HTŞ ve cihatçılar azınlıktadır

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Cihadizm, yani Siyasal İslamcılık 1940’lı yıllardaki faşizmin günümüzdeki formudur. Siyasal İslam, emperyalist paylaşım savaşının koçbaşı olarak kullanılan kiralık bir savaş ideolojisidir. Kim para verirse onlar tarafından kiralanabilen ideolojik bir yapılanmadır.
  • Siyasal İslam ve arkasında saklanan Türkiye, bir kez yerleşip güçlendi mi adım adım tüm kontrolü ele alacak, tüm bu potansiyel güçleri tırpanlamaya başlayacaktır.  Dolayısıyla öyle bir denge oluşmalı ki HTŞ ana gövde değil, ana gövdenin dört parçasından biri olmalıdır.
  • Kürtler, Aleviler ve Dürzilerle federasyon veya Özerklik için ciddi bir iş birliğine gidebilmelidirler. HTŞ ile uğraşmak yerine, geniş bir işbirliği ile bırakın HTŞ kendileriyle uzlaşmaya uğraşsın. Kendi bölgelerinin savunma güçleri başta olmak üzere, özerk askeri ve polis gücü, ortak orduda da her türlü kademede kota uygulanması koşuluyla masaya oturabilirler.

Cihan ve Nazım’ın anısına saygıyla…

Birinci Dünya Savaşı ile kapitalizme uygun olmayan imparatorluklar parçalandı. İkinci Dünya Savaşı ile Avrupa kıtası düzenlendi. Şimdi Üçüncü Dünya savaşı ile Orta ve Yakındoğu’nun şekillenmesi gerçekleşiyor.

Cihadizm, yani Siyasal İslamcılık 1940’lı yıllardaki faşizmin günümüzdeki formudur. Siyasal İslam, emperyalist paylaşım savaşının koçbaşı olarak kullanılan kiralık bir savaş ideolojisidir. Kim para verirse onlar tarafından kiralanabilen ideolojik bir yapılanmadır. Dünyanın her tarafından yoksulların, ideolojik beyin yıkama işleminden geçirilmiş, çok ucuz (hem ücretleri hem de hayatları) insanlardan müteşekkil, dağınık, pespaye paralı asker, yıkım ekibidir.

İslamofobi de bunun koruyucu ambalajıdır. Siyasal İslam’a yönelik herhangi bir eleştiriyi önleyici bir zırh olarak kullanılıyor. Oysa Siyasal İslam, Alman biyolojisinin arkasına eklemlenen Nazizim gibi İslam’ın arkasına eklemlenmiş faşizm ideolojisidir.

Müslümanlar ise sürekli olarak “İslam bu değildir” geyiği ile bu iğrenç ideolojiyi farkında olmadan aklamaktadır. Asla ve kat’a sokağa çıkıp “İslam bu değildir”e dair hiçbir eylemde bulunmamaktadır. Siyasal İslam da yaratılan bu zırhın arkasındaki konfor alanında oldukça semirmekte ve dünyanın dört bir yanına dağılmaktadır.

 Tam da bu nedenle, bu konfor alanını ellerinden almadan bu korkunç ideoloji ile başa çıkmak mümkün olmayacaktır.  Başta İslam ülkeleri ve dünyanın tüm kadınları olmak üzere, hayatı cehenneme çeviren bu ideolojinin yeryüzünden silinmesi gerçekleşmedikçe hiç kimseye rahat yüzü yoktur.

Bu nedenle Siyasal İslam’a mesafe almayan herkese mesafe alınması gerekir. Nazilerle nasıl mücadele edildiyse Siyasal İslamcılarla da aynı şekilde mücadele edilmelidir. Mesela Şeriat isteyenlerin Nazilerle aynı muamele görmesi gerekir. İslam ancak o zaman barışçıl bir dine dönüşebilir.

Kolonyal bir ideoloji olarak Kürtlerin bir devlet sahibi olmamasındaki en büyük sebep de yine o dönemin Siyasal İslam’ıdır ve bizzat sözüm ona seküler Kemalistlerce kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı parçalanırken “din kardeşliği” geyiği üzerinden Kürtler yedeklenmiş ve dönemin Erdoğanları ve Hakan Fidanları, yani Balkan, Kafkas ve Kürt devşirmelerinin sözlerine inanarak uğruna can verdikleri topraklarda kendilerine düşman bir devlet kurulmasına farkında olmadan en büyük hizmeti yapmışlardır. Bugün o dönemin beceriksizliği nedeniyle her dört parçada Kürt gençleri, kadınları ve çocuklarının oluk oluk kanı bu “ Müslüman din kardeşleri” tarafından akıtılmaya devam ediliyor.

