Sömürgecilik ve dil

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Sömürgecilik kompleks, çok katmanlı ve çok biçimlidir… Dolayısıyla, sömürgecilerle mücadele zemini ve dili de bu kompleks durumu karşılayacak biçimde olmalıdır. Kendini eşit görmezsen eşit muamele göremezsin.

Ahmet Türk’ün “50 milyon Kürt’ün yüzü Türkiye’ye dönük” sözleri sosyal medyada bir hayli tepki aldı. Kasıtlı yapılan karalamaların haricinde, yapıcı bir eleştiriyi hak eden bir cümledir bana göre. Bunun farkında olmadan sarf edilmesi ayrı bir sorun, farkında olarak sarf edilmesi ise başka bir sorun.

Bu ifade, Kürtlerin Türklere mecbur olduğunu söyleyen bir cümledir, kastedilen o olmasa bile. 100 yıldır sömürgeci bakışla zaten kendilerinin üstün, Kürtlerin aşağı olduğunu 7/24 propaganda eden bir beyin bunu direkt böyle algılayacaktır. Dünyanın sekizinci zengin dili olan Kürtçeyi “eğitime yeterli bir dil değil” diyebilecek kadar pervasızlaşan sömürgeci bir bakış açısından bahsediyoruz.

Bir yandan Kürt kültürünü yağmalayıp kendi adına kaydederken öte yandan aşağı olduğunu 7/24 pompalayan bir dil var. Ne yazık ki bunun Kürtlerin önemli bir bölümünün bilinç altına başarıyla yerleştirdiğini görüyoruz.

Örneğin, özellikle son yıllarda başta Amed olmak üzere, yeni kuşaklarda tek kelime Kürtçe öğrenmeyen, adeta “bak ben daha çok Türk’üm” dercesine Türkçe konuşmayı övünç haline getiren bir kuşak var.

Daha da acısı eğitimli Kürtlerin, araştırmacıların, politikacıların, akademisyenlerin kendi aralarında Kürtçe konuşmamaları. Yurt dışında dahi eğitimli Kürtler kendi aralarında Türkçe konuşmakta, hatta kendileriyle Kürtçe konuşanlardan rahatsız olmaktadırlar.

Sayın A. Türk’ün sarf ettiği sözler de aynı bilinçaltına tekabül etmektedir. 50 milyon Kürt’ün yüzü, kendi öz gücüne ve bu gücün yüzbinlerce Kürt’ün canına, özgürlüğüne, sürgünde yaşamasına mal olan mücadelesine dönüktür.

Kimse Kürtlerin kaşı gözü için, üstelik bu şiddet kıyametinin ortasında 10 küsur yıllık dünyanın en vahşi tecritine maruz bıraktığı lidere keyfinden başvurmaz. Dış dünyadan hiçbir haber almasa dahi, kendisine başvurulmasından bir lider de toplumun direndiğini anlar ve ona göre tavır geliştirir.

Sömürgecilik kompleks, çok katmanlı ve çok biçimlidir… Dolayısıyla, sömürgecilerle mücadele zemini ve dili de bu kompleks durumu karşılayacak biçimde olmalıdır.

Sömürgecilik sadece toprağa, yer altı ve yer üstü kaynaklarına el koymakla kalmaz onları birkaç misli kâra çevirmeye çalışır.

Suyu ele alalım mesela.

Ortadoğu’yu sulayan iki temel nehir nereden doğuyor? Kürt topraklarından.

TC sadece suya el koymuyor, o suları Kürtlere karşı bir silah olarak da kullanıyor. Bu yolla sadece kendisi değil, yıllardır Irak ve Suriye’yi de Kürtlere saldırtmakta kullanıyor.

Barajlarla insanların topraklarına el koyuyor, bölüyor, bozuyor… İnsanları topraksız serflere dönüştürüp ucuz işgücü olarak Türk metropollerine yolluyor, sömürüyor ve asimile ediyor…

Bunun haricinde oradan elektrik üreterek kazanç sağlıyor. Kürtlerin sahip olamayacağı şirketlerle yapıyor. Bölge ekonomisine faydası olmasın diye bu elektrik şirketlerinin fiziksel güç gerektiren işler hariç nitelikli işlerde çalışanları bile bölgenin dışından seçmeye özen gösteriyor.

