Dertli keman Kerkük

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Türk MİT’inin Süleymaniye’de Nagihan Akarsel’i ve Kerkük’te Zelal Zagros’u hedef seçmesi tesadüf değildi. Onlar parçalanmış ülkenin birlik sembolü olarak özgür yaşamın ve hakikatin peşindeydiler. Bu nedenle anı kazanmak için ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Her yerde her an yalanlarla savaşıyorlardı.

Nagihan Akarsel ve Zelal Zagros Anısına

Ben dertli bir kemanım

Kerkük için ağlarım

Baba Gurgur deyince

Yoluna can adarım

 

Zaman bir keman misali yaralarımızı inliyor. Her acı, her “an” bize başkaldırıyı öğütlüyor…

Şehit Nagihan Akarsel evrensel penceremiz olan Jineoloji çalışmalarını yürütürken birçok değerlendirmesinde zamana yaklaşım sorununu işlemişti. Ulaştığı sonuç, her şeyin anda kazanılıp anda kaybedildiğiydi.

An’ı bilmek!..

Şöyle demişti:

“An’ı kazanmak, kaynağında özgürlük olan hakikat militanlarının felsefesidir.

An’ı yaşamak kaynağında bencillik olan liberalizmin felsefesidir.

An’ı kaybetmek ise ikisinin arasında sıkışan sömürge halkların felsefesi oluyor.”

Önderlik bu gerçeklikler karşısında “mühim olan an’ın hakkını vererek yaşamaktır. En iyisi an’ı geçmişsiz ve geleceksiz yaşamamaktır” dedi ve bilgece yaşamı da bununla tanımladı:

“Bilgece yaşam, geçmişin ve geleceğin an’da dile gelip özgürce yaşanmasıdır!”

An denilen tarihtir

Bu yaklaşımla Avrupa merkezli entelektüel hegemonya kırıldı ve Ortadoğu’ya zorla giydirilen ulus-devlet elbisesi parçalanıp atıldı. Zihniyetteki devrim tarihe yaklaşımla başladı. An denilen tarihtir. Tarihe doğru yaklaşırsan yaşarsın yoksa ölürsün! Evrenin herhangi bir anını yakalamak, onunla bir olmak, bilgelik olayıdır ve anlaşılması, ulaşılması en zor, en yüce iştir.

An’ı yaşamak veya kaybetmek ise pek düşünmeden, emek sarf etmeden, durduğu yerde insanın kolaylıkla ulaşabileceği en alt merhaledir!

An’ı kaybetmekle an’ı yaşamak aynı olguda birleşiyor: Yenilgi, teslimiyet ve ölüm!

An’ı yaşamak deyiminin kökeni eski Roma’ya dek gidiyor, ki Latincede bunun çeşitli versiyonları orijinal olarak bulunuyor:

Carpe Diem: Günü yaşa!

Carpe Noctem: Geceyi yaşa!

Carpe Effingo: Modayı yaşa!

Carpe Modo: Anı yaşa!

Ve sonuçta hepsinin toplamı olarak:

Carpe Mortem: Ölümü yaşa!

İşte kapitalist sistemin insanlığa sunduğu tek hakikat budur: Ölüm!

Kapitalin İngilizcedeki bir anlamının da “ölüm” olması meseleyi yeterince izah ediyor.

Fakat ölümü çeşitli kalıplar ve maskelerle “yaşam” diye sunuyorlar. Çünkü doğrular yerine yalanlar ikame edilmiş ve denetime aldıkları toplum buna inandırılmış.

Kaçmak; bir çeşit ölüm

1990’lı yıllarda Türkiye’de “Yalan Rüzgârı” diye bir Amerikan dizi filmi yayınlanıyordu. Filmin ABD’deki adı farklıydı; 1973 yılında başlayan ve bugüne dek on bininci bölümünü de geride bırakan bir dizi filmdir!

Dünyada 10 bin bölümlük başka film var mıdır bilemiyoruz. İçeriğinden pek fazla haberimiz olmasa da Türkçedeki adından anladığımız bir şey vardır: Demek ki bu yolla yalanlar normalleştiriliyor! Bu kadar ilgi görüyor olması da toplumun ne derecede yalanlara alıştırılmış olduğunun göstergesidir. Gerçekler üzerine bir film yapılsa herhalde bunun kadar ilgi görmezdi.

Gerçekler acıdır denilir. Kimse kolay kolay gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Daha çok kaçmak tercih ediliyor. Bu da bir çeşit ölüm anlamına geliyor…

Hakikat savaşçıları ise özgür yaşamın peşine düşmüş insanlardır.

