Yeni çözüm mü?

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Şimdi önümüze birden, üstelik de Ergenekon’un resmi ağzı Bahçeli tarafından fişeği atılan ve barış süreci olarak tartışılan bir durum sürülmüş durumda... Gerçekten mi? Bir barış niyeti varsa neden savaş tırmandırılıyor? Müzakere gücünü kırmak için mi?

Hatırlanırsa seçim sürecinde devletin özellikle Hakkâri ve Şırnak’taki belediyelere asılması, Iran, Irak ile yapılan uzun ve yoğun bir diplomasi trafiği, Güney’de tüm Kürdistan’ın göbeğine yaptığı askeri yığınak, Kürt köylerinin boşaltılmasının koruculaştırılmış Güneyli yönetimle el ele yürütülmesi, Rojava’ya yönelik yığınaklar, ve hiç sonlandırılmayan saldırılar… Bu halen de devam eden A planının içindekiler… Yani Kürtlere karşı full savaş hali…

Şimdi önümüze birden, üstelik de Ergenekon’un resmi ağzı Bahçeli tarafından fişeği atılan ve barış süreci olarak tartışılan bir durum sürülmüş durumda... Gerçekten mi? Bir barış niyeti varsa neden savaş tırmandırılıyor? Müzakere gücünü kırmak için mi?

Oysa daha çok barış planı adı altında başka bir manevra gerçekleştiriliyor gibi duruyor. Bir dikkat dağıtma hali gibi… Arkada bir şeyler pişiriliyor gibi…

Bu arkada pişirilen aşın Ortadoğu’da yeni gelişmelerle yani İsrail, Gazze, Lübnan ve şimdi İran ile ilgili süreçlerle bağlantılı olduğu kesin… Yani Kürtlerle bir barış konusundan başka bir durum var gibi…

Barış ancak iki türlü mümkün olur. Bir, Türk devletinin savaştan yorulmuş olması, iki Türklerin de savaştan direkt olarak zarar görmeleri. Aslında bu her iki koşul hem var hem yok. Türkler direkt olarak savaştan etkilenmedi, ancak şimdi indirekt olarak, yani ekonomik anlamda ağır mağduriyetler yaşamaya başladılar.

Devlet savaştan yoruldu, ancak devleti ele geçiren ekipler değil. Çünkü savaş sanayini de aynı ekip ele geçirdiğinden savaşın devamının getireceği zarar, devletin kasasına giren her bir liranın yarısını cebine indiren bu vampir ekibinin umurunda değil haliyle… Yüzyıldır ırkçılıkla embesilleştirilmiş büyük bir kitleyi de kotarmış olduklarından işleri daha kolay…

Dolayısıyla durum daha çok bir oyalama durumu, geçirilmek istenen bir süreç gibi duruyor… Her ne ise şişirilmiş egoları, güç gösterilerinin arkasında İran’ın konumuna düşme korkusu gibi bir durum da var. Orta Doğu’da parmak sallayan İran’ın süklüm püklüm hali bence TC için de ciddi bir ders konusu.  Çünkü İran ile ciddi benzerlikleri de var…. İran gibi siyasal İslam ve diktatörlükle yönetiliyor. Siyasal İslami diktatörlüklerin genetiği rant, yozlaşma ve her tür çürümedir. Özellikle de ahlaki çürüme... Bu yüzden tıpkı İran gibi büyük bir çöküşün eşiğinde olma ihtimali var.  

 Bir devletin başta hukuku olmak üzere bütün fonksiyonlarını felce uğrattıkları bir durumda, teknolojik olarak üstün olan güçlerle savaşma kabiliyeti de sekteye uğrar… Geçen yazıda İsrail ve Türkiye’den almamız gereken dersleri bu nedenle yazmıştım. Güney Kürdistan’ın Türkiye’nin çöp tenekesine dönmesinin anlamı da burada. 

