Din, milliyetçilik ve terörizm
Ava Neşe KALP yazdı —
- Bütün sağ ve milliyetçi ideolojilerin, az eğitimli, sorgulama yeteneği ellerinden alınmış, din ve milliyetçilikle uyuşturulmuş kitleler üzerinden yürütülmesi bir tesadüf değildir. İşlevselliğiyle ilgilidir.
Devlet eliyle ya da başka bir güç tarafından dinin belirli amaçlar için kullanılması her dönem çok etkili ideolojik bir formattır. Bu, kitlelere bir şey vermeden, iktidarı elde etmenin en beleş ve en güçlü ideolojik işgal eylemidir.
Din ve milliyetçilik karışımı ideolojiler, konservatif, ya da sağ olarak adlandırılan ve dünyada diktatörler ve diktatörlükler inşa eden kapitalist yapılanmanın önyüzüdür.
Geldiğimiz çağdaki diktatörlerin hepsinin aynı tornadan çıkmış gibi din ve milliyetçiliği arkalarına almalarının anlamı da bu ideolojik formatın kitleleri yedeklemekte en elverişli, kolay ve masrafsız araçlar olmasıyla ilgilidir.
Bütün sağ ve milliyetçi ideolojilerin, az eğitimli, sorgulama yeteneği ellerinden alınmış, din ve milliyetçilikle uyuşturulmuş kitleler üzerinden yürütülmesi bu nedenle bir tesadüf değildir. İşlevselliğiyle ilgilidir.
Taraf haline getirmek için bireye bir din ya da milliyete ait olması dayatılır. Arkasından o dinin ve milliyetin liderliği ele geçirilir. Bu andan itibaren artık o kitleyi bir koçbaşı olarak kullanarak o güne kadar insan yararına kullanılacak olan ne kadar kanun ve kural varsa; yine bu kanun ve kuralların işletilmesi için üretilen, inşa edilen ne kadar yasa, sistem ve kurumlaşma varsa, bunları ayakta tutacak ne kadar nitelikli insan varsa onları imha etmeye odaklanırlar. Türkiye bunun en açık örneğini teşkil etmektedir.
Türk sağı, milliyetçiliği ve dindarlığını örgütleyip Türk İslam sentezi adı altında formüle edip, bu alanı gasp ederek doksan yıldır bu topraklardaki vahşi kapitalizm güçlendirilmektedir. Bunun devamı için de her on yılda bir darbe yapılarak bu özel ideolojik yapılanma sağlama alınır.
Bu yolla ülkenin zenginlikleri yine bu topraklardaki insanlardan gasp edilerek uluslararası emperyalizmin şirketlerine peşkeş çekilebilmektedir. Wallerstein’in Yeni Dünya Düzeni olarak tanımladığı bu sistemde, emperyalist ülkelerin sömürdükleri ülkelerdeki yerli ve işbirlikçi yöneticilerine işaret eder. İşte din ve milliyetçilik kokteyli buna yaramaktadır.
Şu an bu ideolojik format, TC’de AKP ile başlamayan ama AKP ile en pervasız biçime ulaşan, başta Kurdistan olmak üzere Anadolu’dan Kafkasya’ya, oradan Afrika’ya ulaşan ölçekte insani ve ekolojik yıkımların buldozeri olarak kullanılmaktadır.
Bunu en tipik örneği uzun yıllardır Türkiye’de sahil kentlerindeki orman yangınlarında ortaya çıkar. Periyodik olarak çıkan bu yangın yerlerinde bir-iki yıl sonra Türkçü ve İslamcı iktidarlara yakın birilerinin sahip olduğu devasa hoteller “filiz vermektedir.” Kurdistan’daki orman yangınları da aynı Türkçü ve dinci ideoloji tarafından Kürtleri oradan göçertmek için kullanılmaktadır yıllardır.
Aynı Türkçü ve İslamcı ideolojik anlayış, Efrîn’de yüzyıllık zeytin ağaçları sistemli olarak keser, talan eder. Silah fabrikalarını kendi yakınlarına verip, ürettiği silahlardan para kazanmak için dağları taşları bombalar yine dinci ve milliyetçi ambalaja sarılarak.
Okullarda Kâbe maketi koyup, şeytan taşlatan bir Milli Eğitim’in akademisyenleri İliç’teki cinayetin ekspertiz raporunu da hazırlayacak olan kafalardır. Yani İliç’te çağın en barbar cinayetine imza atanlar aynı çevrenin milliyetçi ve dinci ideolojik kokteylin eseridir.
İki şirket para kazansın diye bölgedeki milyonlarca insan, milyarlarca canlı, doğadaki tüm hayatın kaynağı olan suları, toprağı yüzyıllarca zehirlemeye yol açanlar da aynı ideolojik format ve iktidarın tarafıdırlar.
Ülkenin yüzde otuz-beşlik kısmını satın alarak/yedekleyerek bütün bir ülkenin, bölgenin, hatta kıtanın felaketlere sürüklenmesinde nasıl kullanıldığı, İliç’teki bu maden terörizminde bu çok net olarak görülmektedir. Siyasal İslam ve Türk milliyetçiliği denen bu gasp ideolojisi, bu ülkenin bütün kaynaklarını birkaç avuç bezirganın cebini doldurmakta kullanılan bir aparat olarak ciddi bir çevresel tehdittir.
AKP ve MHP, “maden kazası” denilen bu çevre terörizminin, Çalık grubu ve Anagold para kazansın diye on yıllarca sürecek en kitlesel zehirleme faaliyetinin faillerdir. Bu topraklara, havasına suyuna karışmış arsenik, yani dünyanın en ağır zehrinin, kuşaklar boyu tüm bölge canlılarca solunacak olması onların umuru değildir.
Bunların umuruna sokacak şey ise bu türden çevre terörizminin, gangsterlik faaliyetlerinin mutlaka cezalandırılması olacaktır. Zira, bu çevre terörizminin failleri, cezalandırılmayacaklarının rahatlığı içinde bu suçları pervasızca işleyebiliyorlar. Dolayısıyla, başta iktidardakiler olmak üzere, cumhurbaşkanı, bakanlar, bürokratlar vd. yani bu zincirde sorumlulukları olup yerine getirmeyen herkes hakkında binlerce dava açılması gerekmektedir. Bu anlayış hem dünya için hem ülke için ciddi bir tehdittir.