Nagihan, Zelal; özgür yaşam ve hakikat

Türk MİT’inin Süleymaniye’de Nagihan Akarsel’i ve Kerkük’te Zelal Zagros’u hedef seçmesi tesadüf değildi. Onlar parçalanmış ülkenin birlik sembolü olarak özgür yaşamın ve hakikatin peşindeydiler. Bu nedenle anı kazanmak için ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Her yerde her an yalanlarla savaşıyorlardı.

Saralar, Evinler, Şükrüler, Zekiler, Hewler’de-İzmir’de Denizler ve yine Süleymaniye’de halkımızın doktorları ve diğer tüm özgür ruhlar ölümsüzler kervanına katılırken anıları hepimize ışık olmaya devam etmektedir.

Cinayet şebekeleriyle fikirlerin ve hayallerin yok edilemediği tarih boyunca ispatlıdır.

Paris, Süleymaniye, Hewler, İzmir, Kerkük ve yarın belki başka bir kent yeni bir cinayetle güne uyanacak.

Gazeteler yeni yalanlarla güne başlayacak.

Okullarda öğrencilere yeni yalanlar anlatılacak.

İşçiler, işsizler ve emekliler yeni yalanlarla avutulacak.

Boş mahkeme salonlarında hâkim ve savcıların yeni yalanları çınlayacak.

Pazarlarda yeni yalanlar satılacak.

Her yeni yalan yeni cinayetlere davetiye çıkaracak.

Fakat her yeni cinayet, yalanla yatıp yalanla kalkan toplumun gözünü açacak. Gözü bağlanmışsa bir şahin bile uysallaştırılır. Gözü açılan toplum canilerden, katil sürülerinden hesap soracak…

İşte bu yüzden yalanlarla mücadele eden herkes hedeftedir.

Kerkük’te estirilen yalan rüzgarları Tevgera Azadi ve YNK’nin seçim etkinliğiyle dağıtılırken Zelal Zagros hedef yapılmıştı. Çünkü o bir hakikat savaşçısıydı. Toplumun gözünü açıyor, herkesin yüreğine giriyordu. Türk faşizmi onun şahsında hem Kerkük’ü hem de Rojava’yı hedeflemişti. Onun şahsında Kurdistan’ın onur ve gurur kaynağını hedeflediler. Özgür kadın iradesini hedeflediler.

Cinayetin üzerinden geçen her gün, her ay özgür kadın mücadelesi daha da büyüdü. Kerkük mücadelesi de büyüdü. Kerkük’e dadanan çakal sürüleri ilkin Hogir yoldaşı korkakça ve canice katletmişlerdi. Kerkük köprüsünde onun özgürlük çığlığı sürekli yankılanıyor. Türkmenlik adı altında örgütlenen Türk faşizminin fırsat bulunca Kürt halkına neler yapacağının en açık işaretidir bu saldırılar. Oysa Türkmen kimliği tarihsel olarak ve doğası gereği anti faşisttir. Türkmenliği kullanıyorlar ve bu yolla Kerkük özellikle KDP tarafından Türk faşizmine teslim edilmek isteniyor.

Kerkük’te demokrasiye sahip çıkmak

Başur siyasetinde yer alan Kürt örgütleri daha dikkatli olmak ve birlikte hareket ederek bu ihanet planlarını engellemek zorundadır. Türk faşizminin temsilcileri Bağdat’ı günübirlik yol eyliyor, buraları adeta kendi büroları, kendi şubeleri haline getirmeye çalışıyorlar. Yeni işgallere zemin hazırlıyorlar. Buna karşı onurluca sesini yükseltenler olduğu gibi utanılası bir sessizliği tercih edenler de var.

Heval Zelal’den sonra Kerkük demokrasinin kalesi haline getirilmeliyken halen sessizce veya tereddütlü hareket eden örgütler, içerisinden geçmekte olduğumuz tarihi anları kaybetmekle yüz yüzedir ve bu nedenle tarih karşısında yargılanacaklardır.

Heval Zelal için bugüne dek Başûr’un tüm örgütleri ne yaptıklarını kendilerine sormalıdır. Kerkük’te demokrasi, Hogır’ların Zelal’lerin anısına sahip çıkmakla olur.

Acısı ve hüznünü her an’ımızda yaşatacağımızı, bir kez daha onların hakikat savaşçısı olacağımızı belirtiyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.