En gencimiz
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- En gencimiz çok eski bir yoldaş. Bu dağların genç tuttuğu oturuşu-kalkışıyla, konuşması, esprileri ve özellikle de halayıyla halen hepimizde heyecan oluşturuyor. Televizyonda siyasi gündemler ağır oluyor ama siz onu halay çekerken göreceksiniz!
- Ne demiş ustalar: Kendini bildikten sonra kaybolmaktan korkma kendi dağında. Dağa yazılmış ayettir her patika götürür seni gitmek istediğin yere. Bilgiye kanma, gördüklerine aldanma. Halden bilmeyene derdini anlatma, yaralı yılana benzer. Kelimelerden uçurumlar yapma.
DAĞ MEKTUPLARI-3
Dağlıların yüreğini yakan hususlardan biri de ağır hastalıklardır. Hiç umulmadık zamanda gelip yakana yapışır. Herkesi bir telaş sarar. İyileşmen için ne gerekiyorsa yapılır. O anda sen bütün bunlardan sıkılırsın, kimse ilgilenmesin ve üzülmesin, her şey normal devam etsin istersin.
“İnatla, moralle hastalığın üstüne gideceksin!” Çevrende sıkça söylense de bu söz red edilmemelidir, tıpkı yoldaşların yoldaşça paylaşım istemlerinin red edilmemesi gerektiği gibi. Fakat bu da tadında kalmalıdır. Mesela kimi dönemlerde ziyaret yerine mektup yazmak daha iyi bir yöntem olabilir!
Nujiyan’a
Bu mektuba, tedavi gören tüm sevdiklerimize selamlarımızı ve geçmiş olsun dileklerimizi ileterek başlamak istedik.
Selam ilettiğimizi söyleyince hemen her arkadaşın verdiği bir isim oluyor. Buraya hepsini yazmak mümkün değildir ancak güçlü kalemi, güçlü duygularıyla yürek yoldaşımız Nujiyan başta olmak üzere hastalıkla mücadele edenlere hepimizin çok özel selam, sevgi ve saygılarımızı, geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Onların dirençleri ruhlarındaki güzellikten geliyor. Ve bu güzellik büyük bir mücadelenin eseri olduğundan her zorlukla baş edecek güçte olduğuna inanıyoruz.
Nujiyan yeni yaşamdır; kendini sürekli yeniden yaratandır. “Natural abla” diyenler vardır. Her bir mücadele arkadaşının ona iletmek istediği mesaj, yoldaşça özlemlerle ve dağ gibi duygularla yüklüdür. Hepsi derman olsun, can olsun.
Zorlu tedavilerden geçtiğini biliyoruz onun ve benzer hastalıklarla mücadele eden herkesin. En zor tedaviler için direnişçi bir ruh gerekiyor ve bu da onların cevherinde yeterince vardır. Dağların sıcak selamıyla birlikte ağaçlarını, derelerini, kuşlarını, geyiklerini, yağmurlarını, karlarını ve rüzgarlarını göndermek isterdik; hepsini içine yükleyip kalbimizi gönderiyoruz. Dayanın ve tez iyileşin diye… Sevgiyle kucaklıyoruz…
Savaşçı selamı kısa olur
Selam iletmek için sıraya girenler çoktur ama hepsi adına, kaçak gazetecilik yaptığım için tüm basın emekçilerine selamlarımızı iletiyoruz.
Yıllar sonra Amedli Ali’yle ve Siirtli ama Adana gençlerinden olan Nudem’le yine beraberiz. Ali’nin yaşı benim gibi ilerlese de halen genç. Nudem de her zamanki gibi gülüşüyle dağları, sesiyle yürekleri dolduruyor. Televizyonda her gördüklerinde gülümseten yüce gönüllü anneleri şahsında tüm Barış Anaları’na hürmetler. Yine Dersimli Agid’in ve Şehid Lejwan’ın değerli annesine hepimizin selam ve saygılarımızı iletiyoruz. Yeni yıla girmeden önce asırlık bir meşenin altında görüştük Agit’le. Her zamanki gibi dinç ve iyidir. Habersiz bahsettiğim için kızabilir diye kısa tutsam da şikayetini yapmadan geçmeyeceğim: En değme artistlere taş çıkartır ama filmlerde oynamıyor. Belki de büyük projeler için teklif bekliyordur.
15 Ağustos filminde Heval Agid’in rolünü oynamayı bekleyen Heval Gürcan’ın da hepinize selamlarını ileteyim. Üçüncü kitabının hazırlığını yapıyor, Önder Apo’yla anılarını anlatacak.
Kitap yazanlar çoğalmış. Değerli gerilla anılarını yazanlar sayesinde kolektif hafızamız güçleniyor. Bugünlerde heyecanlı bir tartışma yürüyor: “Bir Gençlik Romanı” yazılması gerekiyor. Ama nasıl olacak? Olursa şayet, zengin fikirler ve önermeler sayesinde güzel olacak; hem ceng hem şeng olacak…
En genç gerilla kim?
