde geçen irili ufaklı kanallar dışında, şehri boydan boya geçen büyükçe nehrin kıyısında, güneşin sabahın daha ilk merhabasında olduğu bir kafede molanın ardından, Güney Bask’ın/Côté de France, üç bölgesinden birisi olan Labourd’un başkenti Bayonne’dan, diğer bir bölge olan La Soule’ün başkenti olan Mauléon - Lichar’a iki saatlik güzel bir yolculuk için otobüsün en arka koltuklarında yerlerimizi alıyoruz.
Her bir karesi bir tablo gibi duran yemyeşil dağlar ve tepelerde keyifle otlayan inekleri, atları, koyunları izleye izleye yol alırken uzakların hüznü bir kez daha gelip seni bulur.
Bask ülkesinde Başkan Öcalan, Arîn Mîrxan ve YPJ bayrağı
Mauléon-Lichar’a vardığımızda, etkinliklerin olacağı alanı bir an önce görmek için yürümeye başlıyoruz. Festivalin de organizasyonunda yer alan Lucile, daha önce bana birkaç defa heyecanla eski bir fabrika binasından nasıl yeni bir kültür merkezi oluşturduklarını anlatmıştı. Festival vesilesi ile ancak şimdi görme imkanı oldu.
Belediye binasının önünden alana doğru yürümeye başladığımızda, ayaküstü son seçimlerden Komünist partiden Belediye Başkanı seçilen Monsieur Lulu ile tanışma fırsatım oluyor. Hızlıca bir tanışma ve sohbetten sonra kendisi ile festivale dair bir söyleşi için sözleştikten sonra alana ulaşıyoruz.
Taştan ve ahşaptan yan yana üç eski binadan Kültür Merkezi’ne dönüştürülen komplekse vardığımızda, kapıda Lucile ve de çalışma arkadaşlarının hummalı bir hazırlık içinde olduklarını gördüm.
Biraz daha yaklaştığımda duvarda yüksek ve genişçe ahşap kapının sağ ve solunda birer YPJ bayrağı, insan boyundan büyük kartonlara yapılmış Başkan Öcalan ve devrimci Kürt kadın Arin Mirkan’ın fotoğrafları bizi karşılıyor.
Kültür Merkezi’nin ön cephesinde İspanyolca ve Baskça açıklamalı boydan boya büyük kartonlar üzerine hazırlanmış Rojava’dan -özellikle de Rojava Kadın Akademisi, Jineoloji - fotoğraflardan sokağa inen açık hava sergisi hazırlanmış.
Tamamı Basklı kadınlı ve erkekli bir grubun Efrin’in ‘Hun Bi Xer Hatin’ tabelası önündeki resimlerinden Rojava’ya daha önce yaptıkları yolculuklarının izleri daha ilk adımda görülebilirken, 4 gün sürecek Mauléon–Lichar festivalinde Güney Bask’tan gelen kadınların hikayesinde
Rojava’ya dair olan politik ortaklıklarını, Kürt kadınları ile gönülden dayanışmalarını heyecanla paylaşmaları ayrı bir heyecana yol açıyor.
Organizasyonunda hiçbir kürdün yer almadığı bir festivalde Rojava’daki Kürt Kadın Direnişi, Jineoloji, YPJ, Kadın Akademisi’ne dair böylesine kapsamlı bir çalışma ancak yüksek bir yoldaşlık bağı ile gerçekleştirilebilir.
Festival boyunca iki Kürt sanatçı, Zehra Doğan ve Ahmet Zirek’in duvarları dolduran çalışmaları Kürdistan direnişinin dünyanın başka başka duvarlarında hayat bulan haliydi.
Gece sahne alan (bir üyeleri Kürt) Basklı müzik grubundan Yohann Villanua’nın muazzam bir performans ile Kürtçe “Şevekî tarî, bi berf û baran” parçasını okuması ile bir kez daha Kurdistan’dan Bask’a uzanan dostluk, yoldaşlık ve dayanışma duygusunun bir patikadan nasıl köklü bir yola dönüştüğüne tanıklık ediyorduk salonu dolduran Kürt, Bask, Ermeni, Arap, Fransız, İspanyol, Türk, Portekiz’li yoldaşlar olarak.
Yolculuğun başında, ‘sonu Amed olmayacak bir yolculuk’ desem de, karşıma çıkan bu buluşma/çalışma, ile bir anda kendimi Amed’de düşünmeye başladım.
Bu dört gün içinde çoğu daha önce tanıştığım çok insan ile bir kez daha konuştum. Kurdistan’ı, Rojava’yı çok yakından izliyorlar, yürekleri ile izliyorlar.
Ondan olsa gerek bütün sınırları aşarak yürekten yüreğe öyle bir köprü kurmuşlar ki; Mauléon – Lichar, Lichans – Sunhar yoksa Amed, Cizire, Efrin’de miyim diye zaman zaman düşünmeden edemiyorsun.
Hani bir yolda yürüyünce senden geriye izler kalır, sonra birkaç kişi de aynı izden gidince orada patika olur, artık o yolda yürümek kolaylaşmıştır, çünkü herkes onun bir yere vardığını öğrenmiştir.
Rojava’da Kürt kadınları özelinde bir halk yürüdü, o yol sonra güvenilir bir patikaya dönüştü, şimdi o patikadan dünyanın başka başka halklarından insanlar güvenle yürüyorlar…
Yolu açanlara, yürüyenlere ve sürdürenlere minnetle…