Bünyamin’in inancı

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Kardeşi Bünyamin inanmasaydı Yusuf kuyudan çıkmayabilirdi. Yusuf’u kurtaran, kardeşinin inancıdır. Komplocular yalan haberler verdiklerinde Bünyamin: “O tekrar gelecek veya o bizi yanına getirtecek” diyerek Yusuf’u yaşatmıştır.
  • Bünyamin’in sevgisine ve inancına sahipsek Kürdistan’ın özgürlük fedaileri gibi her gün Yusuf’a daha çok yaklaşırız ve ölüm çukurundan çıkmasını sağlarız.

İmralı Dünyası -1-

Tüm semavi dinlerin sahip çıktığı Yusuf’un hikayesi biliniyor. Çağdaş İbrahimi hareketin zindanda olan Önderi “Herkes benden bahsediyor ama kimse anlamak istemiyor? Beni neden anlamak istemiyorsunuz?” dediğinde tüm inananları yürekten sorgulamaya sevk eden bir yöntemden bahseder gibiydi. Aslında bu sadece bir yöntem değildi, bir vicdan çağrısıydı. Doğru anlaşılmak için “Burada geçirdiğim bir günümü anlayın!” dedi. İşte böylesi anlarda yöntem vicdan, vicdan ise yöntemin kendisi oluyor.

Tecrit ve işkence koşullarında geçen 26 yıla son vermek için bu yılların sadece bir gününü doğru ve yeterli anlamamız gerekiyor. Böyle bir günü nasıl tasvir edebilir insan?

Ada denilince ilkin deniz akla gelir. Fakat denizin sesi içeriye gitmiyor.

Hiçbir canlının sesi içeriden duyulmasın diye her türlü tedbir geliştirilmiş.

O’nun görüşmelerinde alınan notlarda “kuş” kelimesi çoğunlukla “kuşatma” içinde, “martı” kelimesi ise “8 Mart’ı” kutlarken geçiyor. Kuşlar gelecek olsa konacağı ağacı kesiyorlar. Martıları uzak tutan bir askeri tertibat çevrelemiş etrafı.

Alıştığımız, bildiğimiz bir dünya var ve bunun dışındaki dünyaları düşünmek-düşlemek kolay değil. Hele ki anlamak! Fakat alıştığımız, bildiğimiz dünyanın dışında bir dünya gerçekten var:

İmralı Dünyası! Burası başka bir dünya!

Bir ada ama başka adalara benzemiyor. Bir hapishane ama başka hapishanelere benzemiyor. 26 yıldır içinde olan ise başka insanlara benzemiyor.

Mesele sadece ada koşulları değil, bir halkın ve tüm inanan insanlığın umudunu temsil etmek ve bunun için dünyanın en zor koşullarında direnmek, her zaman çözüm gücünü göstermek!

İmralı koşullarını küresel kapitalist sistem oluşturdu fakat Önder Apo orada ayrı bir dünya kurdu.

Türkiyeli bir senarist Ada’daki yaşamı kaleme almak ve bunu da Marmara Denizi’nde yaşayan küçük bir balığın öyküsüyle yansıtmak istemişti.

Deniz çok kirlenmiş ve yaşanamaz hale gelince bu küçük balık, adada dünyanın en temiz insanının yaşadığını duymuş ve bir çözüm bulmak için onun yanına gitmeye karar vermiş. Denizde sadece kirlilik yok, aynı zamanda bu kirlenmeden oluşan yeni deniz yaratıkları vardır. Hepsiyle mücadele ederek adaya ulaşmaya çalışmaktadır.

Hikâyenin örgüsü ekolojik duyarlılık etrafında devam ederken senarist yazmaktan vazgeçmiş. Sadece ekolojiyle Önderliğin ada yaşamını anlatamayacağını düşünmüş olmalı. Fakat o dünya ekolojiye en duyarlı dünyadır. Senarist açısından da önemli bir duyarlılıktır. İyi düşünmüş. Hiç düşünmeyene ne demeli?

Senarist sonunda düşünmekle yetinmemiş, küçük balığa yol açmak için denize atlamış; şimdi o küçük balıkla beraber yüzüyor. İmralı dünyasını düşünenler böylesi yeni hikayelerle hayatına anlam katıyor.

Nice ada hikayesi yazılmıştır. İmralı Adası’nın hikayesi henüz yazılmadı. Sonu özgürlük olan bir yolculuktur bu. Bir ada yolculuğu mu demeli?

Ruhsal, düşsel, içsel yolculuk kadar doğrudan adaya gidenler de oldu. Dilleri döndüğü kadarıyla anlattılar adayı ve Önder Apo’nun ada yaşamını.

İmralı yaşamını en özlü şekilde savunmalardan okuyoruz.

Bunca yaşananlara ve anlatılanlara rağmen oradaki bir günü anlamak kolay değil.

 “Sen benim yattığım uykuyu uyuyamazsın, gördüğüm rüyayı göremezsin…” gibi şeyler söyleyen şairin uykusunu, rüyasını filan değil, yaşamını gerçekten merak eder insan? Oysa İmralı’yı veya benzerini bunca yıl kimse yaşamadı, yaşayamaz!

“Hapis yatmak” diye bir tanım vardır. İmralı’da “yatmak” yoktur, sürekli psikolojik işkence vardır.

İmralı tarihin en büyük rehin alma operasyonunun merkezidir. Önder Apo orayı “ölüm çukuru” olarak tanımladı. Yürümenin, hatta pencereden nefes almanın bile silah olarak kullanıldığı yerden bahsediyoruz.

Thomas Mann “Yusuf ve Kardeşleri” isimli dört ciltlik kitabına “geçmiş zaman denilen kuyu derindir” cümlesiyle başlamış.

Yusuf sonunda kuyudan çıkmıştır, çünkü kuyuya değil, tarihe inanmıştır. Ve bu tarihin değişeceğine kendisi inandığı gibi ona inananlar da vardır. O bunu biliyor.

Kardeşi Bünyamin inanmasaydı Yusuf kuyudan çıkmayabilirdi. Yusuf’u kurtaran, kardeşinin inancıdır. Komplocular yalan haberler verdiklerinde Bünyamin: “O tekrar gelecek veya o bizi yanına getirtecek” diyerek Yusuf’u yaşatmıştır. Bu umut ve inanç Yusuf’la buluşmasına yetmiştir.

İnancımız Çağdaş Yusuf’u aramıza getirecek kadar büyük müdür? Hepimiz Bünyamin olabildik mi acaba? Yusuf’u kurtarmayan sevgiler ve inançlar sahtedir, diyecek kadar yürekli ve hakiki miyiz?

Süleymaniye’de Gülistan ve Hêro’yu, Rojava’da ana ve çocuğunu alçakça katleden soykırımcı Türk devletine karşı durmak insan olmanın gereğidir. AKP-MHP kanlı ittifakı, her faşist diktatörlük gibi çöküşe giderken en çok kadın ve çocukları katlediyor. Buna karşı insanca direnmek ve sonuç almak, İmralı direnişini anlamayı gerektiriyor.

Bünyamin’in sevgisine ve inancına sahipsek Kürdistan’ın özgürlük fedaileri gibi her gün Yusuf’a daha çok yaklaşırız ve ölüm çukurundan çıkmasını sağlarız.

Bünyamin’in dediği gibi “O tekrar gelecek veya o bizi yanına getirtecek!”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.