En gencimiz çok eski bir yoldaş. Bu dağların genç tuttuğu oturuşu-kalkışıyla, konuşması, esprileri ve özellikle de halayıyla halen hepimizde heyecan oluşturuyor. Televizyonda siyasi gündemler ağır oluyor ama siz onu halay çekerken göreceksiniz! Uzun zaman sonra onunla karşılaştım bir heybetli dağda, dağ gibi kucaklaştık. O kadar çok acıya tanık olmuş, ortaklık yapmış her büyük acıya, o kadar yükü nasıl taşıyor diye şaşarsınız. Eskiden beraber oldukları Beritan yoldaş Botan’da şehit düştü. Onunla çektirdiği fotoğraflar vardı yanımda, göndereyim dedim ve bir baktım ki birçok şehit var o fotoğraflarda.
Beritan yoldaş nasıl bir canlılık sembolüydü anlatılamaz; Fotoğrafına bile bakınca çok sağlam bir duruşunun olduğunu hemen anlarsınız. Fiziği de maneviyatı da çok güçlüydü. Bir gerilla nasıl olmalı sorusunun cevabıydı her haliyle; disiplini, çalışkanlığı, cesareti ve atılganlığıyla…
Göndermeden önce uzun uzun bu resimlere bakıyorum: Fazıl, Memed, Çiçek, Laşer, Şernas, Alişer, Rüstem, Xebat, Şiyar, Doğan, Sımko, Ronahi Reşo, Welat Herınkili, Sara, Delal, Azê, Nudem, Kasım, Helmet ve Zeki yoldaşlar… İnsanı insan yapan yoldaşlıklarıyla anıyoruz hepsini. Lakin bu mücadelede şehitlere doğru yaklaşımın nasıl olması gerektiğini Önder Apo’dan öğrenmemiş olsak dayanılması zordu.
Özlem fırtınasında dağ yoldaşlığı
Her dağlının yüreğinde tufandan kurtulmuş bir Nuh vardır. Yalnızken ve gözleri kapalıyken derinleşir ve pusulası hep dertleri gösterir. Her sınırın kaçakçısı, her zindanın firarisidir; bazen çılgındır Zap gibi, bazen dargındır yalnız kalır Helgurt gibi. Asırların acısı okunur gözlerinden. Çiy düşmüş yapraklara benzer bazen, titrektir sesi silah arkadaşını ararken gözleri. Yaz ortasında kış fırtınasına tutulmuştur, elleri-ayakları tutmaz ama son nefesinde bile gözleri anlatır baharın gelişini Cilo’ya. Neye kızarsa kızsın yoldaşını küçük düşürmez Dalamper yokuşu gibi, kendinden üstün tutar bir tek gülüşünü bile yeni yürüyen bebe gibi.
Kalleş pusularda çirkin bir yüzdür ihanet. Dağın sabrı bitirir bu sefaleti. Şekif yapraklarını dökerken bile heybetlidir. Lolan göz yaşlarını yüreğine akıtırken kaplan gibi koşar gerillanın damarlarında. Mavzerine mermi diye Mem û Zin’in acısını sürmüştür Cudi. Kardeş dağlar vardır birbirini aramaktan vazgeçmezler. Bacılar vardır göz pınarlarından oluşmuş nehirlere benzerler. Sırt sırta korurlar dağları ve düşleri. Bir rüyada kaybolur bir canda var olurlar.
Ne demiş ustalar: Kendini bildikten sonra kaybolmaktan korkma kendi dağında. Dağa yazılmış ayettir her patika götürür seni gitmek istediğin yere. Olgunlaşırken meyve, toprağın-suyun kimyasından habersizdir. Bilgiye kanma, gördüklerine aldanma. Halden bilmeyene derdini anlatma, yaralı yılana benzer. Kelimelerden uçurumlar yapma. Bir köprü kur mümkünse ateşten olsun. Pişmeden önce yanma. Geçerken arkana bakma ve geçince böbürlenip aynalara sevdalanma.
Köprüler en az on bin yıllık burada. Deli katırına “Sultan Reşad” ismini vermiş bir gerilla taşıyor insanlığın gam yükünü. Kervan yola çıkınca hayat yağıyor çöllere. Bagok’ta Ayten, Besta’da Delal oluyor tüm direnişçiler. Bu mektubu taşıyacak kervancıya bir palamut veriyorum, işaret olur, yolunu kaybederse, ektiği yerde bulur kendini.
Her nereye gitse dağını beraber götürür. Selam olsun dağını unutmayanlara!
Dağda süreçle ilgili yoğun tartışmalar var. Bunu anlatmayacağım, hakiki gazetecilere bırakacağım. Fakat şunu belirtebiliriz ki bundan sonrası nasıl olursa olsun şu an yaşananlar Önder Apo’nun ideolojik zaferidir. Diğer tüm başarılar bu ideolojik zaferi doğru anlamaya kalmıştır…