O nedenle “kardeşlik” denilen süreçte bırakın Kürtlere karşı savaşmayı, Kürtler olmadan savaşmaları bile mümkün değil. “Kardeşlik” kavramı da Kürtlerden karşılıksız fedakârlık bekledikleri şeyin adıdır. Eşit yurttaşlık yerine “kardeşlik” kavramı kullanmanın anlamı Kürtleri eşit olarak görmek yerine, kendisine göre keyfi olarak kurduğu, gerektiğinde vazgeçtiği sahte bir bağla oyalama taktiğidir.

Bu yeni süreç, bu yüzden gerçek bir barış sürecinden çok bir oyalama taktiği gibi geliyor. Ortadoğu’daki sürecin seyrine göre bir B planı gibi ve Kürtlere eşitlik vadeden bir durum değildir.

Bunu nereden okuyoruz? Kürt siyasetçilere yönelik tavırda bir değişiklik yokken, Güney’e askeri sevkiyat full devam ediyorken, Kürtlere dayatılan Apartheid en sıkı haliyle uygulanıyorken, Rojava’ya saldırlar aralıksız sürerken, bir barış sürecini modere edecek Kürt lider Abdullah Öcalan insanlık dışı bir tecrit altında, Selahattin Demirtaş ve diğer Kürt siyasetçiler keyfi olarak yıllardır cezaevinde tutulmaya devam ediliyorken, bir çözüm niyeti olduğuna nasıl inanılır?

Kürtlerle barışmama niyetinin izlerini seçim öncesinde meydana gelenlerle de okumak gerekiyor. Kılıçdaroğlu ve ekibinin tasfiye edilmesi öyle sıradan bir olay olarak ele alamayız. O tasfiye bugünkü ekiple, yani AKP, MHP, İP, CHP ortaklığında yapıldığını hatırlayalım.  O planladıkları her neyse, devşirilmemiş hiçbir Kürt’ün veya Kürtlerle daha eşit bir ortaklığa onay verebilecek hiç kimsenin. Türk’ün bilmesine izin verilmeyeceğini temin eden, devlet içinden bir süpürme hareketiydi. Kılıçdaroğlu ve ekibi bu yüzden tasfiye edildi. Hatırlayalım Cumhuriyet’in yüzüncü yıl planları vardı.

Cumhurbaşkanı olmak bu planların içinde olmak demektir. Oysa bu masonik yapılanma Kılıçdaroğlu ve onun ekibine güvenmeyecek kadar ciddi suç planları, kayıtları ve kanıtları vardır. Bu yüzden Balkan ve Kafkas devşirmelerinin dışında o alana kimseyi almayacak kadar sıkı bir denetiminin gereğini yaptılar.  Bugüne geldiğimizde AKP ile mecburen yaptıkları iş birliği ile en yakın durakta aşağı atacakları Kürt devşirmelerin haricinde diğerleri aynı ekipten…

Dolayısıyla bugün Kürt sorunu Türkiye Cumhuriyeti’ni işgal eden bu ekip nedeniyle yapısal bir sorundur. Bu yapısal değişimi asla kabul etmeyecek bu ekip tasfiye olmadıkça, bir barış mümkün görünmüyor. O nedenle bu bir barış niyeti değil.

Buna rağmen barıştan konuşmanın bir zararı yok. Tersine tartışılması son derece önemli… Çünkü reddedilirse o zaman da başka bir biçimde kullanılacak. Hatta “biz istedik onlar yanaşmadı” deyip, katliamların üretilmesine gerekçe yapmaları da son derece mümkün…  

Dolayısıyla Kürtlerin en çok bu dönemde uyanık olması gerekiyor. Her türlü tehdide karşı alarmda, her türlü fırsatı değerlendirmeye açık olmaları ve uluslararası bir garantörlük olmadığı sürece hiçbir söze ve metne bağlı kalmamaları gerekiyor. Iğdır’daki Kürt gibi, başını koyduğu yastığı, misafir Türk’ün kıçının altına sürecek kadar misafirperver olmaktan kurtulmalıyız artık.

Edî bese!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.