Kürtler sadece ucuz işgücü olarak fiziksel ve niteliksiz işlerde -inşaat ve tarım- çalıştırılarak bir kat daha sömürülüyor.

Sulu tarım arazilerinin büyük çoğunluğu yedeklenen feodal bireylere aittir. Bölgede bu yüzden bir tarım reformu yapılmadı. Feodallerin yedeklenmesi sömürgeci politikaların ayrılmaz bir parçasıdır. Bunlar aracılığıyla tarım arazilerinin gelirleri kontrol edilerek, kâr payı sömürgecilere aktarılır.

Devletin himayesinde bir feodalin yanında karın tokluğunda çalışılmasının ötesinde bir şansı yok sömürge toplumların. Kitlesel bir insan sömürüsü, sömürgeciliğin en karlı yanıdır. Bu uygulamalara biopolitika denir.

Buradan kazanan feodal, elbette devlete hem yasal ama en çok da gayri yasal yollardan finans aktarır. Memurlarını, partilerini, bürokratlarını, askerlerini de el altından finanse eder. Bunları Kürtlerin emeğine el koyarak yapar. Bu, yedeklenmiş feodal Kürtler kullanılarak organize edilen ve sistematik olarak işletilen ağır bir sömürge faaliyetidir.

Tam da bu nedenle devlet bürokrasisinde bu yedek feodallerin dışında sömürge toplumunun, özellikle de eğitimli insanlarına yer verilmez. Yani başka bir tür kamusal kaynaklardan dışlama hali. Buna yapısal ırkçılık denir.

Yapısal ırkçılık, böyle bir kitlenin yetişmemesi için tedbirler de alır. Örneğin sömürülen toplumlara mümkünse eğitim olanakları sağlanmaz. Sağlanırsa da en kötü biçimiyle olmasına özen gösterilir. Çünkü eğitimli insan güç demektir. Kamusal istihdam, özellikle de üst bürokrasi bu gücü daha da artırır. Bu yüzden bu gücü elde etmemeleri için önü bir dizi bariyerlerle kapatılır: Kötü eğitim, yoksulluk, üniversite sınavı, YÖK gibi kurumlar, meslekte ilerlemede ayrımcılık ve mülakatla işe alma gibi…

Öte yandan okullar sömürgecilerin asimilasyon atölyeleri olarak işletilir. Ana dilin yasaklanması, öğrenci andı, sahte üretilmiş tarih, Türklerin üstünlüğü, diğerlerinin aşağılığı ısrarlı ve sistemli olarak tekrar edilir.

Her şeye rağmen okuyup mezun olanlardan bu kez bu sömürgeciler için üretim yapmaları sağlanır. Yazarlar Türkçe yazmaya başlar, Türk yazar, Türk edebiyatı olur. Sinema yapar Türk sineması, Türk yönetmen olur. Şarkı okur Türk müziği olur, Türk müzisyen olur vs.

Bu sizin ne olduğunuzun ya da istediğinizin dışında gelişir. Bir kimliğiniz olmadığı için otomatikman sömürgeci toplumun hanesine yazılan çok güçlü entelektüel bir el koyma halidir. Türkçülüğü eleştirseniz bile o eleştiri üretiminiz de Türklerin kredi hanesine yazılır. Eleştirel bir Türk olursunuz.

 Sizi içeri atar, sürgüne yollar, ciddi eserler çıkarırsınız, yaptıklarınız yine onların hanesine kâr kaydedilir.

Sömürgecilik böyle bir şeydir. Deniz Undav neden hedefe konuldu? Kendi ününün sömürgecilere yazılmasına izin vermediği için.

O yüzden sömürgecilik çok kompleks ve çok boyutlu bir konudur. Dolayısıyla dilin de ona göre kurulması gerekir. Kendini eşit görmezsen eşit muamele göremezsin.

Devam edecek…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.