Yine aynı “İslam Kardeşliği” geyiği ile beyinlerini yıkadıkları Orta Asya, Kafkasya ve Afrika’nın yoksul çocuklarından oluşturdukları devşirme kıtalarla, gelip ellerinde kalanı da almak istiyorlar. Dünyanın dört bir tarafında cihatçılar üzerinden terör ihraç edenler, sadece bir devletleri olduğu için, kendi topraklarını savunanları “terörist,” topraklarını da “teröristan” olarak ilan edebilme cüretini gösterebiliyorlar.

Dünya’nın terörist olarak damgaladığı bir gücü komşusundan işgal ettiği bir bölümde depolayıp beslemiş, orada burada insanların mallarına ve canların çökmekte kullanmış olanlar diğerlerini terörist olarak damgalıyor. Daha da ötesi yarattıkları bu kargaşa ortamlarıyla silah, uyuşturucu, insan, kadın, çocuk, organ, tarihi eser ticareti yapanlar, sadece topraklarını savunanları terörist olarak damgalıyorlar.

Dost göründüğü herkesi kazıklayarak, dünyayı nasıl kerizlediğini Kürtlükten modifiye Hakan Fidan kaportası ve Colani’nin sarmaş-dolaş pozları ile dünyaya servis ederken, diğer taraftan sınır boyu ziyaretler, gazeteci katliamları, içeride de gazetecilere, Barolara soruşturma açma vs. biçimindeki sertlikle çok uyumlu bir tablo sunmuyor. Sertlik her zaman zayıflık ve korkunun belirtisidir. Gerçekten Türk devleti bu kadar güçlü mü? Pek emin olmayın derim…

 

Sanıldığı gibi Suriye’de bir gelecekleri de olmayabilir. Hem onların hem de besledikleri cihatçılarının. Aslında basit bir matematik bu… Gerçekten Suriye’de Kürtler, Aleviler ve Dürzilerle yapılacak ciddi bir iş birliğine muhalif ve seküler Araplar, kadınlar, Hıristiyanlar, Asuriler da dahil olunca aslında HTŞ ve Türklerin paralı cihatçı ordusu azınlıkta kalacaktır.

Bu nedenle Kürtler, Aleviler ve Dürzilerle federasyon veya Özerklik için ciddi bir iş birliğine gidebilmelidirler. HTŞ ile uğraşmak yerine, geniş bir işbirliği ile bırakın HTŞ kendileriyle uzlaşmaya uğraşsın. Kendi bölgelerinin savunma güçleri başta olmak üzere, özerk askeri ve polis gücü, ortak orduda da her türlü kademede kota uygulanması koşuluyla masaya oturabilirler. İşte o zaman Suriye’nin Türkiye’nin ve cihatçıların arka bahçesi olmasından kurtulunabilinir, barış içinde birlikte yaşanabilir. Bu demografinin sadece birbiriyle ilişkilenmesi ve ortak hareket etmesi gerekmektedir.

Yani aslında Rojava’daki modelin bir benzerinin uyarlanmasına çalışılmalıdır. HTŞ, DSG’den daha güçlü falan değildir. O yüzden, tıpkı Osmanlı sonrası Kürtlerin yaptığı hatalara düşülmeden adımlar atılmalıdır.

Çünkü Siyasal İslam ve arkasında saklanan Türkiye, bir kez yerleşip güçlendi mi adım adım tüm kontrolü ele alacak, tüm bu potansiyel güçleri tırpanlamaya başlayacaktır. Verdiği hiçbir sözün arkasında durmayacaktır. Dolayısıyla öyle bir denge oluşmalı ki HTŞ ana gövde değil, ana gövdenin dört parçasından biri olmalıdır. Aksi durumda birkaç yıl sonra Afganistan çölüne dönüşecektir.

TC’nin oradaki etkisinin kırılması da ancak ve ancak bu üç ekibin birlikte çalışmasına bağlıdır. Bu, oradaki tüm halkların ortak yaşamasının da tek garantili yoludur. Aksi takdirde bir cihatçı deposu olarak kendisini Abdülhamit sanan Erdoğan’ın şantajlarının karargâhı olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.